GEÇMİŞ ibret alınmak için vardır.
O yaşanmışlığın artı ve eksilerini sağlıklı bir muhasebe ile ayrıştırdıktan sonra yapılması gerekenler bitmiştir.
Elde edilen bu tecrübe ile bugünün yaşanmasına olumlu izdüşümleri olmalıdır.
Aynı hatalara tekrar düşmemektir esas olan.
Aynı kapanlara yeniden yakalanmamaktır.
Benzer ayak sürçmelerine mâruz bırakmamaktır kendini.
Geçmişte yaşadığın zihnî çarpıtmalarla bugün bir daha çarpılmamaktır.
İşlevi budur.
…
PEKİ, biz neden sürekli tam tersini yapıyoruz?
Ne sebeple geçmişin çengeline takıntı seviyesinde takılı kalıyoruz?
Burada da acaba nefsimizin, şeytanımızın bize kurmuş olduğu bir tuzak olabilir mi?
Aklımızı, zihnimizi, kalbimizi daima dünde tutmasında bizi alt edecek ne gibi amaçları olabilir?
…
GEÇMİŞTE takılı kalmak bazen o günleri yücelterek olur.
Hâtıraların aldatıcı sıcaklığına sığınma şeklinde kendini gösterebilir.
Orada var olmanın hazzına kendimizi kaptırmış olabiliriz.
Bu paranteze değer verip ululaştırdığımız kimseleri, aile büyüklerimizi, günlük yaşantıların kibir çıkartılabilecek yanlarını almış olabiliriz.
Bir nevi avunma hâli olabilir.
Ya da bir çeşit vaktinde yapılamayan savunmalar…
Dünün beşiğinde sallanıp kendimizi mutlu ederek bugünün zor ve zahmetli yaşayışından, sorunlarından kaçmayı deniyor olabiliriz.
Bugünün cevaplanması lazım gelen sarsıcı sorularının üstünü örtmeyi amaçlıyor da olabiliriz.
Her şey mümkün.
…
BİTMEMİŞ kızgınlıklarımız da olabilir düne dair.
Dinmemiş öfkelerimizin yanardağlarını harlıyor olabiliriz.
Uğradığımız haksızlıklarla henüz hesaplaşamamış olabiliriz.
Hayatımızı çalanlarla cedelleşmeyi tercih ediyor olabiliriz.
Sevememenin hıncını, sevilmemenin kederli hançerini bağrımızda saklıyor olabiliriz.
Dahası imanımıza kasteden, bizi inanç hassasiyetlerimiz üzerinden gerçek tevhit imanından uzaklaştırıp hakiki iman yaftasıyla şirke bulayan iman hırsızlarının sahte yüzlerini yeni fark etmiş bulunabiliriz.
Gadrine uğradığımız aile bireyleri, iş arkadaşlarımız, sahte samimiyetine güvenip kalbimizi emanet ettiğimiz dost olarak nitelediklerimiz olabilir.
Yine her şey mümkün…
…
GEÇMİŞİ bugüne taşıyarak, sürekli orada çakılı kalarak o gün onların bize acımasızca yaptıklarını bugün biz kendimize daha da acımasız bir şekilde yapmış olmuyor muyuz peki?
Bu husus, üzerinde düşünülmeyi hak etmiyor mu?
Görmezden gelinebilir mi?
Hadi onlar kötülüğün merkezinde görev aldıkları için bunu bize reva gördüler.
Neden aynı şeyi biz kendimize lâyık görüyoruz?
Burada çarpık bir durum yok mu?
…
ŞİMDİYİ, şu anı ıskalamanın en başarılı ve kestirme yolu ve yöntemi dünde asılı kalmaktır.
Kendine bunu reva görmektir.
Bize verilen ömür sermeyesinin bugününü kaybetmektir.
Boşa harcamaktır.
Bu davranış biçimini değiştirmediğimiz sürece yani hep dünde kaldığımız müddetçe bugünün aktif insanı olamayacağımız gibi yarınlarında pasif kişisi olacağız.
Geçmişi; muhasebesini yapıp, tecrübelerini devşirip, ibret dersini alıp orada bırakmalıyız.
Bugünümüzü, şimdimizi geçmişin boğmasına müsaade etmemeliyiz.
Kendisini iflas ettiren müflislerden olmamalıyız.
Şu hâlde yapılacak şey; gün bilincine erişmektir.
An şuuruna ulaşmaktır.
Zamanı kuşanmak ve onun hakkını vermek ancak böyle mümkün olabilir çünkü…
Ya Selâm!