NİMET anlayışı yurdumuzda çok önemlidir. Üstte durur daima. Nankörlük hoş görülmez dahası asla müsaade edilmez. Zira nimetin ne demek olduğu bilinmez ve kıymeti yeterince idrak edilmezse hayatın akışı ters yönde değişir.
NİMET anlayışı yurdumuzda çok önemlidir.
Üstte durur daima.
Nankörlük hoş görülmez dahası asla müsaade edilmez. Zira nimetin ne demek olduğu bilinmez ve kıymeti yeterince idrak edilmezse hayatın akışı ters yönde değişir.
'Nimetsiz' gibi bir tanımlama vardır ki, çok ağırdır.
Böyle bilinen kişilerden uzak durulur, arkadaşlık edilmez, dostluk ilişkisi ise zaten asla kurulmaz.
Zira ne zaman ihanet edeceği kestirilemez.
Ne vakit hançerleneceğiniz tahmin edilemez.
İşte bu sebeple her daim bahçe kapısından bile uzak tutmak zaruridir.
…
PİR SULTAN ABDAL'IN dilimizden düşmeyen ve sıklıkla okumaktan lezzet aldığımız 'Geçti Dost Kervanı' şiirinde geçen 'Çok nimetin yedik, helallaşalım' dizesi çok çarpıcıdır.
Anadolu insanının yaşam kılavuzudur.
Hayata anlam katan bir anlayışı ve bir o kadar da ahlakî prensibidir.
Sofrasına oturulan insana ve haneye çok ehemmiyet verilmelidir.
Çünkü bu bir mahremiyet paylaşımıdır.
Nimetin üleşilmesi, ekmeğin bölüşülmesi, muhabbetin katık edilmesidir.
…
YILLAR önceydi.
Çocukluk zamanlarımda şimdi rahmetli olan Ahmet dayımın düğünü için muhacir olan Kara Celal köyüne gitmiştik. Köyümüzde 'Muhacir Gelin' olarak ünlenip bilinen Yüksel ablayı almak için bulunuyorduk. Şimdiki gibi tek gün olmuyordu o zaman düğünler. Gece kalınıyordu.
Misafirler pay edilmiş birkaç arkadaşımla ben bir köy odasına düşmüştük. Çocuk yaşta olmamıza rağmen ev sahibi bizimle bir büyükle ilgilenir gibi alakalı idi.
Söz döndü, dolaştı ve kimlerden olduğumuza gelmişti.
Herkes kendini tanıtıp sıra bana geldiğinde 'Kadılardanım. Eset Efendinin torunuyum' dedim.
Adamın gözleri birden irileşti ve çok belirgin bir heyecanlanma ile ayağa kalktı. Duygulandığı barizdi.
Şaşırmış ve ne olduğunu anlayamamıştım. İki kolunu sonuna kadar açıp 'Gel seni bir kucaklayayım' dedi ve uzunca sarıldı.
Gözleri nemliydi. Minnet hissiyle dolup taşıyordu. Anlatmaya başladı:
'Kırk sene evveldi. Yolumuz köyünüze düştü. Odanızda geceledik. Büyük dedeniz Hulusi Efendi bize çok özenli davrandı. İkramlarda bulundu. Atlarımızı tımar ettirdi, onlara baktırdı, besledi. Sabah kahvaltısından sonra bizi büyük bir hürmetle yolcu ettiler. Yolda heybelerimize baktığımızda eşi Kiraz ablanın her birimiz için yolluk olarak ballı dürüm koyduğunu gördük. Bunu hiç unutamam. Kendisine tekrar varıp helallik isteme imkanım olmadı. Senin onun torunusun madem senden helallik istiyorum' dedi.
O gece henüz hiç kullanılmamış yün yatağı bana tahsis ettiklerini halen gün gibi hatırlarım.
O gün bugündür ne vakit Pir Sultan Abdal'ın o dizesini okusam burnumun direği sızlayarak bu yüce gönüllü kişiyi hatırlarım.
Nimetin hatırının yüce tutulduğu bu toprakların bir evladı olmak gerçekten önemli.
…
AİLE büyüklerimiz sofrada dökülen kırıntıları da nimetten sayardı ve çok titizlenirlerdi.
Bu sebeple her yemek sonrasında özenle parmağımızı dilimizle ıslatarak toplatırlardı. Hatta bunu yapmazsak öte tarafta peşimizden koşup davacı olacağını söyleyerek korkuturlardı.
…
GEÇENLERDE bir yakınımla adeta yaprak dökümü gibi arkadaşlarımızı, dostlarımızı hatta aile bireylerimizi nasıl kırıp döktüğümüz konusunda muhabbet ediyorduk.
Hepsine gerekçeler ürettim. Kendimi haklı çıkarma gayretine girdim. Herkes suçlu, kabahatli ama ben kesinlikle haklıydım.
İtiraz etti ve cümleyi söyledi:
'Ekmek kırıntıları gibi tane tane toplamalıyız döktüklerimizi…'
…
BUNUN üzerine düşündüğümde yukarıda anlattığım hadise geldi aklıma ve ne kadar çok kırıp döktüğümüz bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
Evet, ekmek kırıntıları gibi tek tek özenle toplamalıyız kırdıklarımızı.
Üzdüklerimizi aramalı, bulmalı ve gönüllerini alarak helallik istemeliyiz.
Nimet nedir yeniden hatırlamalıyız.
Zira hayat kısa, ömür sınırlı.
Yaşama ne zaman veda edeceğimiz ise belli değil.
Hakkın hatırını ali tutmak biraz da O'nun kullarının hatırını yüce bellemekten geçmiyor mu erenler?
Ya Selam!