DERELER
1957 yılında Ankara Bentderesinde sel felaketi yaşandı. Bine yakın insan hayatını kaybetti.
Bartın’da 1998, 2016 ve 2018 yıllarında sel felaketi oldu. Özellikle 1998 yılında meydana gelen sel felaketinde can ve mal kayıpları yaşandı, Şehir ve mahalleler sular altında kaldı. İstanbul’da Alibeyköy’de 2004 yılında büyük bir sel felaketi yaşandı. Alibeyköy deresinin taşması sonucu şehir, işyerleri ve binalar sular altında kaldı, can ve mal kayıpları yaşandı, yine hüzünler, yıkımlar oldu. Artvin Hopa’da 2014 yılında, Karadeniz’in çeşitli yerlerinde ve çeşitli zamanlarda sık sık yaşanan bir olaydır, sel felaketi yaşandı ve derelerin taşması sonucu yine binalar sular altında kaldı, yine hüzünler, yıkımlar, acılar yaşandı. Çok büyük can ve mal kayıpları yaşandı.
Yine en son Ankara’da Mamak’ta 2018 yılı Mayıs ayında yarım saat yağan yağmur sonucu sel felaketi yaşandı, ev ve işyerleri sular altında kaldı, caddeler azgın akan nehirlere dönüştü, sel yüzlerce aracı alıp götürerek hurdaya çevirdi.
Sel manzaraları Türkiye’nin hemen her yerinde her yağmur yağdığında olağan bir görüntü haline dönüştü. Yağan on dakikalık sağanak bir yağmur, şehirlerde sel felaketine yol açmaktadır. Yaşanan bu olaylar, derelerin adeta insanlardan intikam almasıdır.
Yaşanan sel felaketlerinin nedenleri şunlardır:
Derelerin kapatılarak üzerine yol yapılması,
Altına yapılan yağmur suyu kanallarının komik derecede yetersiz olması,
Dere yataklarında binaların yapılması,
Bataklıklarda yerleşim alanları yapılmadan önce drenaj ve ıslah çalışmalarının yapılmaması,
Derelerin doğal akış yataklarının değiştirilmesi ve adeta yok edilmesi,
Belediyelerin dere yataklarına yapılaşma yapılmasına izin vermesi; çıkar, rant veya oy kaygısıyla göz yumması,
Yağan yağmurun, suyun gidebileceği toprak ve yeşil alanların olmaması,
Vadilerin ve dere yataklarının yeşil olarak bırakılmaması,
Derelerin çok güçlü bir şekilde ıslah edilmemesi, su yataklarının daha da açılmaması ve dere kenarlarına yeterince kalıcı su setlerinin yapılmaması,
Dırrr!!!
Sel felaketlerinin sorumlusu ve suçlusu ise belediyelerdir. Sorsan ve konuştursan bu belediye başkanlarını, sorumlu mimar ve mühendisleri, sorumlu denetim ekiplerini alemin en akıllısı; en bilgilisi; en namuslusu, ahlaklısı, onurlusu, çalışkanı kendileridir. Bilimsel, teknik ve rasyonel iş yaparlar. Peki sonuç nedir? Felaket! Akıl, bilim, namus ve dürüstlük olsaydı felaket olur muydu? Kendimizi kandırmayalım! Bir laf vardır: Konuştur, çenesine vur. Bu anlamda bu belediye görevlilerini konuşturacaksın, çenesine vuracaksın!
Bilim, teknik, akıl, bilgi, namus, ahlak, onur, dürüstlük ve çalışkanlık varsa felaket yoktur. Felaket varsa bilim, teknik, namus, dürüstlük yoktur. Çünkü felaket ile bilim ve namus arasında ters orantı vardır. Sonuç gayet açık ve anlaşılır, anlatmaya gerek yok!
Bir tarafta felaket!
Bir tarafta cehalet, ihanet, irrasyonalite, çıkarcılık, namussuzluk, ahlaksızlık, onursuzluk, doğru ve dürüst olmamaktır!
Yapılması gereken ise bu durumda, derelerin kapatılmaması, dere yataklarına bina yapılmasına izin verilmemesi, vadi ve dere yataklarının yeşil bırakılması, felakete neden olan ve görevini yapmayarak insana, ülkesine ve çevreye ihanet eden belediye görevlilerine en acımasızca ceza verilmesidir.
Allah’ın koyduğu doğanın kurallarına uyulması, derelere ihanet edilmemesi gerekmektedir. Çünkü kendisine ihanet edilen dereler, insanlardan intikamını felaketle çok acı almaktadır.
Yani çözüm akıl, bilim, namus, dürüstlük, insanlık ve vicdandır.
08/07/2018
Zeki ÖZDEMİR/ANKARA
Araştırmacı-Yazar