HASRETİN yakıcı derelerinden geçtiği belliydi.
Gözleri hep kısıktı. Sürekli uzaklara bakar gibi konuşurdu. Aralarda ise anlamlı susmaları olurdu.
İçsel konuşmaları oluyordu muhtemelen ama dışarıya sır vermiyor, bir kelime bile kaçırmıyordu ağzından. Bu ise biz çevresindekileri soru sorma konusunda kışkırtıyordu ve tam ağzımızı açacağımız zaman öyle bir cümle söylüyordu ki, yerimize çakılmış gibi geri oturtuyordu.
Onlardan biri “Çocuklar özlem bilmeyenle arkadaşlık kurmayın” cümlesiydi.
…
BU cümleyi işittiğimden beri çevremi o çerçevede gözlemlemeye çalışırım.
Gerçekten özlemle hemhal olmuş insanların hâli, tavrı, oturup kalması, söz söyleme biçimi tamamen farklıydı. İnanmıyorsanız sizlerde gözlem yapmayı deneyin.
…
KALBİN her atışını özlediğine bağlayan kişi başkalarının özlemlerini de hesaba katmaz mı?
İletişimini bu şuurlu bilgi ve deneyim üzerinden kurmaz mı?
Yanmayı bilen yanmışlar başka yanmışların yanmışlıklarını hesaba katmaz mı?
Acaba diyorum, dünyanın bu kadar kötü olması, acıyı yükseltmesi, zulmü arttırmasının temelinde özlemeyi bilmemesi veya unutması yatıyor olabilir mi?
…
“ÖZLEM ilişkisi kurun” bize en büyük öğüdüydü.
İleride özleyeceğiniz birisine hoyratlık yapamazsınız. Sınırları aşamazsınız. Kişilik örseleyici sözler söyleyemezsiniz. Ötekileştiremezsiniz. Yok sayamazsınız.
Özlem ilişkisi tabiatı da hesaba katmaya vesiledir. Diğer varlıkların hakkını da vermeyi zorunlu kılar. Suyunu içtiğiniz bir çeşmeyi, sırtınızı yaslayıp altında gölgelendiğiniz ağacı özlersiniz.
Seyrettiğiniz kuşların uçuşunu, köye gelen minibüsün korna sesini bile özlersiniz.
Kısacası, tüm varlıkla özlem ilişkisi kurmak insan haysiyetini öne çıkararak yaşama biçimidir.
…
“AKLIMDA olduğun aklında olsun” demek tam bir özlem cümlesidir.
Özlem insanın içindeki varlık ateşini gönül ve akılla birlikte eyleme geçirmesidir. Yaşama şevkini açığa çıkarmasıdır. Ruhun derinliğini gösterir. O sebeple sathi olanlar özleyemezler. Mecbur kalırlarsa çıkarlarını kaybetmemek için özlemiş gibi yaparlar ama bu sahtelik muhatapta en minik bir titreşime bile sebep olmaz. Zira özlemin sahtesi çok sırıtır ve kendini hemen ele verir.
…
ÖZLEMEK öz ile samimi ve daimî bir bağ kurmaktır. Hem kendinle hem sevdiğinle hem de her şeyle…
Can cevherini aşikâr etmek ve onu sürekli işleyerek hay sırrı ile hayat bulmaktır.
Bir nevi yaşama motivasyonudur ki, diğer unsurları da harekete geçirir. Özüne olan hasret, görme, muhabbet etme, sarılma isteğini şeddeler ve zirveye taşır.
Sıcak bir somun buğusu gibidir. Papatyaların göze gülerek gönle selam göndermesiyle eştir.
Toprağın yağmur sonrasında uyanması ve gökkuşağının renk renk ruhuna işlemesidir.
…
BİR defasında “Özlem sevdiğinin gönlüne yapılan sevda sıçramasıdır” demişti ve üzerinde tadına doyulmaz bir sohbete vesile olmuştu. Elbette bunun başarılması ego yıkımına bağlıdır. Kibrin çöreklendiği yüreklere yabancı bir duygudur. Cemal Süreya’nın “Özlemek ölmekten sadece iki harf fazla çocuk” cümlesini bu düzlemde düşünmeliyiz. Ego ölümü yaşamadan sevdiğinin gönlünde özlemle ıtırlanmış bir sıcaklıkla var olmak mümkün değil.
…
ÖZLEMEYİ sevmek, özleyerek sevmektir.
Karşı koyulamaz bir hüznün, kederin, acının en tatlı yanıdır.
İç acımasının, özüne hasretin coşkulu bir istek olarak özgürlük bayrağının gönül göğüne çekilmesidir.
Ruhsal bir devinimdir. Latifelerin coşkuyla harekete geçmesidir.
Esasen yokluğun değil varlığın işaretidir. Öz denetimdir. Kendini sürekli sevdiğinle yoklamaktır.
Şifa oluşu, yaraları iyileştirmesi buna bağlıdır.
Kendinde kendini aramak olarak tarif edebileceğimiz özlem, bir insan olma ve insan kalma yolculuğudur aynı zamanda.
…
ZOR mudur, evet zordur. Güçlü kılan bir güçlülük barındırır. Dolayısıyla tembel işi değildir.
Zamanın özleme ilaç olduğu fikrini pek benimsemem. Zamana rağmen sevebilmek, istek duyabilmek, coşkuyu yükseltmek ve zamana meydan okumaktır özlemek.
Özlem öyle bir duygudur ki, prangaları eskitir ama kendisi eskimez, hep taze kalır.
Modern vakitlerin insanları tarafından pervasızlık olarak algılanması doğru değildir.
Özlem edeptir. Haya üzere var olma biçimidir.
…
PARANTEZİ biraz geniş tuttuğumun farkındayım ama ne yaparsınız ki, özlem sadırlara sığsa da asla satırlara sığmıyor.
Hasret Baba’nın bana emanet ettiği bir cümleyi gönlünüze iliştiriyorum.
“Özlemek kendini yâr ile düğümlemek ve onunla çoğalmaktır.”
Ne diyelim, özlemimiz var olsun.
Ve son söz…
Özleyenin hakkı özlenmektir.
Ya Selâm!