Kamu yönetiminde ideale ne kadar yakınız ya da ne kadar uzağız?

Soru bu.

Tabi soru bu olduğunda hemen “kamu yönetiminde ideal nedir?” Önce bunu açıklamak gerekir. Bunu açıklamadan ve “kamu yönetiminde ideal durum ya da ideal nokta nedir” onu net olarak ve açıkça belirtmeden yapılacak ger tür yorum ve değerlendirme boşta kalır.

Bu durum şuna benzer.

Adama sen filanca köye ne kadar uzaksın ya da ne kadar yakınsın diye sorduklarında, o adam köyün konumun belirler ve kendi konumu zaten bellidir. O konumdan köyün konumuna yol tarifi alarak uzaklığı ya da yakınlığı bir çırpıda ortaya koyar.

Burada görüldüğü üzere iki konum sözkonusudur. Adamın bulunduğu konum ve köyün konumu.

Bizim için de iki şey gereklidir.

Ülkemizin kamu yönetiminde bulunduğu konum. Bir de kamu yönetiminde bilimsel ve objektif bakış açısıyla üzerinde mutabık kalınan “ideal kamu yönetimi.”

Bizim Ülkemizin kamu yönetiminin durumu belli. Bunu herkes üç aşağı-beş yukarı biliyor.

Peki ideal kamu yönetimi nedir? Onu biliyor muyuz?

İdeal, ideal, ideal diyoruz da, nedir bu ideal kamu yönetimi?  Nedir ideal olan? İdeal kamu yönetimin kurmak ve ona ulaşmak zor mu?  Sorular böyle sürer gider. Sorular sürse de, gerçek olan şudur: İdeal bir kamu yönetimini kurmak ve uygulamasını sağlamak zordur. Dört dörtlük ve adil bir kamu yönetimi için ehil insanlar ve idealin peşinde koşan ve en iyisini düşünen insanlara ihtiyaç vardır. İdealin peşinde değil de nefsinin peşinde koşan insanlar iş başındaysa, vay o toplumun başına, yazıklar olsun o yöneticilere.

Evet, tarihlerden beridir filozofların kafa yorduğu ve zihnini meşgul eden en önemli meselelerden birisi kamu yönetiminde ideal, mükemmel ve erdeme dayanan bir nizamın nasıl kurulacağı üzerinedir. Bunun bir ütopya, yani gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir hayal olduğunu savunan filozoflar da olmuştur. Buna rağmen bazı filozoflar bu hususta bir model sunmuşlardır. Platon, "Devlet" adlı eserinde ideal Devletin nasıl olacağını belirtmiştir. Bu Devlette insanlar işçiler (çiftçiler, zanaatkârlar), koruyucular (askerler) ve yöneticiler (bilginler özellikle filozoflar) şeklinde üç katmana ayrılmış ve en önemli katmanın yöneticiler katmanı olduğu ve buradakilerin erdemli olduğu takdirde tüm toplumun erdem içinde yöneticiliği fikri öne çıkartılmıştır. Platon’un açtığı bu ideal Devlet anlayışı hem doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur.  Doğu felsefesinde böyle bir ideal Devlet anlayışını Fârâbî’de görmekteyiz.

Farabi erdemli toplum ile ilgili Medinetü-l Fazıla kitabını yazmıştır. Bu kitapta erdemli bir toplumun özelliklerini yöneticilerin özelliklerini anlatmıştır. Adaleti sağlayacak kanunların olmasını istemiştir. Adaleti engelleyenlere ceza vermek toplumun erdemli olması için bir gerekliliktir, çünkü suç tüm topluma karşı yapılmıştır. Farabi, erdemli bir toplumu erdemli yöneticilerin yönetmesini istemiştir. Erdemli şehrin reisi, sıradan herhangi bir insan olamaz. Çünkü erdemli bir toplum erdemli yönetici ile mümkündür. Farabi’ye göre, yöneticilerin peygamber ya da filozof özelliğini taşımaları gerekmektedir. Erdemli şehrin yöneticisinin hedefi, kendisine ve halkına gerçek mutluluğu vermektir. Zenginliği kendi çevresine vermek ve zorbalıkla yönetmek, erdemli bir kamu yönetimin özelliklerinden değildir. (Platon da bu bağlamda der ki, “ya filozoflar kral olsun, ya krallar filozof olsun”)

Filozoflar kafa yorsa da, bunu bir hayal olarak görseler de, tarihte kamu yönetiminde en ideal yönetim örneklerini yalnızca ve yalnızca İslam Tarihinde görmekteyiz. Asr-ı Saadet dönemi ideal yönetim açısından altın sahifeler hükmündedir.

Asr-ı Saadetin en büyük özelliği, halkın her türlü istek ve meselelerin kolayca Hazreti Peygamber'e (asm), ilk halifelere ve diğer idarecilere camide namaz öncesinde ve sonrasında iletilmesiydi. Ya da bizzat yöneticinin evine giderek orada şikâyetini dile getirebilmekteydi. Bir vali hakkında merkeze bir şikâyet ulaştığında yetkililer hemen gereği için tahkikat yaparlardı. Kayırma ve tarafgirlik yoktu. Hem Kur’an-ı Kerim’de ve hem de Hz. Peygamber'in Hadis-i Şeriflerinde iktisadî hayata ve tasarrufa dair ilke ve kurallar önemli yer tutmaktadır. Vergilerin toplanması ve dağıtımına bizzat Hz. Peygamber (asm) nezaret etmekteydi. Toplanan malları gerekli yerlere ve ihtiyaç sahiplerine Hz. Peygamber (asm) dağıtırdı. Bu gelenek Hulefa-i Raşidîn döneminde de devam etmiştir. Hatta öyle dönemler yaşanmıştır ki İslam Tarihinde, zenginlik tüm topluma adil ve dengeli bir şekilde dağıtılmış ve zekat verecek fakir kalmamıştır. Asr-ı Saadetin bu üstün ve ideal vasıflarına hiçbir dönem ulaşmak mümkün olamamıştır. Daha açıkçası, kamu yönetimindeki bu ideali yönetimi bir daha yakalamak hiçbir zaman mümkün olamamıştır. Ancak, Selçukluların ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselme döneminde, bu ideal yönetime yaklaşılmıştır.

 Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş döneminde, toplumda adalet ve huzur hakimdi. Hem Müslimlerin ve hem de gayrimüslimlerin hakları korunmuştu.   Osmanlı'nın bu adaletli yönetimi bilhassa Rumeli'deki fütuhatın süratle yayılmasına vesile oldu. İşte bu yüzden; İstanbul muhasara altında iken Papalık’tan yardım istenmesi teklifine karşı, Hristiyan papazlar  "İstanbul'da kardinal şapkası görmektense, Türkler'in sarığını görmeyi tercih ederiz" demişlerdir.

Kamu yönetiminde ideal denildiğinde özetle şunu anlatmak istiyoruz. “Adalet mülkün temelidir “anlayışının geçerli olmasını kastediyoruz. Tabi bu sözün bir duvar yazısı olarak kalmasını değil gerçekten uygulanmasını kastediyoruz. Bu sözün duvarda kalmaması ve özde uygulanması için, yöneticilerin ehil ve dürüst olması gerekir. Öyleyse, ideal yönetim, ancak adil ve ehil yönetim ile olur. Bu da zor değildir. Bir hayal değildir. Tarihte az da olsa örnekleri vardır. İnşaallah, bu ahir zamanda bu ideal yönetim bir kez daha yaşanır.

Bu noktada sizlerin kafasında şu sorunun hâlâ netleşmediğini ve kendi kendinize “Ey Yazar Kardeşim! Kamu yönetiminde ideale ne kadar yakınız ya da ne kadar uzağız? Yazının başlığında bu var. Biz de bunun cevabını öğrenmek için bu yazıyı okuduk. Bunu da söylesene ve bize bunun da cevabı versene! İslam Devleti zamanında bu Dünya’da yaşanmış ideal yönetime biz ne kadar uzaktayız? Bu Dünya’da Asr-ı Saadet Döneminde yaşanmış o ideal kamu yönetimine ulaşmak için biz neler yapmalıyız?

Bu soruyu sorunlara şöyle sesleniyorum: “Her şeyi Yazar’dan beklemeyin. Bunun cevabını siz verin!”

Not: Elbette latife babında bu son cümleyi söyledim. Bunun cevabını da yakın zamanda açıklayacağım, inşallah.