Allah’a, meleklerine ve ahiret gününe inan günümüz Müslümanları
büyülenmişçesine ABD hayranlığı, korkusu ve yenilmez güç olarak
görme hastalığına yakalanmıştır. Bu kabul edilebilecek bir durum
değildir. ABD süper güçtür, onun izni olmadan bir şey yapılamaz
gibi bir halet; güç, kuvvet ve kudret konusunda eşi ve benzeri
olmayan ve tek büyük olan Allah’a iman eden Müslümanların içine
giremeyeceği veya girmemesi gereken bir tutumdur. Böyle bir durumda
isek inançlarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekecektir.
Kur’an-ı Kerimimizde Nemrut ve Firavun gibi misaller bizlere hikaye
olsun diye anlatılan şeyler değildir. Bu misaller inancımızı
pekiştirmek, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah’ın
büyüklenenleri, kibirlenenleri ve bize kimsenin gücü yetmez diyen
zalimleri nasıl zelil bir şekilde yok ettiğini hatırlatarak bu
konuda asıl korkulması gerek merciinin Kendisi (cc) olduğunu ve
buna göre bir yaşam tarzı benimsememiz gerektiğini
göstermektedir.
Nemrut, bugünkü ABD ile kıyaslanamayacak bir otoriteye ve güce
sahipti. Bu güce güvenerek halkına zulmetmeye başlamış ve bu konuda
eleştiri ve itiraz kabul etmeyerek bunun kendisinin bir hakkı
olduğu gibi çarpık bir anlayışa bürünmüştür.
Yani hak ölçüsü olarak gücü dayanak almıştır. Madem ben güçlüyüm o
halde haklıyım, kimsenin itiraz etme gibi bir lüksü olamaz. Bu
anlayış sebebiyledir ki akıl almaz işkenceler ve zulümlerle halkını
perişan etmiştir. Buda yetmezmiş gibi insanları putperestliğe
sürüklemiş ve kendisini de ilah olarak kabul ettirmeye
kalkışmıştır.
Ne zaman ki zulümde son hadde ulaştı, Allah (cc) ona peygamberi
olan İbrahim (as)’mı uyarmak için göndermiştir. Bu durum karşısında
daha da çılgına dönen Nemrut İbrahim (as)’mı ve ona iman edenleri
yok etmeye kalkışmıştır. Maddi ölçülerle bakıldığında Nemrut
karşısında İbrahim (as)’mın şansı % 0’dır. Ama unutulan bir şey
vardı? Her şeye gücü yeten mutlak güç ve kudret sahibi olan Allah
(cc). Allah (cc) bu kadar kibirlenen Nemrut’u topal bir
sivrisinekle zelil bir şekilde helak etmiştir. Aynı şekilde
Firavun…
Belki Nemrut’tan bile daha büyük bir güce sahipti. O da hak
anlayışı olarak gücü temel alarak halkına zulmetmiş ve bu konuda
itiraz kabul etmemiştir. Madem ben güçlüyüm o halde haklıyım.
Bunları yapmak benim için bir haktır. Çünkü ben güçlüyüm. Ne zaman
ki Firavun’da zulümde son hadde vardı ve kedini rab olarak addetti
Allah (cc) Firavun ve saltanatını yıkacak peygamberi Musa (as)’ı
Firavun’un evinde Firavun tarafından büyütülmek suretiyle gönderdi.
Çünkü Allah (cc) tuzak kurucuların en hayırlısıdır. Musa (as)
Firavun’u uyarmış lakin gücü kendine hak sebebi gördüğünden o da
Musa (as)’mı ve iman edenleri yok etmeye kalkmıştır. Ancak Allah
(cc) bu kibirlenen, büyüklenen zalimi de güvendiği ordusunu da
zelil bir şekilde Nil sularında helak etmiştir.
Ebrehe, dönemin tankı hükmündeki fillerle Kabe’yi yıkmaya cüret
ettiğinde Rabbim Kabe’ye gelinceye kadar ona dokunmadı. Ne zaman ki
Kabe’ye ulaştı, şirk içindeki Mekkeli müşriklerin dokunmasını dahi
istemedi. Kalplerine korku verdi ve dağlara kaçtılar. Biraz sonra
karabulutlar gibi ebabil kuşları gelerek Ebrehe ve ordusunu helak
etti. Yani rabbim helak etti mi kurtuluş yoktur ve büyüklenenleri
en zelil şekilde helak eder.
Bugün aynı konumda ABD’yi gösterebiliriz. O da büyüklenmekte ve
kendine hak dayanağı olarak gücü göstermektedir. Kendisine neden
zulmediyorsun, fesat çıkarıyorsun dediğimizde hayır ben ıslah
ediyorum, demokrasi getiriyorum diyerek yaptığı zulmü kabul
etmemekte ve kendini kurtarıcı olarak addetmektedir. Kendine karşı
çıkanlara ve yaptıklarına karşı itirazda bulunanlara ise ben
güçlüyüm ve haklıyım, bu benim hakkımdır demektedir. Beyinler
öylesine bulanmış ki insanlar Allah (cc)’ı unutmuş, çetin güç
sahibi Melekleri ve ahiret gününü unutmuş. Ya da bu tür konularda
unutuyor. Allah’u ekber diyor ama ABD’siz hiçbir şey yapamayız
diyor. “La havla vela kuvvete illa billahil aliyyil azîm” diyor ama
ABD süper güçtür demekten geri durmuyor.
Maddeten güçlü olabilir. Ama bu tavır yanlış ve tehlikeli bir
tavırdır. Acaba bu düşüncede olan insanlar Asr-ı Saadette olsaydı
peygamber efendimizin yanına gidip ya resulullah bizler zayıfız
Mekke oligarişisi güçlü gücümüz yetmez onlarsız bir şey yapamayız
deselerdi peygamberimizin cevabı ne olurdu? Doğru, Mekke oligarşisi
çok güçlüydü ve maddeten baktığımızda peygamber efendimizin onlara
karşı galibiyet şansı % 0’dı ama ne oldu? Allah (cc) yardım etti ve
galip geldiler.
Çin'in kuzeyindeki Shaanxi eyaletinde arı saldırısı olmuş ve
yaklaşık 50 kişi ölmüş. Güçlü Çin bunu engelleyememiş. Deprem ve
tusunami karşısında teknoloji gücü Japonya tutunamadı. Bugünlerde
ABD ekonomisi büyük bir çıkmaza girerek ülkede büyük bir ekonomik
kaos meydana gelmiş ve süper güç ABD tüm dünyada şaşkınlıkla
karşılandı. Görüleceği üzere bu devletler çok büyütülecek devletler
değildir. Bizler çok fazla terminatör ve süpermen filmi izliyoruz
ondan. Gerçek kahramanlarımızı tanırsak, gerçekler karşısında
hayali kahramanlar yok olup gidecektir.
ABD konusunu pekiştirecek iki yazıyla konumuzu kapatalım.
“Amerika izin vermez! Amerika, Fidel Castro’nun Küba’ya hükümdar
olmasına izin verdi mi?
Amerika, Kuzey Kore’de ve Vietnam’da komünist bir rejimin
kurulmasına izin verdi mi?
Amerika, İran İslam Devrimi’ne izin verdi mi?
Amerika, Hizbullah’ın İsrail’i Güney Lübnan’dan def etmesine izin
verdi mi?
Amerika, Hugo Chavez’in Güney Amerika’da fırtına gibi esmesine izin
verdi mi?
Amerika, Hamas’ın Filistin seçimlerini kazanmasına izin verdi
mi?
Amerika, İran’ın nükleer güç olmasına izin verdi mi? Hayır
vermedi.
Bütün bunlar Amerika’nın izini olmadan, Amerika’ya rağmen
gerçekleşti. Amerika’nın büyüsüne kapılanlar, büyülendikleri için
Amerika’nın mütemadiyen yerden yere vurulduğunu görmeyenler ise;
“Amerika’nın izni olmadan hiçbir şey yapamayız” deyip duruyorlar.
Böyle deyip duranlara tavsiyemdir; Kendilerini beşinci kattan aşağı
atsınlar. Ölmezlerse bir de altıncı katı denesinler. Amerika
gerçektende bir rüyadan ibaret. Korkunç bir rüya, bir kabus, ama
rüya işte. Uyandığımız zaman biter.“ (Hakan ALBAYRAK/Milli Gazete;
18.04.2006)
“ABD denilen yer, yaklaşık 200 milyon taş kafalı salağın yaşadığı
bir ülke. Bunun 44 milyonu ilkokul seviyesinden daha yukarı bir
seviyede okuyup yazmıyor. Yani cahil. Hayatlarının büyük bir
bölümünü televizyon karşısında geçiren patates çuvalları. Halkın %
90’ı mizah sayfaları ve kullanılmış araba ilanları dışında günlük
bir gazete okumuyor. Bu aptallar sürüsü, yılda 10 trilyon dolarlık
tüketim yapıyor. Bu tüketimin büyük bir çoğunluğu ise ıvır zıvıra
gidiyor. Başka ne bekliyordunuz ki?!
Türkiye’mizde üniversiteye giden herkesin okumayı hayal ettiği
Harvard, Yale, Stanford gibi üniversitelerin durumu ise daha acı.
En iyi 55 Amerikan üniversitesinin son sınıf öğrencilerinden 556
kişilik bir gruba lise seviyesinde hazırlanan çoktan seçmeli bir
test uygulanmış. 34 tane soru sorulmuş bu “en başarılı” öğrenciler
bu sorulardan sadece % 53’üne doğru cevap verebilmişler. En çok
doğru cevabı; “Beavis and Butt Head kimdir?” sorusu almış! (siz
cevabını hiç merak etmeyin, iki salak deyin geçin) Ama bu “parlak”
öğrencilerin % 60’ı, kendi iç savaşlarının hangi tarihte çıktığını
bile bilmiyor.
Elbette bu kadar aptalı yönlendirmek de kandırmak ta çok kolay!
Çünkü bu aptallar televizyondan kendilerine söylenen neredeyse her
şeyi, tetkik etmeden ciddiye alırlar ve inanırlar. Dolayısıyla
yapacağınız tek şey, rol yapmaktan ibarettir.
Sizler, Aptallar Birleşik Devletleri’nin endüstrileşmiş 20 ülke
arasında olmasına bakmayın. Onlar, silahların serbest olmasından
dolayı, ateşli silahların sebep olduğu ölümlerde bir numaradırlar.
Yani, kendi kendilerine bırakırsanız, zamanla kendilerini yok
edecekler. Hem aptallar hem de magandalar.
Bu aptallar daha nelerde bir numara diye merak ediyorsanız
aktarayım; Atmosfere karbondioksit yaymada bir numaralar. Tehlikeli
ve zehirli atıklar üretmede bir numaralar. Kayıtlara geçmiş tecavüz
olaylarında da bir numaralar. Trafik kazalarının sebep olduğu
sakatlanmalar ve ölümlerde bir numaralar. 20 yaşında küçük kızların
fuhuş neticesinde anne olması oranında bir numaralar. Uluslararası
insan hakları anlaşmalarına imza koymamakta bir numaralar.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini kabul etmeyen
ülkeler arasında bir numaralar. İşgallerde bir numaralar. Hatta
şimdi asker kaçağında da bir numaralar.
Şimdi bu aptalların başında, kendi toplantı raporları da dahil
olmak üzere pek az şey okuyan, Afrika’nın kıta değil ülke olduğunu
sanan, düşmesi imkansız olarak tanıtılan ginger aracından düşen,
kraker yerken az daha canından olan, eski alkol müptelası bir
gerzek var.
(Oğul Bush)
“Haçlı Seferi” tiyatrosunda başrol oynayan ve siyonist mihrakların
oyuncağı haline gelmiş bu baş aptal, Irak devlet başkanı Saddam’ın
idam edilmesini; “onların iç işleri bizi ilgilendirmez” diye
yorumladı. Amerikalıların bu yoruma inanıp inanmamaları, sadece ve
sadece Bush’un artistliğini iyi yapıp yapmamasına bağlı. Ancak bu
yoruma bölgemiz halkları; “Bush bizi de aptal zannediyor” diye çok
tepkili! Tabi, aptallar bu işlerin sonunun nereye varacağını
nereden bilecekler? Okumuyorlar ki bilsinler?” (Prof. Dr. Mete
Gündoğan/ Milli Gazete; 06.01.2007) Meramımızı anlatmayı başardık
inşallah. Sözlerime Rabbimizin şu güzel müjdesiyle son
veriyorum.
“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün
olan sizlersiniz.” (Ali İmran, 139)