“DÜŞ kirasını alamadım” derdi her oturmamızda. Kimse anlamazdı ne demek istediğini. Bende onların içindeydim. Hayatımızda dilimize pelesenk ettiğimiz her lakırdı anlamlı mıdır?
'DÜŞ kirasını alamadım' derdi her oturmamızda.
Kimse anlamazdı ne demek istediğini. Bende onların içindeydim.
Hayatımızda dilimize pelesenk ettiğimiz her lakırdı anlamlı mıdır?
Manası var mıdır?
Ayakları yere basar mı?
Bir gerçekliğe tekabül eder mi?
Hayır.
Sözlerimiz çoğu defa hedefsizdir. Ölçülü, biçili değildir. Önü arkası hesap edilmeden o anda söylenen zamanı dolduran ama laf kalabalığı olmaktan ileri gitmeyen ruhsuz harflerin bir araya geldiği cümleler topluluğundan öte bir şey değildir.
'Düş kirası alamadım' sözünü de bunlara dahil etmekten hiç tereddüt göstermemiştim.
…
İNSAN yanılmaz mı? Yanılır.
Fena halde hem de…
Bu da benim yanılgımdı işte. Zamanla bu söz çok hoşuma gitmeye başlamıştı. Kullandığım vakitler oluyordu.
Sahiplenmiştim yani.
…
İNSANIN bir hayali olmalı ama hayat hayalden ibaret olmamalı…
Düşleri olmayanların gelecekleri geceden daha karanlıktır.
Yaşama tutunamazlar.
Tutamaksız kalırlar.
Sabahları onları heyecanla uyandırıp yollara revan olmalarını gerektiren bir ülküleri olmaz.
Arzuları kurumuştur.
Emelleri temelsizdir.
Aydınlık oraya kolay kolay girmez.
…
ELİF gibi dimdik durmalı oysa insan.
Düşlerin içinde yaşayan biri olmaktan çıkıp onları gerçekleştiren mimar olmalı.
Kendi düşlerini kendisi gerçekleştiren kişiler daha güvenli, daha korunaklı, daha verimli ve daha üretken insanlardır.
Gökyüzünü maviye boyayan onlardır.
Ormanları yeşile…
Hayalleri toprak rengiyle bezeyenler ve oradan türlü nimetleri deren yine onlar arasından çıkar.
Kırmızı mı?
Ondan asla vazgeçilmez.
O hedeflerin nihai noktasıdır.
Bitiş çizgisidir.
Diyeceksiniz ki, gök zaten mavi, ormanlar yeşil değil midir?
Evet, aynen öyledir tabiatta…
Ancak onlar senin mavin, senin yeşilin, senin kırmızın değildir henüz.
Böyle olması tamamen senin bitmeyen enerjin, sönmeyen arzun, pörsümeyen hayallerin, uğrunda her zahmeti göze alıp hiç yorulmadığın kutlu emellerindir.
Hayalini kurmadığın, uğruna uykularını bölmediğin, yolunda emek çekip ter dökmediğin, zihni buhranlarıyla sancılanmadığın hiçbir husus sana ait değildir.
Sadece simülasyondur.
…
DÜŞ, uyurken zihinde beliren olaylar demektir.
Seni, sen yapan imgedir.
Gerçekleşmesini istediğin planların, uğruna didindiğin tasarımların, rüya olmaktan çıkarmak için çabaladığın gerçeklerindir.
O sebeple tarihimizde varsıl insanların iftara davet ettikleri yoksullara geldikleri için nezaketen imkanlarına göre ihsan olarak sunduğu 'Diş kirası'ndan farklıdır.
'Diş kirası' başkasından sana verilendir.
'Düş kirası' ise senin sana bin bir emekle sunduğun mutlu sonlardır.
Emeklerinin saadetli meyveleridir.
Gayretlerinin hak edilmiş neticeleridir.
'Düş kirasını alamadım' diyen bilge 'Benim gibi miskin olmayın, yüksek maliyetler ödemeyin.
Düşlerinizin kölesi değil efendisi olun' demek istiyordu muhtemelen.
Edilgen değil etken olmadığımız sürece, diş kirası ile düş kirasını karıştırdığımız müddetçe hayat koşusunun gerisinde kalacak ve başkalarının önden koşan atlarının ayaklarından fırlayan nallarını toplayıp avunmaktan veya yakınmaktan öteye gidemeyeceğiz.
Düşlerimizin kiracı değil ev sahipleri olmaktan başka çaremiz yoktur.
Ya Selam!