Dünya harp tarihine baktığımızda, savaşların temel nedeni aslında PARA’ya sahip olma yarışıdır. Para kimdeyse, GÜÇ de onda demektir. Avrupa ve Amerika’nın dizaynı esnasında yaşanan savaşalar da olmak üzere I. Ve II. Dünya Savaşlarının temelinde ekonomik nedenler yatmaktadır.
Günümüzde sıkça tartışılan III. Dünya Savaşı başladı-başlayacak ifadelerinin yine temelinde ekonomik nedenler ilk sıradadır. Her ne kadar Ortadoğu’da İsrail’in yaymaya çalıştığı ateşi nedeni “Büyük İsrail İmparatorluğu” gibi Siyonist ifadelerle perdelenmeye çalışılmış olsa da bu meselenin de temelinde “ekonomik” sebepler yatmaktadır.
ABD bölgede hatta dünya pazarında günden güne güç kaybettiği bu dönemde rakiplerine karşın hamleler yapmak zorunda kalıyor. Ticaret yollarının ve stratejik noktaların kontrolü için savaşmak zorunda kalıyor.
Gelin meseleyi açalım.
ABD’nin günümüzdeki “görünen” en büyük rakibi ÇİN’dir. Bu tezimizi ekonomik veriler de desteklemekledir. Rusya ve İngiltere ise kontrollü rakiptir. ÇİN konusunda ABD ve İngiltere arasında henüz uzlaşı sağlanmamış ve Büyük Britanya ÇiN politikalarını desteklemektedir.
Çin ekonomisi günden güne büyürken ABD ekonomisi ise sistemli olarak günden güne küçülüyor. Tam da olarak, bu neden pek söylenmese de III. Dünya Savaşını kaçınılmaz kılıyor. Savaş rüzgârı Ortadoğu’da esmeye başladı. Rüzgâr, TAYFUNA evrilirse ne ORTADOĞU kalır ne de PASİFİK’İ…
Savaş kıvılcımı Tayvan’a sıçrayabilir.
Dünya Bankası ve IMF verilerinden yola çıktığımızda ABD'nin dünya ekonomideki payı ilk kez yüzde 15'in altına düştüğünü görüyoruz. Bu rakam, Başkan Joe Biden’in görev süresinin sonunda yüzde 14.76'ya gerileyeceği,ülkenin modern tarihinde en düşük seviyeyi göreceği basit hesaplamalarla öngörülmektedir.
Çin’e baktığımızda ise tam tersi veriler dikkat çekmektedir. Çin, 15 puanlık artış ve yüzde 18.76’e ulaşan oranla dünya ekonomisinde en büyük paya sahip ülke konumunda yerleşmiş durumdadır.
Bu durumda savaş kaçınılmazdır!
Çin’in durdurulması ABD açısından beka meselesidir.
ABD seçimlerine odaklı meseleleri okumak gerekiyor. İsrail bölgede sağa sola kuduz gibi saldırıyor. Piyon örgütleri bahane ederek alan genişletiyor ve bu gücü ABD’den alıyor. ABD açıkça şuan İSRAİL’e saldıran karşısında “beni bulur” diyor…
ABD başkanlık seçimlerine kadar İsrail bölgesel çatışmalarla zemin yoklamaya devam edecektir. İRAN’ının oyuna dâhil olması ise seçimlerden sonra planlanıyor olabilir.
Çünkü Ortadoğu’daki bu ateşin emri ABD’den geldiği nettir.
Cumhuriyetçilerin başkan adayı ve eski ABD Başkanı Donald Trump, Florida'da yaptığı konuşmada, "O gün yaşanan kâbusu hiçbir zaman unutmayacağız. 7 Ekim saldırısı ben başkan olsaydım asla yaşanmazdı" dedi. Bu ifadeleri dikkatli analiz edersek varacağımız sonuç açıktır. ABD’nin emri ile 7 Ekim tertip edilmiştir. Trump, 7 ekim saldırısının ABD başkanı JOE BIDEN tarafından isteydi önceden engelleyebilirdi demek istiyor.
Evet, her şey plan dâhilde işleniyor.
ABD seçimleri sonrası savaş rüzgârı daha da sertleşeceğini düşünüyorum. ABD iç meselelerini hallettikten sonra küresel meselelere daha da odaklanacaktır. İRAN’ın oyuna girmesi hemen olmasa da masada bekleyen bir seçenek olarak ABD değerlendirmelerini yapacaktır.
Çok kritik bir dönüm noktasındayız. Eğer İran'a çok daha kapsamlı bir askeri müdahale yapılacak olursa İsrail tarafından ABD'nin de bu savaşa sürüklenme ihtimali söz konusu olur. ABD'nin sürüklendiği bir ortamda, Rusya ve Çin de böylesi bir gerilime tarafsız kalamazlar. Dolayısıyla şu anda bölgesel bir çatışma gibi görülen bu çatışma, çok farklı bir noktaya evrilebilir.
Bir not daha düşmek istiyorum. Ortadoğu’da olduğu kadar Asya-PASİFİK’te de gerilim giderek artıyor. ŞiCinping, Çin Halk Cumhuriyeti'nin 75. kuruluş yılının kutlandığı "Ulusal Gün" dolayısıyla Pekin'de düzenlenen resepsiyonda yaptığı konuşmada, Çin'in Tayvan ile yeniden birleşmesinin kaçınılmaz tarihsel eğilim olduğu ve bunu kimsenin engelleyemeyeceği mesajını verdi. Buradaki mesajın adresi doğrudan ABD’dir.
Şi, burada yaptığı konuşmada, Çin'in, Tayvan üzerindeki egemenlik iddiasını vurgulayarak, "Tayvan, Çin'in kutsal toprağıdır ve Tayvan Boğazı'nın iki yakasındaki halklar birbirine kan bağıyla bağlıdır. Kan, sudan daha koyu akar." diyerek, gerekirse savaşmaktan kaçmayacaklarını altını çizmiştir.