ALLAH’IN rahmeti üzerinde gani olsun, babam hazretle sıkça dini konuları müzakere ederdik. Meseleleri biraz daha ateşli hâle getirmek için ucundan kıyısından çekiştirerek kışkırtmaya çalışırdım.
ALLAH'IN rahmeti üzerinde gani olsun, babam hazretle sıkça dini konuları müzakere ederdik.
Meseleleri biraz daha ateşli hale getirmek için ucundan kıyısından çekiştirerek kışkırtmaya çalışırdım.
Heyecana kapılıp hararetle anlatır ve bildiğini güçlü biçimde savunurdu.
Kanaatinden vazgeçirmek ise pek mümkün olmazdı.
Okuyarak ulaştığım yeni bilgileri öne sürdüğüm zaman bunlara itibar etmezdi. Biraz daha üzerine gittiğim zaman 'Oğlum bu yeni hocalar insanı çizgiden çıkartırlar, dikkat et' diye uyarırdı.
Hatta fırça attığı olurdu.
Ömrünü bir çiftçi olarak yaz aylarında tarlada ve harmanda geçiren babam uzun süren kış aylarında ise köy odamızda sürekli kaynayan muhabbet kazanından demlenir ve orada okunan kitaplardan zihnine bilgiler devşirirdi.
Burada öğrendikleri değişmez ve değiştirilemezdi.
…
BİZİM gibi gençliğinin bir kısmını Anadolu'nun bir köyünde ya da kasabasında geçirip anadan, atadan alıp bellediği bilgileri şehre geldiğinde öğrendikleri ile kıyaslamaya girişenler derin bir uçurumun kenarında yüreği ağzında kalırlardı.
Birinde kesin inanmışlık ve değişmez kabuller olurdu diğerinde ise yeni verilerin ışığında sürekli kıyas ve muhasebe yer aldığından eski bilgileri yeni bilgilerle bir araya getirmeye çalışırdık.
Uyuşmazlıklar olurdu.
Bir yanda Anadolu'nun metni tartışmayan, üzerinde kafa yormayan, farklı anlayışlara kapı aralamayan ama bir o kadar da saf, temiz, şüphe barındırmayan ve amele dönüştürülmüş sağlam bir inanış vardı.
Diğer yandaysa metni dil üzerinden inceleyen, kavramların zaman içinde yüklendikleri anlamlar ile ilk muhataplarının anladığı mana arasında geliş gidişler yaşayan, sürekli yoruma vakit ayıran hatta yer yer ayağı yere basmayan, metinden tamamen kopuk tevillerle alakasız sonuçlara varan bununla birlikte amel açısından zayıf bir kavrayış var.
Belki buna ilave etmemiz gereken üçüncü bir grup var ki, onlar tamamen duygusal, sevap üzerine kurgulanmış, karizmatik kişilikler etrafında kümelenmiş, okumayı tercih etmeyen veya sadece kendilerine müsaade edilenleri yüzeysel olarak okuyan, sadece söyleneni sorgulamasız yapmakla kendilerini yükümlü görenler.
…
MUHABBETE oturduğumuz kişilerle zaman zaman bu konular açılıyor.
Her birimiz bu anlayışların bir tarafındayız.
Geçenlerde biri 'Ben akademisyenleri dinlemem, birbirleriyle bile anlaşamıyorlar, onlar insanın içine şüphe düşürüyor' demişti.
Bu yaklaşım yeniden düşünmeme sebep oldu.
…
DİLİN imkanları var evet ama imkansızlıkları da var.
Her dilin ön kabulleri, belirlemeleri, handikapları mevcut.
Vahyi muhatap alıp öğrenmek isteyen insanlar kendi dilinin belirlemeleri ve örfünün getirdikleriyle anlamaya çalıştıklarından yorum ve yaklaşım farklıkları ortaya çıkıyor.
Bunu kabul edip engin davranamadığımızda ise anlayış ve meşrep kavgaları zuhur ediyor.
Dil diyalogdur oysa.
…
BU konu üzerinde fikir geliştirmeye çalışırken Burhanettin Tatar Hocanın şöyle bir analizine rastladım:
'Dil dediğimiz husus diyalog ortamıdır. Örneğin Kur'an bir diyalog ortamıdır. Kur'an karşımızda duran bir şey değil, varlıklarla diyalog kurmaya başladığımız bir ortamdır. Biz Kur'an okumayız, Kur'an aracılığıyla varlıkları okuruz. Kur'an bir diyalog ortamı olarak bize gelmişse ve biz bu diyalogun parçası isek o zaman Kur'an'ı anlamaya başladık demektir. Kur'an'ı anlamak, Arap dili üzerinden gramer tahlili eşliğinde anlamak değildir, Kur'an üzerinden varlıklarla diyaloga girerek onların farklı boyutlarını anlamaya başlamaktır. Mesela yoksulun, yolda kalmışların kim olduğunu anlamaya başladığımızda onun sorununu anlarız, ona nasıl bir çözüm üretebileceğimizi düşünürüz. Bu esnada Kur'an'ı anlamış oluruz.'
…
TATAR Hoca 'Tasviri dil' ile 'Büyüsel dil' ayrımı yapıyor.
Çok dikkatimi çekti.
Akademisyenler dışarıdan metne baktıklarından onların yaklaşımları 'Tasviri dil' yönünden oluyormuş.
Kur'an-ı Kerim ve diğer İlahi kitaplar 'Büyüsel dil' sınıfına giriyormuş. Yani etki uyandıran, yönlendiren, eyleme geçiren bir dil.
Tüm bunlardan sonra babamın yaklaşımı 'Büyüsel dil'in eyleme geçmiş hali, benim ise akademisyenlerin kullandıkları dil olan 'Tasviri dil'in kullanımı mı acaba diye düşündüm.
Mesele tam olarak çözüme kavuşmuş değil.
Üzerinde biraz daha yoğunlaşmam gerek.
Ya Selam!