RAMAZAN ayı olarak giderek eksiliyorum artık. Bugün seninle bu sene yaşadığımız beraberliğin yirmi birinci günü. Senin gibi bende sayıyorum günleri. İftarı, sahuru, seheri, imsakı…

RAMAZAN ayı olarak giderek eksiliyorum artık.

Bugün seninle bu sene yaşadığımız beraberliğin yirmi birinci günü.

Senin gibi bende sayıyorum günleri.

İftarı, sahuru, seheri, imsakı…

Kalbime doldurduğum ezanları bir yıl saklamak üzere dürüp kaldırıyorum en mutena köşeme.

Ama yine de on bir ay çok özlüyorum.

Susamışın suya olan hasreti gibi bende sana hasretleniyorum.

Gözümde tülleniyor hatıralar.

Sensiz kalmanın acısı kalbime en acı zehir gibi damladıkça damlıyor.

Şikayetim yok.

Sonunda kavuşmak söz konusuysa yakınmak yersiz.

Susamak güzeldir çünkü.

Sonunda su ile vuslat varsa.

Sona doğru hızla aktığımız için beklediğim vakitlerin özlem taşmalarını yaşıyorum şu an yine.

Yüreğimi saran bir hüzün dalgası var.

O sebeple bugün seninle daha fazla hasbihal edemeyeceğim.

Sözü söze ekleyemeyeceğim.

Eğer kabul edersen hasret vakitlerinde dilime dolanan 15 yy da yaşamış İznik doğumlu divan şairi Hümamî'nin 'Sensedim' gazelini şair ve taş uzmanı muhterem Hasan Kocabaş'ın günümüz Türkçesine uyarlamasıyla sunmak istiyorum.

GÖRMEYELDEN YÜZÜNÜ BEN Kİ NİGÂRIM, SENSEDİM…

ÂH U ZÂR İLE GEÇER BU RÛZGÂRIM, SENSEDİM…

(Ey sevgili! Yüzünü görmekten mahrum kaldığım günden beri, canım seni görmek istiyor, çay tiryakisinin çaysaması gibi ben de sensedim. Günlerim ağlayıp inlemekle geçiyor; canım seni görmek istiyor.)

GÜL CEMÂLİN GÜLŞENİN GÜL GİBİ ARZ ET BANA Kİ

BÜLBÜL-İ ŞÛRÎDE-VÂR, EY GÜL-İZÂRIM, SENSEDİM…

(Gül bahçesinin güllerini göstermesi gibi, sen de güle benzeyen yanaklarını / yüzünü bana göster ki bülbülü gülden ayrı düşünmek mümkün değildir. Sana aşık ve bu yüzden hayatı perişan bir bülbülün var ve ayrılık acısıyla feryad ediyor. Canım seni görmek istiyor.)

GÖNLÜMÜN ŞEHRİNİ KİM VİRÂN EDİPTİR ZULM İLE?

GEL YİNE MA'MUR KIL, EY ŞEHRİYÂRIM, SENSEDİM…

(Gönül şehrimi kim yokluğuyla karanlıkta bırakıp viran eylediyse, ancak yine o varlığıyla aydınlatıp yeniden kurabilir. Benim kalbime tasarruf eden, hükmeden yalnızca sensin. Ey gönül şehrimin efendisi, seni görmeyi canım çekti. Gel de yine şenlensin.)
SOHBETİNDEN VASLININ, AYRI DÜŞELDEN NEY GİBİ;

GÖKLERE İRGİRMİŞEM FERYÂD Ü ZÂRIM 'SENSEDİM…'

(Sana kavuştuğum zamanlardaki sohbetinden ayrı düştüm düşeli, göl kenarındaki kamışlıktan ayrı düşmüş bir ney gibiyim. Canım seni görmek istedi ve ayrılık acısıyla oluşan inleyişlerim, ağlayışlarım göklere yükseldi.)

FİRKATİN YOLUNDA BEN TOPRAK ANINÇÜN OLMUŞAM;

K'İLLE DE SENDEN YANA YELLER, GUBÂRIM; SENSEDİM…

(Rüzgarlar senden tarafa doğru esiyor. Bu nedenle hiç olmazsa tozum sana doğru uçup gitsin ve ulaşsın diye, hasretinden oluşan yollarda toprak oldum. Çünkü seni çok özledim.)

GEL BERÜ CÂNIM GİBİ İKİ CİHÂNDA SEVGİLİ

SENDEN ÖZGE YOHDURUR ÂLEMDE VÂRIM, SENSEDİM…

(Artık gel, en az canım kadar sevdiğim dünya ve ahiret sevgilim;

Bu evrende senden başka hiç kimsem, hiçbir varlığım yok, anla halimi, seni çok özledim.)

BEN HÜMÂMÎ, DÜŞMÜŞEM DERDİNE NİTEKİM SÜHEYL

KANDASIN DERMÂN, YETİŞ EY NEVBAHAR'IM, SENSEDİM!

(Ben Hümami'yim amma Süheyl'in derdine düşmüşüm. Süheyl nasıl ki bir kilime işlenen resimdeki kadını yıllarca arayıp da sonunda Nevbahar adlı sevgilisine kavuşmuşsa, ben de senin sevdana kapıldım. Sen de benim nevbaharım / ilkbaharımsın. Nerdesin ey dertlerimin dermanı? Yetiş ey ilkbaharım. Seni çok özledim. Sensedim.)

DAHA fazla söze gerek yok.

Sensedim.

Özledim.

Hasret içreyim.

Yine vuslat dilerim. Hakk Teala seneye de beraber olmayı ihsan eylesin bize inşallah.