TÜRKİYE’DE TARIM VE HAYVANCILIK SORUNU-1
Başlık ilginç. Tarım ve hayvancılığın kendisi bir sorun değil,
ancak yaklaşık yüz yıldır olması gerektiği gibi yapılmaması,
bilimsel metotlarla geliştirilememesi, dışa bağımlılığın her geçen
gün ve yıl dramatik bir biçimde artması, Milletin geleceği
açısından stratejik bir sorunsala dönüşmesi riskinin meydana
gelmesi, yeterli düzeyde, gelişmiş toplumlarda olduğu gibi, modern
tarım ve hayvancılık işletmelerinin bir türlü kurulamaması,olguyu
bir soruna dönüştürmüştür.
Aslında bu sektöre yönelik söz konusu sorun bir ekonomik problem
olmakla birlikte, ekonomik sorunlarla ele alınıp, derinlemesine ve
analitik bir biçimde irdelenmesi ve değerlendirilmesi gereken bir
konudur. Ancak mesele her geçen gün stratejik bir boyuta doğru
gitmekte, gelecek nesilleri ilgilendiren bir hal almakta, gelecek
nesillerin gıda ihtiyacı, arz güvenliği ve açlıkla karşı karşıya
kalma veya kalmama ikilemine dönüşmüştür. Bu bağlamda soruna,
analitik bir makaleyle değinmeden geçemeyeceğim.
Çünkü, dünyada enerji, ilaç ve silah sanayiinin yanı sıra
insanoğlunu ilgilendiren, varoluşunu sağlayan en önemli yaşamsal ve
stratejik sektörlerden birisi de su ile birlikte gıda ve gıda
ihtiyacının karşılanması gelmektedir. Bu mesele son derece
hayatidir. Olmazsa olmazdır. Su ve gıda olmadan insanoğlu
yaşayamaz. Serbest piyasa ekonomisinde, klasik ve neoklasik
ekonomik anlayışında karşılıklı üstünlük yada mutlak üstünlük
teorisi denen bir kuram vardır. Küresel ekonomik düzende,
küreselleşen dünyada ve ekonomilerin karşılıklı bağımlı olduğu köye
dönüşen global dünyada milletlerin ve devletlerin üstün ve başarılı
olduğu alanlarda üretim yapması, marjinal faydası yüksek olan ve
daha ucuza ve yüksek kalitede üretim yaptığı alanlara eğilmesi,
yatırım yapmasıdır, bu teori. Üstün ve başarılı olmadığı alanlarda,
düşük maliyetle ürün üretemediği konularda ise devletlerin
sanayisini geliştirmeyip, ithalat yapmasıdır. Yani fındık
üretemeyen, kahve üretemeyen veya teknoloji malı ile sanayi malı
üretemeyen ülkelerin bu ürünleri dışardan almasıdır. Sanayii
mallarında mutlak üstünlüğü olan ülke, otomobilini bu alanda
üstünlüğü olmayan fındık veya kahve üreten azgelişmiş tarım
ülkesine satacak, kendisi üretemediği tarım ürünlerini ise az
gelişmiş ülkeden alacaktır. İşte dünyada gelir adaletsizliğine,
kaynakların etkin, verimli ve adaletli dağıtılamamasına neden olan
teori mutlak üstünlük ve karşılıklı bağımlılık teorisidir. Bu
sistemde yapılan ticaret gelişmiş ülkelerin lehine, tarım
ülkelerinin aleyhine gelişmektedir. Buna göre sanayileşmiş
devletler teknoloji ve sanayi malı üretmekte, ayrıca tarım ve gıda
sektöründe de yapılarını geliştirmekte, coğrafi ve iklim bakımından
üretemediği tarım ürünlerini tarım ülkesinden almakta, ham maddeyi
dışardan ucuza alarak ürettiği mamul ürününü ise az gelişmiş
ülkelere pahalıya satmaktadır. Az gelişmiş tarım ülkesi ise sadece
ucuz hammadde ve tarım ürünü üretmekte, sanayisini
geliştirememektedir. Sanayi ve teknolojisini geliştiremeyen tarım
ülkesi zamanla, teknolojik gerilik nedeniyle avantajlı olduğu tarım
ürünleri ve gıda sektöründe de mutlak üstünlüğü kaybetmekte,
tamamen her alanda hatta üstün olduğu tarım ve gıda alanında da
sanayi ülkesine bağımlı hale gelmektedir. Buradan çıkan sonuç tarım
ve gıda sektörünün hayati olduğu, karşılıklı fırsat üstünlüğü
teorilerine kurban verilemeyeceği, mutlaka geliştirilmesi ve
bırakılmaması gereken stratejik bir alan olduğudur.
26/11/2017
Zeki ÖZDEMİR / ANKARA
Araştırmacı-Yazar
zekiozdemir1978@hotmail.com