Sistemin halk ve halkın sistem ile çatışması, tarihin her dönemin de bolca şahit olduğumuz ve dünya durdukça da olacağımız durumlar arasındadır. Bu çatışmaların gerekçelerini çeşitli başlıklar altında inceleyecek olursak
Sistemin halk ve halkın sistem ile çatışması, tarihin her dönemin de bolca şahit olduğumuz ve dünya durdukça da olacağımız durumlar arasındadır.
Bu çatışmaların gerekçelerini çeşitli başlıklar altında inceleyecek olursak
A: Çatışma, uzlaşma ve ya uzlaşı uzaklığı
Uzlaşının olmadığı bir yerde çatışma kaçınılmaz bir sondur. Çatışmanın en temel gerekçesi ise, sistemin amir güçlerinin ben merkezci tavır ve tutumları belirgin unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek muhalefetin, gerek sivil toplum kuruluşlarının ve gerekse sokağın sesine kulak tıkamak, buralardan neşe türetmek gibi elzem bir davranıştan uzaklıktan kaynaklanmaktadır.
B: Açgözlü kurumlar
Sistem ile halk ve dolayısıyla yürütmenin meşruiyet ve ömrü, bu açgözlü kurumların davranışları sebebiyle daha belirgin hale dönüşmektedir. İstikrarın ve halk ile iktidarın şevk ve neşe içerisinde ki birlikteliğine halel ve gölge düşüren bu kurumlar, yaşanılmış onca tecrübelerden dersini almamış, adeta hata yapmayı kendisine görev edinmiş kurumlar gibidirler.
Ülke gerçeklerinden, halkın içerisinde bulunduğu ekonomik ve sosyo-psikolojik durumdan tamamen habersiz ve hatta umarsız şekilde ki davranışları, kaçınılmaz sonun daha bir hızlı teşekkülünde önemli bir görevler üstlenmişlerdir.
C: Sınıf ve sınıfların çatışması
Kurum ve kuramlarıyla halktan uzak olan yürütme, haliyle sınıflar arasında ki makas farkının giderek açılmasına, şu ya da bu şekilde katkı vermekte ve çatışmanın seyri ve boyutlarına daha başka çentikler atmaktadır. Eşitlikçi, yönetişimci bir hasletten uzak yönetim şekli, sonra ki safhalar da hak, hukuk ve adaletten şaşmak ve sapmak gibi daha büyük fecaatlaraevrilmesi dolayısıyla, toplumsal mutabakatın tamamen ortadan kalkması ve çatışmaların şiddetlenmesi gibi bir zemin hazırlamaktadır.
D: Modern bilimlerin tutarsız ve pragmatist önerileri
Modern sosyal bilimlerin kahir ekseriyeti iktidar odaklı ve iktidar olmanın ve kalmanın tezleri üzerine ağırlık vermiş olmaları dolayısıyla, tamamen pragmatist bir tez üzerinden hareket etmektedirler. Bu pragmatist yaklaşım dolayısıyla iktidarın, iktidarını kaybetme korkusunun yön verdiği pratik politikalar, halktan kopuk ve halka rağmen bir seyir izlemeye başlamaktadır. Genel geçer bütün yönetimsel sistemler de halk, olması gereken bir yerde ve olması gereken bir etkinlik dışında tutulmuş ve dolayısıyla halk ile iktidar arasında ki uyum ve ahengin de yıpranmasında önemli rol oynamıştır.
İktidar ve halkın birbirini tamamlayan iki ana unsur olması gereken bir yönetim anlayışı, sistemin kendi içerisinde ki tutarsızlık ve çelişkileri sebebiyle berhava edilmiş, iktidarı koruyalım derken halk ile arasında ki insicam büyük yara almıştır.
Kendisini halktan beri, farklı ve özel gören sistem, iktidar ve yönetim anlayışı, bütün kurum ve kuruluşları ile halk üzerine çökerken, adeta gözlerinin feri çekilmiş gibi hareket etmektedir. İktidara gelirken verilen sözler, halk ile yapılmış bütün akitler anlamlarını yitirmiş ve bütün o vaatlerin hiçbir anlam ve önemi kalmamıştır.
Gerek halkın kendi arasında ki sınıfsal çatışmalar ve gerekse halkın iktidar ile kavgası, total olarak ülkenin her yeri ve her alanına sirayet ederken, kaybedilmiş zaman, emek ve maddi imkânların açtığı büyük yaralar, sonra ki senelerin de ayak bağı olacaktır.
Bütün bu saydığım kavgaların uzun soluklu olması halk ve iktidar ve dolayısıyla siyasetin bizatihi kendisine olan inanç ve güvenin törpülenmesine ve beraberinde kurunun arasında ki yaşın da kurban verilmesine sebebiyet vermektedir.
Çürük sistemler ve çürük kişiliklerin katlettiği ülke ve tüm imkânları, günden güne büyümekte ve altından kalkılamaz boyutlara doğru hızla yol almaktadır. Geldiğimiz bu nokta da, iktidarı gerçekten ehil insanlara bırakacak olsak dahi, düzelmesi uzunca yıllara dayalı bir sıkıntı ve sorun yumağı, daha uzun yıllar milletin canını yakacağından kuşkunuz olmasın..