YALANLAR…

İnsanlık tarihi boyunca başımızın belası.

Yalanın her türlüsü kötü, problemli. O nedenle ne kadar uzak durabilirsek o kadar iyi.

Ne kadar paçamızı kurtarabilirsek mücadeleyi sürdürmek için o kadarı bile kâr…

Ama önce safımızı belirlemeliyiz. Yalanın safında mıyız yoksa karşı safında mı? Bunu yalana tenezzül etmeden doğru biçimde belirlemeliyiz.

Dürüstlüğü elden bırakmamalıyız? Âdil olmayı ve öyle kalmayı önemsemeliyiz.

ACABA tarih boyunca insanlığa en büyük yalanları kimler söylediler?

Politika üretenler mi?

İktisatçılar yani ekonomistler mi?

Finans sektörü mü?

Toprak ağaları mı?

Pazarlamacılar mı?

Sporcular mı?

Falcılar mı?

Emlak sektörü mü?

Galericiler mi, taksiciler mi?

İletişim sektörü mü?

Çağrı merkezleri mi?

Zenginler mi, fakirler mi?

Bilim insanları mı?                                                                                                                                          

Popüler psikoloji mi?

Leblebi dağıtır gibi Esma dağıtan derviş görünümlü uyanıklar mı?

Din anlatıcıları diyebileceğimiz vaizler, müftüler, fıkıhçılar, şeyhler, mürşitler, papazlar, hahamlar mı?

İnsanlığa en büyük yalanları hatta doğruya en yakın yalanları sizce kimler söylemiştir?

İÇİNDEN çıkmak zor tabi bu soruların…

Taraf tutuyorsak muhtemelen dikkati başka yönlere çekmeye çalışarak geçici olarak canımızın yanmasını engelleyeceğimizi düşüneceğiz ama yine çare olmayacak. Hiç olmadı çünkü.

İçimizde bunu deneyimleyen pek çok insan kesinlikle vardır. Öne çıkmak için biraz cesaret, hepsi bu.

MİSTİK YALANCILARIN diğerlerine göre daha başarılı olduğu kanaatindeyim.

Doğruya en yakın yalanları en usta biçimde ve türlü numaralarla söyleme konusunda maharetliler çünkü. Gördük, tanıdık, teşhis ettik ve sonrasında kurtulmak için mücadele verdik.

Duyguların farkındalar ve onları sezilemeyecek hızlılıkla maniple edebiliyorlar. Kişinin duygu durumuna göre ihtiyaç belirlemesi yaparak bir uçtan diğerine ışık hızıyla geçişler yapabiliyorlar.

Annenizin, babanızın dilinden yani alışık olduğunuz bir lisanla hitap ediyorlar.

Kutsal saydığınız Kur’an-ı Kerim’den ve hayatınızı uğruna tereddütsüz verebileceğiniz Fahr-i Kâinat Efendimizden örnekler verebiliyorlar. Bu doğruların içirişine doğruya yakın, doğruymuş gibi görünen yalanları sıkıştırıyorlar. Çalıştırdığınız bir aklınız, yorulmak bilmeyen bir araştırıcılığınız ve “Doğruluk Önyargısına” yakalanmayan makul seviyede bir şüpheniz ve yine buna bağlı olarak aktarılanları temize çekme, kaynağına götürme gibi bir gayretiniz yoksa ruhunuza geçmiş olsun. Doğruların arasına sıkıştırılan yalanları afiyetle yememiz sağlandıktan sonra sıra yalanların arasına rahat uyuyup konfor sağlamamız için minik ve çok bilinen doğruları sıkıştırma faslına geçeceklerdir.

İş bu seviyeye ulaşmışsa uyanış naraları attırsalar da uyanışımız ancak cehenneme kalmış demektir.

EN tehlikelisi doğrulara en yakın olan yalanlardır demiştik.

Bu işin piri malum olduğu üzere İblistir. Hazreti Âdem’in topraktan İblisin ise ateşten yaratıldığı bilgisi doğrudur. İblis bu doğru bilgiden isyan çıkarabilmeyi başarmış bir teorisyendir.

Meseleye bu açıdan ve tüm ayrıntıları ile bakamazsak eğer fena yanılırız. Hep olduğu gibi.

YANILTICI GERÇEKLİK etkisine yakalanmamalıyız. Mühim kurallardan birisi budur. Sürekli tekrarlanan yalanlar demek olan bu husus doğruya yakın yalan söyleyenler tarafından sık başvurulan etkili bir yöntemdir. Bu kişiler yalanı doğrulayan minik detaylar vererek etkili olurlar ve zokayı yuttuğumuzda ise attıkları yalanı güçlendirici başka detaylar sunma çalışmasına girişirler. Tanıdık kişileri gıyaplarında şahit gösterirler. Hurafeler genellikle bu yöntemlerle üretilip çoğaltılarak sahaya sürülürler.

KALICI etkiler bırakan, dünyamızla beraber ahiretimizi de yakacak açık yaralara sebep olan bu doğruya yakın yalanları söyleyen yalancıları teşhis edip gönül mahkememizde yargılayarak mahkûm etmezsek daha nice yalanlara bizi ikna edecekler. Hamamböceği gibi kalbimize bırakılan bu yalanlar üreyip tüm duygu ve düşünce dünyamızı istila etmeyi sürdürecek.

PSİKOLOJİDE yalan söyleme hastalığı olarak tanımlanan “Patolojik yalan” kavramı var örneğin. Bu da işin bir başka yönü. Uzmanlar bunu antisosyal, narsisistik ve histrionik kişilik bozuklukları dahil olmak üzere çeşitli kişilik bozukluğunun bir belirtisi olarak görüyorlar. Ancak ne kadar doğruya yakın yalan söyleyebildikleri hususunda tam bir fikrim yok.

Sanırım bu iş hastalık değil ustalık istiyor.

Ya Selâm!