Şüphesiz ki, gençliğimiz “geleceğimizin mimarı ve medeniyetimizin teminatı” olabilmesi için istendik toplumsal değerlere sahip olması ile mümkündür. Kendi kültüründen uzaklaşan gençlik ise kendi kültürünü ve değerlerini kendi elleri ile yıkıma uğratır. Osmanlı Devleti'nde batılılaşma ve modernimizin kapısının aralandığı “Tanzimat dönemi” buna örnek olarak verilebilir. Tazminat döneminde Avrupa’ya gönderilen gençlerin yurda dönüşte kendi kültür ve medeniyetlerine verdikleri hasar en bariz örneklerdendir.
Bu bağlamda, medeniyetimizin teminatı olan gençlerimizin zihinlerinin uyutulmasına ve uyuşturulmasına izin verilmemeliyiz. Mefkûresi olmayan genç beyinlerinin, topluma vereceği hasarın onarımı belki de mümkün olmayacaktır.
Etkili bir reçete yazabilmek için öncelikle gençleri iyi tanımak gerekmektedir. İlgi ve yetenekleri, istekleri ve hatta rahatsız oldukları konular belirlenmelidir. Gençlerin motivasyon kaynakları ve kaygı endeksleri büsbütün irdelenmelidir. Analiz edilmeden; yazılacak veya kes – kopoyla modeliyle ithal edilecek reçeteler, medeniyetimiz için ilaç olmayacaktır.
Günümüz gençlerin yani bilindik adıyla Z kuşağının hayata bakış açısını ve siyasal meseleleri yorumlayışını bakmadan önce onları biraz yakından tanıyalım. Türkiye nüfusunun yaklaşık %25’ini oluşturmaktadırlar. Seçmen olarak ise yaklaşık 8 milyonluk oyları olan bir kitledir.
Z kuşağı teknoloji kullanımının en zirvede olduğu bir çağda dünyaya gelmişlerdir. Z kuşağı mahalle arkadaşlıkları kurmak yerine internet aracılığı ile sosyalleşmeyi tercih eden bir nesildir. Z Kuşağı, sanal dünyanın olumsuz sonuçlarından çekinmezler. Çevrimiçi dünya onlar için olağandır. Bu dünyada kendilerine yeni kimlik oluşturma ve imaj edinmede seçicidirler. Eğitime ve sosyal statüye değer verirler. Dikkat süreleri diğer kuşaklara göre daha kısadır.
Söylemek istediklerini karşı tarafa iletirken, keskin cümleler kurabilirler. Z kuşağı dinamizmden çok hoşlanır. Çabuk sıkılan, çabuk tüketen ve hızlı yaşayan bir kuşak olduğu için bu kuşağın ilgisini canlı tutacak yeniliklere ihtiyaçları vardır. Teknolojinin içine doğmalarına rağmen Z kuşağının dijital okuryazarlıkları düzeyleri düşüktür. Sosyal medyada gördükleri her bilginin doğru olduğuna inanırlar.
Z kuşağı otoriteye aşırı itaat etmekten hoşlanmazlar. Çoğu genellikle kendiişlerinin patronu olmak isterler. Z kuşağı özgüveni son derece yüksek olan bir kuşaktır. Bu yüzden yaşadıkları her anı sosyal medyada paylaşmaktan çekinmezler.
Rutin işleri yapmayı sevmeyen, kılık kıyafet açısından rahat giyinmeyi tercih eden, bireysel çalışmaktan en keyif alan kuşaktır.
Z kuşağı globalleşen bir dünyada büyüdükleri için; Irk, din ve mezhep farklılıklarına saygı duyarlar. Bir konu hakkında bilgi edinmek istediklerinde bir uzmana sormak yerine genellikle bu bilgiye internetten ulaşmayı tercih ederler.
Z kuşağı sosyal ağları aktif olarak yer aldıkları için beklenti, istek, itiraz ve protestolarını çevrim için alanlarda seslendirirler.
Z kuşağının temel motivasyon kaynaklarının neler olduğu ile ilgili çalışmaları incelediğimizde; ilk sırada bağlanma/aidiyet boyutunun olduğu görülmektedir.
Bu durumun bir sebebi Z kuşağı, helikopter aile denilen ilgi ve alakasını çocuklarına yoğunlaştıran Y kuşağının elinde büyümesi ve çekirdek ailelerde yetişmelerinden dolayı aile ve sosyal ilişkilerinde bağlanmayı esas aldıkları söylenebilir.
Diğer bir sebep olarak bireylerin kimlik gelişimleri ve topluma aidiyetleri, ebeveynlerin bireylere olan tutum ve davranışları ile ilişkidir. Son yıllarda sosyal yapılarda meydana gelen hızlı değişiklikler, Türk aile yapısında da değişiklikler meydana getirmiştir. Kırsal köy hayatında otoriter ve baskıcı kalabalık aile yapısından kentsel koruyucu/denetleyici aile yapısına yönelimler gerçekleşmiştir.
Z kuşağı için “bağlanma” boyutu bu motivasyon açısından anlamlıdır. Genç birey, ailesinde gördüğü ve alıştığı ilgiyi dış dünyada da aramaktadır. Fiziksel dünyada olduğu gibi çevrimiçi dünyada da birey bağlanabileceği kişilere veya örgütlere ihtiyaç duymaktadır. Aidiyet duygusu onları zaman zaman çeşitli gruplara kanalize etmektedir.
Z kuşağı bireyler teknoloji ile olan sıkı bağları sosyalleşmelerinin azalmasına, izole hayat biçimi tercih etmelerine ve bireyselciliği ön plana çıkarmalarına sebep olarak yalnızlık hissi yaşamalarına ortam hazırlamıştır. Böyle bir durumda Z kuşağı bireylerin psikolojik bağlılıklarında artma olması ile başta aile ve çevrelerine bağlanma ihtiyacı hissettikleri söylenebilir. Eğer fiziki çevresinde/ailesinde bu ihtiyacı yeterince karşılayamazsa kişi, bu kez sanal dünyada oluşturduğu kimlik ile aidiyet ihtiyacını gidermek isteyecektir.
Z kuşağı bireylerin dijital çağda doğmalarından kaynaklı olarak hayatlarına giren internet ve sosyal medya ile fazla meşgul olmaları “düşünme” motivasyonlarını azalmasına sebep olmaktadır. Önlerine servis edilen video/grafik ve görseller eğlence amaçlı olup “anda” kalmayı tercih edecek kadar rahatlarına düşkündürler. Böylece düşünmek yerine hedonik yaşam sürme eğilimi gösterdiklerini söyleyebiliriz. Makale okuma ve araştırmayı sevmezler, okumak yerine kısa video içeriklerine yönelirler ve fazla düşünmeden içeriği doğru kabul ederler. Şüphe duydukları bilgilerin teyidi için ise “yapay zekâ” araçlarını kullanmayı tercih ederler. Kendileri düşünmez, düşünme işini yine teknolojiye sevk ederler!
X ve Y kuşaklarının referans kaynaklarından başlıca; aile, mahalle, komşu, akraba vb. iken Z kuşağının referans aldığı mecra çevrimiçi dünyadır.
Z Kuşağı, siyasal partilere ve liderlere karşı yüksek düzeyde güvensizlik duymakta, bu nedenle geleneksel siyasal katılım yöntemlerinden uzak durmaktadır. Bunun yerine, çevrimiçi aktivizm ve sosyal medya üzerinden siyasi etkinliklere katılmayı tercih etmektedir. Bu kuşağın politik bilinç düzeyi, dijital dünyada edindikleri bilgiler ve sosyal medya aracılığıyla yaygınlaşan aktivist hareketlerle şekillenmektedir. Ayrıca, Z Kuşağı'nın siyasal partilere üyelik oranlarının da düşük olduğu görülmektedir. Bu kuşak, sivil toplum kuruluşlarına ve bağımsız aktivist gruplara daha fazla ilgi göstermektedir.
Son olarak şunu da ifade etmek gerekmektedir. Bu kuşak “eski Türkiye” den bihaberler. Bunlar X ve Y kuşağındakiler gibi zor bir hayat görmediler. Bu gençleri yetiştiren nesil, “biz görmedik, bari evladım görsün/yaşasın” demektedir. Konfor içinde çocukluk dönemi geçirmişlerdir. Ailelerinin “biricik” çocuğu olarak büyümüş ve evlerinden ayrılmışlardır. Şu günlerde bir kısmı üniversite öğrencidirler.
Ebeveynleri maddi zorluk yaşıyor olsa bile, bu yokluğu kendileri göğüslemekte, gençlere bunu hissettirmemektedirler. Gençler için yeni yapılan otoyolların, şehir hastanelerinin, köprülerin, tünellerin, havalimanlarının pek fazla kıymeti yoktur. Çünkü onlar, daha önce ne SSK hastanelerinde rehin kaldı, ne ilaç kuyruklarında sabahladı. Onlar Türkiye’nin en ferah döneminde çocukluk dönemlerini yaşadı. Onlar doğduğu günden beri, aynı hükümetin iktidarına şahitlik yaptı. Bu anlamda eski Türkiye’yi idrak etmeleri pek mümkün değil.
Son yıllarda özellikle gençlere ulaşmak için sanal dünya tercih edilmektedir. Artarak devam eden provokasyonlar ve algı faaliyetleri ile genç zihinler uyuşturulmaktadır.
Genç zihinlere doğru aşılama yapılmadır! Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi bu gençler, medeniyetimizin teminatıdır. Bunları kaybetme lüksümüz yoktur. Zihinlerini meşgul edecek gayeler aşılamak gerekmektedir. Gayesizlik, monotonluğu doğurur. Monotonluk ise zihnin en büyük düşmanıdır. Gaye ve mefkûre kavramları önemlidir. Gençleri salt hedefe yöneltecek çalışmalar yetmez! Hedef ruhsuzdur ancak mefkûrede ruh vardır. Mefkûrede diğergamlık endeksi yüksektir.
Sosyal medya araçları boş bırakılmamalı, günümüzde gençlere ancak bu mecradan ulaşıp dokunabiliriz.