Sanayi Devrimi’ni ıskalayan Osmanlı yıkılmaktan kurtulamadı.
Şimdilerde ülkeleri çok daha hızlı kalkındıran Yüksek Teknoloji
Devrimi yaşanıyor. Eskiden yüzlerce senede gerçekleşen değişim,
günümüzde birkaç senede hayata geçiyor.
1980’li yıllarda gelecek tasarımcıları içinde yaşadığımız yüzyıl
için öngörüde bulunurken ‘’ İleri Teknoloji, Net(ağ) ve Asya’’
yüzyılı olacağını belirtmişlerdi. Japonya’yla başlayan Asya
Ülkeleri kalkınma hamlesi Güney Kore, Singapur, Malezya, Çin,
Hindistan, Hong Gong ve Tayvan’la ivme kazandı. Bilişim tabanlı
Güney Kore’li Samsung şirketinin yıllık ihracatı 180 milyar dolar,
Türkiye’nin toplam ihracatı 120 milyar dolar. O hâlde yol
haritamızı yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Japonya ileri
düzeyde yetişmiş bir milyon civarında yazılımcı isterken bizim bu
düzeyde yetişmiş sadece 50 kişimiz var. Nano Teknoloji, AR-GE,
ÜR-GE, Teknolojik ve Endüstriyel Tasarım, Genetik Teknoloji, Uydu
Teknolojileri..gibi büyük yatırımlar gerektiren alanlarda hâlâ çok
cılızız. Bu konularda insan yetiştirmeye özel sektörün öncülük
etmesini beklemek için teşvikler gerekir. Yetiştirdiği elemanın
kendisini terk edeceği endişesiyle insan yetiştirmeye özel sektör
pek sıcak bakmamaktadır. Büyük sermaye birikimi gerektiren ileri
teknoloji yatırımları orta ölçekli şirketlerin altından
kalkabileceği bir şey değildir. O zaman devlet, uzun vadeli
plânlamalar yaparken göz ardı etmemesi gereken konulara öncelik
vermeli.
İngiltere’de 150 yıl önce yapılan bir araştırmada 430 adet meslek
çeşidinin varlığı gözlenmiş. Aynı araştırma 20 yıl önce
tekrarlandığında meslek çeşidinin elli bine yaklaştığı görülmüş.
Biz hâlâ oğlum mühendis olsun, doktor olsun replikleriyle nüansları
ıskalarsak google’lar, facebook’lar batıdan çıkmaya, siyaseti ve
ticareti onlar yönlendirmeye devam ederler. Genç nüfusumuz, 1.5
milyon dâhi potansiyelimiz, zengin madenlerimiz, coğrafi konumumuz,
tarihî değerlerimiz bize büyük sorumluluklar yüklüyor. Küresel
ısınma, yaşlanma, fakirlik..gibi global problemler ancak bütün
ülkelerin ortak katılımıyla ve duyarlılığıyla çözülebilir. Bu
konuda ülkemizin büyük avantajları vardır. Başka ülkeler için risk
sayılan yaşlanma, ucuzluğuyla, 49 termal merkeziyle, doğal gıdalara
önem vermesiyle, insanlarının sıcak kanlılığıyla ülkemiz için
avantaja dönüşebilir ve bütün dünyadan akın akın yaşlı ve deneyimli
insanlar ülkemize gelebilir ve milyonlarca kişiye istihdam alanı
oluşabilir. Bir insan için bile istihdam oluşturmak yüzbinlerce
liraya mâlolurken, iş garantili ve yüksek ücret elde edilebilecek
böyle yeni konular göz ardı edilmemeli. Ayrıca kültürler ve
medeniyetlerarası diyalog ve işbirliği için bundan daha uygun bir
zemin bulmak oldukça zordur. Gerontoloji, elliye yakın alt
birimiyle gelecek yıllara damgasını vuracak gibi görünüyor. Sağlık
turizminin öncelikli gündemini yaşlılara ait bölüm oluşturacak.
Küresel sorunlar, bireysel gayretlerle veya detaylara kadar
düşünülmeden yüzeysel tedbirlerle çözülemez. Asırların biriktirdiği
problemler köklü mualeceler gerektirir. Bu da milletlerarası
dayanışma, işbirliği ve katılımla gerçekleşebilir. Sivil toplum
kuruluşlarının işlevi bu noktada ortaya çıkar. Toplumun
bilinçlendirilmesi ve duyarlılığı ancak onların gayretiyle mümkün
olur. Değişken bürokraside kalıcı projeler ancak onların desteğiyle
mümkün olur. Bu noktada da STK’ların çeşitlendirilmesi ve
fonksiyonelliğinin artırılması devletin desteği, halkın katılımı ve
basının duyarlılığı ile mümkündür. Bu konuda koordinasyonu
sağlayacak üst çatılara her zaman ihtiyaç vardır. STK’ların kendi
aralarında sinerji oluşturması ve dayanışması güçlerinin binlere,
milyonlara katlanması demektir. Kendisini ifade imkânı ve zemini
bulamayan bu oluşumların ortak bir televizyonlarının ve çatı
kuruluşlarının olması ancak bilgisi, fedakârlığı, tarafsızlığı,
dünyayı takipteki ufku, hâdiselere nüfuzda basireti, insanî
ilişkilerde hassasiyeti, toplum katmanları arasında kucaklayıcılığı
gerektirir ki bu da ancak bu işe gönül vermiş bir ekip tarafından
başarılabilir.
Mükemmellik ayrıntılarda gizlidir. Farkındalık oluşturmadan ayakta
kalmak mümkün değildir. Rekabet eskiden olduğu gibi ter dökmeyi
değil strateji üretmeyi gerektiriyor. İnsanlar, yaşam boyu eğitimle
sürekli bilgilerini up-grade ediyorlar. Amerika’da yaygın eğitim
örgün eğitimin üç misline çıktı. Uzaktan eğitim çağımızın en önemli
öğretim projesi gibi görülüyor. ‘’Öğrenmeyi öğrenme’’ metoduyla
insanlar, hayatının her alanını eğitim merkezine çevirebiliyorlar.
İletişim imkânları öğrenim şekillerini değiştirdi. Öğretmen tek
öğretici, okul da tek eğitim alınan yer olmaktan çıktı. Görsel,
işitsel, dokunsal materyallerle, hafıza teknikleriyle, öğrenmeyi
kolaylaştırıcı metotlarla bilgiyi edinme ve kullanma hızı oldukça
arttı. Fakat bunun yanında meşgul ettiren, vaktini boşa harcattıran
fanteziler de çoğaldı. Günümüzün en büyük problemlerinden biri
fuhuştan, uyuşturucuya kadar gençliğimizi tehdit eden bu kaygan
zeminin câzibesinin giderek artması.
Bütün bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz: Ülkemizin atağa kalkıp
gelişmiş ülkelerle rekabet edebilme kapasitesi vardır. Ancak hazine
değerindeki bir coğrafyaya, kışkırtıcı tarihî bir geçmişe,
imrenilen yer altı zenginliklerine sahip olmamız uyanık olmamızı
gerektirmektedir. Toplum mühendisliğinin gelecek kurgusundaki rolü,
bilişimin bütün mesleklere olan katkısı, Türkçe ve yabancı dil
hâkimiyetinin dünyaya nüfûz açısından önemi, sağlıklı, bilgili
nesiller yetiştirmek için âilenin ihmâl edilmemesi, meslekî ve
teknolojik eğitime öncelik verilmesi, hayatın ilk yıllarının
sonraki yaşamın davranış kalıplarını oluşturduğu ve kolay kolay
değiştirilemeyeceği için özenle değerlendirilmesi yol haritamızın
işaret çizgileri olmalı.
Servet ENGİN servet.engin34@hotmail.com servetengin67@gmail.com