İstanbul şeysine yönelik 19 Mart 2025 tarihinde yolsuzluk ve terör soruşturması kapsamında gerçekleştirilen operasyon gereğince geniş çaplı gözaltılar gerçekleştirildi. Operasyon kapsamında Savcılık tarafından toplam 106 kişiye yönelik gözaltına alınma kararı verildi ve bu çerçevede 90 kişi gözaltına alındı. Şu anda sorgulamalar devam ediyor. Suç isnatları MASAK raporları, vergi müfettişleri raporları, şikâyet dilekçeleri, tanık ve itirafçı ifadeleridir. Yöneltilen suçlamalar ise son derece ciddi ve kan dondurucu! Yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama, sahte evrak düzenleme, ihaleye fesat karıştırma, muvazaalı işlemler ve ihaleler, görevi kötüye kullanma ve tehdit/şantaj, kişisel verileri ele geçirme, suç örgütü kurma ve yönetme, kamu kaynaklarını siyasi/ticari/kişisel çıkar sağlamak amacıyla kullanma ile teröre yardım ve yataklık ve bu amaçla terör örgütü üyelerini kent konseyi yapılanması adı altında yönetime dahil etme ve onlara alan ve meşruiyet kazandırma vb. suçlardır. Açık kaynaklardan elde edilen veriler ve basından edilen bilgiler ile kamuoyuna yansıyan ifşaatlara göre İstanbul şeysinin ve ekibinin son 7 yılda sistematik, örgütlü ve organize bir şekilde toplam 560 milyar TL’lik bir tutar üzerinden yolsuzluk yaptığı ifade edilmektedir.
Şu anda başlayan ve yürüyen bir yargı süreci söz konusu. Kesinleşmiş yargı kararı yok, nihayete ermiş bir yargı süreci söz konusu değil. Hukukun en temel kuralı, kesinleşmiş mahkeme kararına kadar herkesin masumiyet karinesi esastır.
Hali hazırda durum bu olmakla birlikte, isnat edilen suçlar iddiadan ibarettir.
Bu esnada geçtiğimiz hafta söz konusu İstanbul şeysinin üniversite diploması İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından, sahte olması, yatay geçiş şartlarını taşımaması, not ortalaması yetersizliği ve zayıf not (FF) olması, Devlet üniversitesine geçişin yapıldı üniversitenin özel üniversite olması ve YÖK tarafından denkliğinin tanınmaması gerekçeleri ile iptal edildi.
Tüm bu iddia, isnat, suç soruşturma ve kovuşturmaları karşısında muhatapların tavırları ne oldu? Birkaç kelime ile vandallık, küfür/hakaret/tehdit, anarşi, irrasyonalite ve illegalite… Devleti, hukuku, kolluk kuvvetlerini, kamu düzeni ve güvenliğini tanımama, polise vahşice ve canice taş atarak 16 polisi hastanelik etmek!
Muhatapların ifade ettikleri en önemli yaklaşım ve eleştiri, iddia ve suç isnatlarının gerçek olup olmadığına, diplomanın sahte olup olmadığına değinmeksizin, çalıyı etrafından dolaşarak, topu taca atarak, suyu bulandırarak yapılanların siyasi komplo, tiyatro ve ön alma/kesme operasyonu olduğu yönündeki ipe sapa gelmez, dangalakça, irrasyonel tezlerdir. Seçilmişlerin sorgulanamayacağı, gözaltına alınamayacağı, yapılanların düzmece komplo olduğu; faşist, otoriteryal ve diktatöryal uygulamalar olduğu, hukukun katledilerek siyasi sopa haline getirildiği şeklindeki kara mizah ithamlardır.
Tüm bunlara ek olarak, küfürleri yetmiyormuş gibi, operasyonların Başkanın emriyle yapıldığı, Devletin Başının en büyük suç örgütü lideri olduğunu öne sürmek te ayrı bir patolojik vakadır. Devletin ve Milletin temsil Makamına “suç örgütü lideri” yaftası yapıştırmaya çalışmak, öncelikle yansıtma yapmak, suç bastırmaya çalışmak; Türk Devletine, Türk Milletine, Cumhuriyete, demokrasiye, Milli iradeye en galiz bir şekilde küfretmek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğüne savaş açmaktır.
Muhataplar alınlarının açık, başlarının dik olduğunu, diplomanın ana sütü gibi helal ve hak edilmiş bir diploma olduğunu; zinhar ihtilas, irtikap, rüşvet ve hırsızlığın olmadığını ortaya koyamamaktadırlar. Söz konusu olan sadece lakırdıdır.
Burada muhataplara şu husus öncelikle hatırlatılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Herkesin ve her kesimin bağımsız ve tarafsız yargı süreçlerinin işleyişine, hukukun üstünlüğüne, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmeme ilkesine mutlak surette riayet etme ve saygı duyma zorunluluğu vardır. Seçilmiş olmak, hiç kimseye ve zümreye suç işleme, Devlete isyan etme, hukuka baş kaldırma, kamu düzeni ve güvenliğini bozma hakkı, hürriyeti ve yetkisi vermez. Hukuk ve kanunlar karşısında herkes eşittir. Hiç kimse Tanrının oğlu değildir. Hiç kimse dokunulmaz, erişilmez, sorgulanmaz, yargılanamaz değildir.
Herkesin ve her kesimin demokratik teamüller ve hukuk çerçevesinde hareket etmek zorunluluğu, en hayati sorumluluğudur. Aksi durumda bedeli ve cezası Türk Milleti ve onun hizmetçisi Türk Devleti nezdinde ölümcül ve kahredici, nefes kesici olacaktır.
Saygı ve selamlarımla…