Dinler arası diyalogla amaçlanan İslam’la diğer muharref dinlerin eşitlenmesidir. Bunun manası hak olan İslam’la, beşerî müdahalelerle değiştirilmiş muharref dinlerin, yani bâtılın karıştırılmasıdır.
Halk arasında 'Kurt dumanlı havayı sever' diye, anlamlı bir deyim kullanılır.
Tüm dünyada koronavirüs sebebiyle can pazarı yaşanıp, ölen insanlar toplu mezarlara gömülürken, bazı çevreler (özellikle batılı oryantalist ve misyonerler ve de Müslüman menşeli oldukları halde onlara çanak tutan istismarcı, ifsatçı, tahrifatçı ajanlar) İslam'ı imha ve tahrip projesi olan dinlerarası diyaloğu yeniden hortlatmak gayreti içine girdiler.
'Keçide can gayreti, kasapta et gayreti' misali, bunlar da koronadan diyaloğa pay çıkarma peşindeler.
Bu meyanda sosyal medyaya yansıyan eski - yeni birkaç dinlerarası diyalog programından örnekler verelim:
I- DİNLERARASI DİYALOG PROGRAMI ÖRNEKLERİ
1- Geçtiğimiz günlerde İspanya'da bir kilisede skandal denebilecek bir hadise vuku buldu. Kilise orkestrası, saz caz takım taklavatıyla yerini aldı, kadınlardan oluşan bir koro önce kilise müziğini icra etti, ardından da yine müzik eşliğinde 'salat u selam'ı ve 'Şol cennetin ırmakları' ilahisini seslendirdi. Derken sahneye uzun boylu, beyaz cübbe giyinmiş, başında sarığı olan, güya İslam'ı temsil mevkiinde bir şaklaban çıkarak ezan okumaya başladı. Kilise orkestra ve korosu ve diğer hazirun da güya vecd içinde dinlediler!
Şimdi soralım:
Böyle bir ortamda verilmek istenen mesaj nedir?
Koronavirüsten kurtulmak için dua etmek mi? Salat u selama, ezana olan hayranlıklarını göstermek mi? Müslümanlara şirin gözükmeye çalışmak mı?
Görünürde bu bahanelerin hepsi gündem edilebilir, ama burada gizlenen asıl maksat dinlerarası diyalogdur.
Ezan, Allah'a, Resulüne ve namaza çağrıdır. Salat u selam, Resule (s.a.v.) iman, itaat ve onun yolunda yürümenin ifade ve ilanıdır. Peki, bunu yapanlar Hz. Peygambere olan meyillerini göstermek istiyorlarsa, neden o zaman Hz. Peygamberi (s.a.v.) kabul edip Müslüman olmuyorlar? Belli ki maksatları rotasını Vatikan'ın çizdiği, İslam'ı imhaya yönelik dinlerarası diyalog projesini gerçekleştirmektir.
2- Son günlerde internette paylaşılan benzer bir manzarayı bir Ermeni Kilisesinde de gördük. Bu kilisede de tekbir sesleri yükseldi. Bu tekbir sesleri sayesinde Ermeni Ortodoks Hıristiyanlar belki hidayete ererler diye yorumlar yapıldı. Böyle saf ve ahmakça düşünenlere yazıklar olsun! Çünkü bu da dinlerarası diyalog denen, akaidi tahrif projesine hizmet etmek için düzenlenmiş bir organizasyondur.
3- Son örneğimiz de İtalya'dan. İtalya'nın Carpi kentinde 'Salgına Karşı Birlikte Dua Ediyoruz' adı altında bir etkinlik düzenlendi. Katolik, Ortodoks, Evangelist, Sıkh, Yahudi ve Müslüman (!) cemaatlerin katıldığı dua töreninde, İmam Selmi adlı, güya İslam'ı temsil eden bir şahıs, koronavirüse karşı Âl-i İmran Suresinden bir bölüm okuyarak dua etti.
Merak ediyoruz: Acaba Diyanetin bu hadiselerden haberi var mıydı? Varsa neden susmaktadır? Bu suskunluğun sebebi nedir? Bu sorular cevap beklemektedir. Gerekirse bu husus ayrı bir yazı konusu yapılabilir.
Bütün dünyanın koronavirüsle mücadele ettiği bu zor ve dar günlerde, bu ve benzeri faaliyetlerle, inançların koalisyonu veya sentezi gibi izlenimler vermeye çalışmak, İslam açısından korkunç bir istismardır.
Bu programlarla yapılan, asla iddia ettikleri gibi virüse karşı yükselen masumane dualar değildir. Bu organizasyonları dinlerarası diyalog zemininde düşünmek en doğru ve en isabetli yaklaşımdır.
II- DİNDE ZORLAMA YOKTUR, İSTİSMAR DA OLMAMALIDIR
Biz kimsenin dinine, inancına müdahale etmiyoruz, edemeyiz. Çünkü inancımız bize 'Dinde zorlama yoktur…' (Bakara: 156.) ilkesini uygulamamızı emreder. Ama İslam dışı hiçbir inanç ve telakkinin de bizim inancımızı tahrif ve ifsat etmeye hakkı yoktur.
Yukarıdaki örneklerde anlatıldığı gibi, kilise orkestrasının nağmelerine ezan sesleri karıştırılıyor; teslis akidesine sahip erkek ve kadınlar, müstehcen kıyafetlerle güya İslam mesajı veren ilahilerle bir nevi müzik ziyafeti sunuyorlar. Bu manzara tevhidle teslisin, gerçek imanla şirkin karıştırılmasından, 'Bunların hepsi de aynıdır' mesajı verilmesinden başka bir şey değildir. Belli ki bunu oryantalist misyoner çevreler organize ediyorlar ve geçmişte çok şahit olduğumuz dinlerarası diyalog manzaralarını yeniden canlandırmak istiyorlar.
Hiç kimsenin biz Müslümanların aklıyla alay etmeye hakkı yoktur. İmanımızı, irfanımızı, iz'anımızı ve ferasetimizi test etmeye de hakkı yoktur. Kim hangi dine nasıl inanıyorsa kendisi bilir. Nasıl dua edeceğini de yine kendi bilir.
Herkes kendi inancına göre kilise, havra vs. müzikleri eşliğinde çalıp söyleyebilir. Ve buna da ayin veya dua diyebilir. Bizi ilgilendirmez. Ancak kimsenin Müslümanların tevhid akidesine sataşma, bulaşma veya onu istismar edip saptırma hakkı yoktur.
III- MUHARREF DİN MENSUPLARININ DUALARININ MAHİYETİ
Koronavirüs ölümleri karşısında aciz kalan ABD, İspanya, Fransa, İtalya gibi ülkelerin, kiliselerde veya hastane koridorlarında nasıl dua ettiklerini görüyoruz. Dualarında seslendikleri varlık hep ortak: Tanrı İsa. Ona dua ediyor ve ondan istiyorlar. İslam'a göre böyle bir duanın şirk olduğu ve geçerliliğinin olamayacağı Kuran'la sabittir. Kuran müşrik ve kafirlerin, yani Hz. Peygamberi (s.a.v) ve Kuran'ı tanımayan kimselerin iman etmiş olmayacağını, şirke ve küfre düşeceklerini haber vermektedir. İşte delillerden bir kaçı:
'Yahudiler, 'Uzeyir Allah'ın oğlu' dediler, Hıristiyanlar da 'Mesih Allah'ın oğlu', dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!' (Tevbe: 30.)
'(Yahudiler) hahamlarını, (Hıristiyanlar da) rahiplerini ve Meryemoğlu Mesîh'i Allah'tan başka rabler edindiler. Halbuki ancak tek bir ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur! O, (onların) ortak koşmakta oldukları şeylerden pek münezzehtir!' (Tevbe: 31.)
'Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.' (Tevbe: 32.)
Bu ayetlerin mesajı açık değil mi?
İslam'a göre inanmayıp küfre düşenlerin, yani müşriklerin amel ve dualarının geçerli olmayacağını ifade eden şu ayetlere de bakalım:
'İnkar edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kafir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah'ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. Allah, hesabı çabuk görendir.' (Nur: 39.)
'Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı halde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kafirlerin duası daima boşa çıkar.' (Ra'd: 14.)
'…Şüphesiz kafirlerin duası boşunadır.' (Mümin: 50.)
Bu ayetlerden anlaşılmaktadır ki, Kuran'a göre, İslam'ın dışındaki inanç ve telakkilerin ve bu meyanda yapılacak -adına dua denen- yakarışların, İslam nokta-yı nazarından hiçbir geçerliliği yoktur. Peki, o halde böyle bir topluluğun içerisinde İslam'ı temsil ettiğini iddia edenlerin bulunmasının anlamı nedir? Bu olsa olsa, İslam'ı istismardır veya bu istismara alet olmaktır. Böylelerinin akidelerinin tarumar olacağı da bilinmelidir. Bu tip manzaraları hoş görenlerin durumu da aynı minval üzeredir.
Görülüyor ki burada gizlenen asıl maksat, muharref dinlerin mensuplarıyla koalisyon kurarak, dinî merasim ya da müzik ziyafetleri tertiplemek, hakla batılı karıştırmak, küfrü ve şirki cazip ve geçerli göstermeye çalışmaktır. Ve bu öyle bir akaid sapması salgınıdır, öyle bir tufan ve tuğyandır ki, koronavirüs pandemisine hiç benzemez. Zira koronavirüs insanların dünya hayatını tehdit ederken, dinlerarası diyalog uğruna yapılan bu hak - batıl sentezi veya koalisyonu, insanları ebedi felakete sürüklemektedir.
IV- ÖZETLE DİNLERARASI DİYALOGUN TEHLİKESİ
Dinlerarası diyalog üzerinde yıllarca araştırma yapmış, bin sayfayı aşkın delil doküman toplamış, yüzü aşkın makale, seminer ve konferansta konuyu değerlendirmiş bir insan olarak söylüyorum:
Bu proje belki tarihte bir benzeri görülmemiş, İslam'ı imha ve ifsada yönelik en tehlikeli sapkınlık projesidir. Bu konuda söz uzundur. Ama işin aslını iki cümleyle ifade edebiliriz:
a- Dinlerarası diyalogla amaçlanan birinci husus, İslam'la diğer muharref dinlerin eşitlenmesidir. Bunun manası hak olan İslam'la, beşerî müdahalelerle değiştirilmiş muharref dinlerin, yani batılın karıştırılmasıdır.
b-İkinci husus da diyalogun gereği olarak ortak noktalarda buluşma adı altında sinsi bir tahrifattır. Bu tahrifat, Resulüllah Efendimizin (s.a.v.) ismi zikredilmeden dışlanmasıdır. İslam'da iman için şart ve elzem olan Hz. Peygamberin Allah'ın Resulü olarak tanınması mecburiyeti bir Vatikan projesi olan dinlerarası diyalog gereği ortak nokta kabul edilmiyor. Böylece dinlerarası diyalogun bir Müslümana daha birinci adımda verdiği mesaj, 'Peygamberini inkar ederek gel, öyle konuşalım'dır. Bunu da 'Allah'ta buluşalım', 'İbrahim'de buluşalım' gibi sloganlarla ifade ederler. O halde Hz. Peygamberin inkar edilmesi sonucunu doğuran dinlerarası diyalog, İslam açısından açık bir küfürdür; İslam'dan çıkmak anlamına gelir.
V- BİZ MÜSLÜMANLAR, BAŞKA İNANÇ MENSUPLARIYLA AYNI TANRIYA DUA ETMİYORUZ
Bir Müslüman bilmelidir ki, biz, dinlerarası diyalog çerçevesinde, 'birlikte dua ediyoruz' mantığıyla bir araya gelenlerle, yani Yahudi ve Hıristiyanlarla veya başka din mensuplarıyla aynı tanrıya dua etmiyoruz.
Hıristiyanlar 'baba Tanrı', 'oğul İsa', ya da 'İsa tanrı' diye bir ilah anlayışıyla dua ederler.
Yahudiler de 'Uzeyr Allah'ın oğludur' telakkisine inanır ve dünyevileşmiş bir ilah anlayışıyla Yehova'ya dua ederler.
Biz Müslümanlar ise eşi, benzeri, dengi, ortağı olmayan, tek (Vahid ve Ehad) olan, noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf Allah'a el açıyoruz. Bu tevhid inancı en öz ifadesini İhlas Suresinde bulur. Bu suredeki özellikle 'lem yelid velem yuled / O doğurmadı, doğrulmadı' mesajı tüm bu şirk unsurlarını reddetmektedir. Keza Cenab-ı Hakkı tenzih anlamındaki şu ayet de çok önemlidir:
'Leyse ke mislihi şey'un, ve hüve's Semiu'l Basir / Onun (Allah'ın) benzeri gibi bir şey asla yoktur. Ve o her şeyi işitir, her şeyi görür.' (Şûra: 11.)
Şimdi burada ana özellikleriyle ifade edilen Allah inancıyla, tanrıyı insan şeklinde, baba - oğul gibi vasıflarla tanımlamak aynı şey olabilir mi? İşte bundandır ki biz muharref din mensuplarıyla aynı tanrıya dua etmiyoruz diyoruz.
SONUÇ:
Hiç kimse virüs bahanesiyle tekrar dinlerarası diyalog projesini hortlatarak bizim nezih inancımızı tahrif ve ifsada kalkışamaz. Buna şiddetle karşı çıkmalıyız. Çünkü bizim, yegane hak olan dinimizin safî tevhid inancından ve bu inanca samimiyetle bağlanmaktan daha büyük bir nimetimiz yoktur. Aynı zamanda bu iman bizim var oluş sebebimiz ve en büyük davamızdır.
Yazımıza bu konuda hak ve tevhid mesajı veren şu ayetlerin mealleriyle son verelim:
'De ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.' (İsra: 81.)
'Doğrusu Allah katında din, İslam'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir.' (Âl-i İmran: 19.)
'… Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı seçtim...' (Maide: 3.)
'Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.' (Âl-i İmran: 85.)