Bugün birçoğumuz insani ilişkilerinde çok büyük sıkıntılar yaşıyor. Kimle konuşsam dertli, öfkeli, şikayetçi. “Abi bıktım bu insanlardan… “diye başlayıp devam eden uzun uzun isyan cümleleri dökülüyor dillerden. Hatta “İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok sevmeye başladım” diyenlerin sayısı da az buz değil artık. Oysa değerli kardeşim, bu isyan cümlelerini kuranlar da bir insan değil mi? Hem de insan, tüm canlıların içinde şereflilerin en şereflisi olarak yaratılan bir varlık değil mi bu dünyada? Ne oldu bizlere ne oluyor bizlere. Ne haldeyiz? Neden bu haldeyiz? Nereye gidiyoruz?
Haklısınız elbette, biz bir robot değiliz asi tarafımız muhakkak olacak, nihayetinde tekdüze bir hayat yaşamıyoruz. Her an mücadele içinde varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Üstüne üstlük bir de insanların zorlaştırdığı hayatta, insanlar yüzünden haddinden fazla efor sarf etmek zorunda kalıyoruz. Ömür bu kadar değerliyken, değmeyecek insanlar maalesef ömür törpümüz oluyor. Elbette haklısınız.
Ancak bizde kendimizi bu isyan ettiğimiz konuda bir köşeye çekip, iyice bir sorguluyor muyuz? Kendimizin masumluğundan adımız gibi emin miyiz de başkalarını suçlayarak isyanımızı dile getiriyoruz. Ya da biz seçilmiş kullardan mıyız da tüm insanlardan ayrı bir yerde tutuyoruz kendimizi. Haşa yoksa kendimizi kurtulmuşlar zümresinde mi görüyoruz. 
Dönüp aynaya gözlerimizin içine bakıp kendimizle yüzleşerek “bizde bu durumun içinde istemesek de yer almış olabilir miyiz” diye sormaya cesaret ediyor muyuz? Cesaret gösterenleri şimdiden tebrik ediyorum. Ama görüyorum ki çoğumuzda bu cesaret dahi yok. Biz cesareti sesimizin yükselmesi, başkalarına adeta kükremek, var gücümüzle başkalarından şikâyet etmek sanıyoruz, oysa kendinin farkında olabilmek, duygularının düşüncelerinin ruhunun iç sesinin… en büyük cesarettir.
 Bu cesarete eriştiğimizde, farkındalık kazanacağız, kendimizin farkında olduğundaysa başkasıyla savaşımızın gereksiz olduğunu anlayacağız. Aslında şikâyet edilecek olanın başkaları değil de kendimiz olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor olacağız. Ne başlarsa bizden ne biterse bizden olduğunun idrakine erişeceğiz. Kendisiyle barışanın başkasıyla savaşı biter. 
Günümüzde bu isyanımızı kullanırken, tartmış olduğumuz iyi insan terazisi de bozuk aslında. Açık ve net konuşmamız gerekirse, İyi insan olmanın ölçüsü şaşmış vaziyette. Kim bizim işimize yarıyorsa iyi insan, kim işimize yaramıyorsa ya da önceden yarıyor sonradan yaramaz olmuşsa kötü insan oluyor bu devirde. Öyle değil mi? İşte bunun farkına kendimizle tam anlamıyla yüzleştiğimizde varabiliyoruz. 
İyi insan olmak da kötü insan olmak da bir seçimdir. Hepimiz bunu çok iyi biliyoruz da doğası gereği kötülüğü seçenler olduğu gibi yukarıda bahsettiğim bozuk terazimizle tarttığımız bize göre kötü insanların da aynı kefeye girmiş olduğunu bilelim. Bu kefeye onları bizim işimize yarar ya da yaramaz olmalarına göre bizler koyuyoruz. Belki de yanılıyoruz? 
Başkasının düşüncesi, duygusu, yaptıkları bizim elimizde değildir. Ancak bizim elimizde olan kendi düşünce, duygu ve yaptıklarımızdır. Kötüler kötülüğünü yapacak tabi ki peki sen iyi olarak ne yapıyorsun şikâyet etmekten başka, işte konunun can alıcı noktası bam teli de burasıdır. 
Seni asla kimse üzemez! Sen hayatının sınırlarını iyi çizdiğin, insanlara hayatında gelişigüzel gezinme müsaadesi vermediğin, onları haddinden fazla önemsemediğin sürece! Seni üzenler varsa eğer hayatında şöyle bir düşün bakalım. Göreceksin ki haddinden fazla önemsediğin insanlara, rahatlıkla hayatına müdahale etme müsaadesini vermişsindir hem de sınırsızca! Şimdi kendine iyice odaklan, kendini çok daha önemse kimsenin seni değersizleştirmesine müsaade etme, sinirlerini kimseye ama hiç kimseye kolaylıkla bozdurmayacak şekilde sınırlarını sağlamlaştır. Gerisi kendiliğinden gelecektir.
Sevgi ve Muhabbetle,