Önce Filistin/Gazze –İsrail savaşı, sonra İran- İsrail- Lübnan savaşı derken Suriye devrimi

Şimdi de ABD’nin Yemen ve İran’a savaş ilanı…

Ortalık yangın yeri, askeri ve siyasal gelişmeleri takip etmekte hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum.
Suriye'de yaşanan son gelişmeler baş döndürücü şekilde hızlı ve bir o kadar da önemli. Esad sonrası ayağa kalmaya çalışan, Suriye'nin istikbalini doğrudan ilgilendiren, yeni yönetimi sınayan gelişmelere şahit olduk. Lazkiye ve Tartus hattında eski rejim kalıntılarının Nusayri azınlığı konsolide ederek geçiş sürecini istikrarsızlaştırma girişimleri sahnelendi. Sahil bölgesinde  mezhebi farklılıklar kaşınıp, provoke edilirken eş zamanlı olarak da Güney'de Dürzilerin yoğun olduğu sahalarda ise yine istikrarı hedef alan isyanlar dikkat çekti. Güney'deki halk olaylarının ardında, açıktan Tel Aviv'i görmek mümkün iken Lazkiye bölgesindeki kalkışmada doğrudan “İsrail vardı” demek için net bulgular yok!

Ancak sürecin seyri, eş zamanlı saldırıların vuku bulması, planlaması ve lojistiği birlikte değerlendirildiğinde meselenin dış güçler tarafından pişirildiğini pek ala söylemek mümkün. Geçen haftaki isyanlar sanki bir zemin yoklama veya fragman niteliğindeydi. 

Suriye'de oluşturulmaya çalışılan düzen ve barış iklimi tekrar hedef alınabilir. Her ne kadar, şuan için sahil bölgesinde kontrol sağlanmış olsa da yeni provokasyonlar cereyan edebilir.

İsrail rahat durmayacaktır! Suriye'deki kirli emelleri için azınlıklar üzerinden gidecektir. Kırılgan yapıyı kendi lehine çevirmek ve buna karşın Ahmed Şara yönetiminin itibarını sarsmak isteyecektir. 

Ahmed Şara ise bu olaylar yaşanırken; SDG ile 8 maddelik bir anlaşma imzalayarak haritada "sarı alan" olarak lanse edilen bölgenin, yeni yönetime entegrasyonu konusunda önemli bir adım atmış ve istikrara giden yoldaki bir engeli daha törpülemişti.

SDG (YPG-PYD) gibi taşeron yapılar dış destek olmadan uzun süre ayakta kalamazlar. Malum ABD başkanı Trump, Suriye'de oyalanmak istemediğini ve bu konuda daha önceden çizilmiş senaryoların dışına çıkabileceği söylemesi SDG'yi ister istemez zora sokmaktadır. Diğer bir yandan da terörist başı Öcalan'ın PKK ve türevlerine silah bırakma çağrısı da Ferhat Şahin'i bölgede sıkışmasına ve yeni paradigmaya yöre adım atmasına yöneltmiştir. 

Ayrıca bölge haklarının da bu süregelen savaştan yorulduğu ve çok kayıplar verildiği gerçekliğinin de altını çizdiğimizde SDG'nin entegrasyonundan başka da pek seçeneği kalmamıştı. 

SDG tarafı anlaşmaya uyarsa, Suriye'nin istikrarı ve geleceğinde bu anlaşma kritik bir eşiktir. Anlaşma ilk olarak, Suriye'nin geleceğini dört farklı kantona ayrılma planlarının engellenmesi açısından önemlidir. 

Bu anlaşma, Dürzi ve Nusayri bazı gruplar ve Esed kalıntıları üzerinden çatışmaları körüklemeye dönük girişimleri azaltacak ve çatışmalara katılacak grupların motivasyonlarını illaki düşürecektir.

İsrail, İran hatta Rusya çıkarlarını korumak adına rejimin kalıntılarını kullanmaya devam etmek isteyeceklerinden dolayı anlaşma sürecini baltalamaya yönelik girişimler mümkündür. 

Hatırlayalım!

Mısır ve Tunus'taki halk devrimlerinin ardından eski rejimin unsurlarının istikrarlı ve sağlıklı bir geçiş sürecinin işletilmesini engellemek adına yeni yönetimleri zora sokmak ve toplumda bir kaos ortamı oluşturmak için yaptıkları eylemlere şahit olmuştuk. Benzeri aksiyonları Suriye sahasında da görebiliriz. 

Yeni yönetim, uyanık olmalı, istihbaratını diri tutmalı. Gerekiyorsa Türkiye'den de destek alarak, Esad artıklarının ve diğer ajanların sebep olacağı kaos ortamına, terör saldırılarına ve insicamı bozmaya yönelik girişimlere hazırlıklı olmalıdır.

Türkiye anlaşmanın uygulanması sürecinin yakından takipçisi olacaktır. Bu tartışmasız ve nettir!

Anlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam'a kritik bir ziyaret gerçekleştirmiş olmaları, dünya kamuoyuna verilen bir mesaj ve tavırdır. 

Suriye'nin güvenliği ve devlet inşası Ankara için hayati derecede önemlidir. 

Dengeler değişiyor ve kartlar yeniden dağıtılıyor. Yeni düzende Ankara aktif rol alacaktır.

Türkiye'nin rolü sadece Suriye'de kısıtlı değil, Türkiye hedefi KIZILELMA'dır. Türkiye küresel ölçekte aktör olmak için adım atmakta ve önüne çıkan fırsatları da geri çevirmek istememektedir. 

ABD'nin şu anki kararsız eylem politikaları, popülizm, iç politikadaki çalkantıları ve Avrupa ile olan zıtlaşması TÜRKİYE'nin önünü açmaktadır. Küresel aktör ABD'nin güven konusunda zayıflayan imajı, güç boşluğuna neden olmaktadır. Bu boşluğu ise NATO'nun ikinci büyük ordusu olan Türkiye dolduracak güçtedir. Ayrıca savunma sanayi alanlarındaki takdir toplayan adımları dost ve düşman tüm devletlerce kabul görülmektedir. 

Afrika'da büyüyen güç Türkiye şimdi ise Orta Doğu'da ve Avrupa'da da söz sahibi olmak istemekte ve yakın gelecekte bu da mümkündür. 

Özetle iç barış için terörsüz Türkiye adımı bu minvalde incelenmelidir. İçeride birlik olmadan dışarıda da güçlü olunamayacağı bir gerçektir. Türkiye artık giydirilen gömleğe sığmamaktadır. Prangalarından kurtulup koşma zamanıdır.