HÂL ehli bir kişiydi. Çayı içilir, sofrasına diz çökülür, sohbetine ise doyum olmazdı. Sorulan suallere çok farklı yerlerden konuyu alıp getirerek cevaplar verirdi. İtiraf etmeliyim ki, çoğu defa ters köşe oluyorduk.

HÂL ehli bir kişiydi.

Çayı içilir, sofrasına diz çökülür, sohbetine ise doyum olmazdı.

Sorulan suallere çok farklı yerlerden konuyu alıp getirerek cevaplar verirdi.

İtiraf etmeliyim ki, çoğu defa ters köşe oluyorduk.

'Ne alakası var şimdi bu anlatılanların' düşüncesine kendimizi kaptırmak üzereyken öylesine son bir vuruş yapardı ki, top çoktan fileleri bulmuş ve gol garantilenmiş olurdu.

Beni en çok onun gönül evreni hayran bırakıyordu.

Vardır veya yoktur diyerek geçiştirebileceği basit bir soruyu bile öylesine misaller getirerek anlatırdı ki, soruyu yönelten bile buradan kendisine bir değer çıkarırdı.

Ciddiye alındığını düşündürtürdü.

Onun önemsemesi ile kendini ve düşüncelerini daha bir önemser ve ehemmiyet verirdi.

Esasen bir şahsiyet inşası yapıyordu.

'Sizi ciddiye alıyorum, hesaba katıyorum, önemsiyorum, değerli buluyorum, zaman ayırmaya layıksınız' demek istercesine en minik ve saçma sorularımıza bile öyle geniş bir çerçevede yaklaşıyordu.

Ki, bu vesileyle de bize bunları düşündürmüş oluyordu.

KÜÇÜK şey olmadığına inanlardandı belli ki…

Belirleyici olan bakışımızdır. Onu büyük veya küçük gören biziz.

Şu da gözden kaçmamalı ki, bu tutumlarımız bizim kendimize biçtiğimiz payenin ne olduğunu da belirliyor.

Yani düşüncelerimiz, fikirlerimiz, emellerimiz, ufuklarımız, sancılarımız, hasretlerimiz, acılarımız bizim toplamımızdır.

Talip olduğumuz şey kendimiziz esasen. Sürekli kendimizi çoğaltıyor veya eksiltiyoruz.

BANA o kişiyi tek cümle ile anlatır mısınız diyen olursa peşin peşin hiç tereddüt etmeden 'Kendini çoğaltan adam' derim.

Ama bu onu tanımlamaya yetmez. Mukaddimesidir sadece.

Son cümle olarak da 'Bizi de tamamlayan adam' derim ve bu parantezin içini sizin doldurmanızı isterim.

'ÇOK günahkarım' deyiverdi bir gün.

Hepimiz şaşakaldık.

Tanıdığımız müddet içinde bırakın günahına bir toz kadar kusuruna bile tesadüf etmemiştik.

Bu nedenle olmazlandık, itiraz ettik.

Hepimizi uzunca dinledikten sonra hala zihnimi bir gülle etkisiyle döven şu cümleyi söyledi:

'Düşünmeme günahını çok zaman işledim çocuklar.'

Birden ortalığa ses bombası düşmüş gibi oldu. Bu cümle kalbimizde büyük bir deprem şiddeti ile yankılanmaya başladı. Yükselen uğultular yerini ne zaman sessizliğe devretti bilmiyorum ama ben kendime geldiğimde şunu işittim sadece:

'Kefaretini ödeye ödeye bitiremedim.'

BULDOZERİN altında kalmış gibi hissettik kendimizi.

O, öyleyse biz ne durumdayız?

Ama bu bedel ödemeyi zorunlu kılan bir durum, bedavadan elde edilmiyor, torpil ise hiç sökmüyor.

Düşünmek zordur, düşünmemek kolay. Düşünmek bedel ister, düşünmemek rahatlık.

Düşünmek kıyas etmeyi gerektirir, düşünmemek yan gelip yatmayı sağlar.

Düşünmek doğru ile doğruya yakın yanlışı ayrıştırma hüneri icap ettirir, düşünmemek ise ne duyarsan inanma konforu verir.

Düşünmek insanı kendini kapattığı sahte sığınaktan er meydanına çekip çıkarır.

Düşünmek cesurların işi, korkakların günahıdır.

Zira düşünmek kişiyi sakıncalı hale getirir. Yalnızlaştırır.

Anlaşılmama, topluma yaban kalma, uyumlanamama gibi yan etkilere sebebiyet verir.

Algı operasyonları bile gerektirebilir çevreye çokça rahatsızlık veriyorsa.

Çünkü düşüneni yönetmek zordur.

Düşünmemek büyük oyunu kuranlar için bize uygun görülendir.

Düşünmeyeni kandırmak kolaydır, temelsiz inançlar oluşturarak kendisini adanmış hissettirmek ve en önde koşturmak mümkündür. Sorgulama yeteneğini devrettiğinden ne yönde kurulmuşsa onu icra eder. Sesi çok çıkar, başkalarını yargılama hakkını kendisinde görür ve daima haklı olduğu fikrindedir. Sahte haberlere, abartılı anlatımlara teşnedir, bunların önüne atılan yemler olabileceğini asla hesap edemez.

Düşünmeme günahını işleyenler asla kaynak güvenirliliği aramaz. Bu yorgunluğu göze alamaz. Zihni tembelleştiğinden bu yükün altına girmektense günlerce bir ağır işçi gibi taş taşımayı tercih eder.

Ona coşkulu bir duygu verilmesi yanı sıra yön tayini yapılması yeterlidir.

Tüm bunları düşündüğümde ustanın 'Düşünmeme günahı' olarak tanımladığı ve çoğumuzun içine düştüğü bu uyuşturucu havuzunda yaşamanın ne kadar azap verici olduğunu bir kez daha yakıcı biçimde anladım.

Allah bizleri bu günahtan kurtulmayı azmetmiş kulları arasına katsın inşallah.

Ya Selam!