İlkokullarda yine ‘Yerli Malı Haftası’ etkinlikleri var. Çocuklara yerli malın önemini aşılamaya çalışırken israfın dibine vuruyoruz ama konu şimdilik o değil… Mesele şu ki, daha biz yetişkinler bile yerli malın öneminin farkında değiliz, çocuklarımıza bunu tek günlük bir kutlama ile nasıl anlatacağız? Biz yerli üretimin gelişmesine ne kadar katkı sağlıyoruz? Biz yerli olana yöneliyor muyuz ki çocuklarımız bu bilince sahip olarak yetişebilsin?

İsrail ne zaman çizgiyi aşsa millet olarak hemen İsrail ürünlerini boykot etmeye başlıyoruz. Tabi istikrarlı şekilde boykot etmeyi hiçbir zaman başaramadık, o ayrı konu. Zira hem olanları çabuk unutuyoruz hem de İsrail ve destekçilerinin ürettiği ürünler olmadan yaşayamayacağımızı zannediyoruz. İşin en kötü yanı da yerli üretim ürünler, beklentimizi birçok noktada karşılamıyor.

Yıllarca bağımlı olduğumuz ve yerli zannettiğimiz ürünlerin de İsrail veya destekçilerinin ürünleri olduğunu öğreniyoruz ve hayal kırıklığına uğruyoruz. Çünkü gördüğümüzden geri kalmayı, konforumuzdan vazgeçmeyi göze alamıyoruz. Onlar da bunu çok iyi bildikleri için bizim boykot blöfümüz bile onları korkutmuyor, yaptıklarını engellemeyi bırakın hafifletmeye bile yetmiyor.

Tüm bu sebeplerden dolayı boykotun zamanı, boykot edeceğimiz ürünleri üreten ya da pazarlayan ülkelerin masumlara zarar vermesinden sonra olmamalıydı. Biz zaten millet olarak kendimizi üretime adamalıydık, kendi ülkemizin ürünlerine yönelmeli, üretimi teşvik etmeliydik. Kendi ülkemizde üretilen her ürünün, kaliteli olması için baskı kurmalıydık.

Daha fazla para için yerli üretimlerimizden halkı mahrum edip ihracata yönelmemeliydik. Yerli olanla ithal olanı net çizgilerle ayırt edebilmeliydik. Millet olarak farkına varamayacağımız birçok detay var. Bu konuda devlet sıkı tedbirler almalıydı. Halkını yerli olana yönlendirme ve yerli olanı tanıtma noktasında daha ciddi çalışmalar yürütmeliydi. Üretimi artıracak politikalara ağırlık verilmeliydi.

İşler şu an öyle bir noktaya geldi ki yerli zannettiğimiz birçok ünlü markanın, şirketin sahibi gizli bir Yahudi çıkıyor. Medyada ismini duyduğumuz üç beş markaya saldırıp tüm hıncımızı onlardan çıkarıyoruz ancak asıl para kaynaklarını kesmeye asla gücümüz yetmiyor. Örneğin ham madde, ilaç, silah, hazır gıda ve daha fazlası boykot edemeyeceğimiz alanlar. Çünkü muadilini kendi ülkemizde üretmiyoruz. Üretilen kısıtlı ürün grubunu da tercih etmiyoruz.

Mesela fast food restoranlarının birçoğu Yahudilere ait. Kendini, sağlığını, ailesini önemseyen bir insanın zaten bu restoranlarda servis edilen hiçbir şeyi midesine sokmaması gerekiyor. İlla zalimi zulmünden dolayı boykot etmek için değil kendi sağlığımız için onlardan uzak durmamız gerekiyor.

Daha önce bir yazımda bahsetmiştim. Birleşik Krallık’ta, bir fast food markasının (çok ünlü bir burger markası) Facebook gibi mecralarda reklamının yapılması yasaklanmış. Yapılsa bile 16 yaş altının göremeyeceği şekilde filtre uygulanması şart koşulmuş. Bunu yapmadıkları zaman çok ağır yaptırımlarla karşılaşıyorlar.

Şimdi düşünün, Birleşik Krallık halkının çocuklarından, gençlerinden daha mı değersiz bizim çocuklarımız? Onlar reklamını görüp heveslenip yemesinler diye bu kadar sert tedbirler alınan bir markanın, bizim ülkemizde her mahallede bir restoranı var. Çocuklarımızı göğsümüzü gere gere o restorana götürüp yemek yediriyoruz. Oysaki hiçbirinin besin değeri yok. Çocuklarımızın da bizim de bedenimiz çöplüğe dönüşüyor.

İşte boykot yapılacaksa önce kendimiz için yapılmalı, sonra milletimizin selameti ve gelişimi için sonra da diğer tüm nedenlerden dolayı yapılmalı. İsrail bir ülkeye savaş açtıktan sonra gaza gelip üç beş hafta sürecek bir boykotla onlara karşılık verdiğimizi zannederek komik duruma düşüyoruz.

Kendi ırklarından başka hiçbir ırkın mensubunu insan yerine koymayan bir milletin ürettiği her şeyden kaçmamız gerekir. Bir savaş çıkmasını beklemeye, bir felaket ile yüzleşmeye gerek yok. İçinde vatan sevgisi olan, milletini seven her insanın yapması gereken zaten yerli olanı desteklemek, yerli olanın sayısının ve kalitesinin artması için çalışmaktır.

Çocuklarımızı doğdukları andan itibaren bu bilinçle yetiştirmemiz gerekir. Nasıl ki onlara domuz yedirmekten kaçınıyorsak aynı hassasiyeti fast food yiyeceklere, ithal giysi markalarına ve elektronik eşyalara karşı da gösterebilmeliyiz.

Mayer Amchel Rothschild’in bir sözü var: “Bana bir ülkenin ekonomisini verin, kanunları kim yaparsa yapsın”

Bu sözün ağırlığını uzunca düşünün. Ekonomimizi tamamen bu devletlerin eline vereli yıllar olmuş. Şimdi ipleri yeniden elimize alma zamanı. Herkes vatanı için elini taşın altına koymak zorunda.