EVLATLARIN babalarının sırrı olduğu söylenirdi. Buna inanılırdı çünkü.

Genel işleyişi zaten bunu açıkça ortaya koyuyordu. Aile meslekleri olurdu.

Esnaf babanın esnaf evlatları olurdu daha çok.

Sanatkâr babalar da kendisinin atasından devralıp geliştirerek yürüttüğü bu geleneği bir miras, bir yadigâr olarak devretmek isterdi. Evladının sanatında yaşamayı arzu ederdi.

Son yıllarda televizyonlarda yayınlanan buna yönelik programlarda ilk duyduğumuz cümle “Baba mesleği bu, devam ettirdik ama artık istek kalmadı. Çoluk çocuk başka işlere heves etti” şeklinde oluyor. Evet durum değişti.

ASKERLİK aile mesleği idi çoğunlukla. Biri daha evvel bu mesleği seçmişse muhakkak bir başkası da olurdu. Polislik mesleği, hariciye hep böyleydi.

Hatta aynı üniversitede baba oğul veya baba kız yıllarca hocalık ederdi.

Eczacılar arasında da bunu görmüşlüğüm vardır.

GEÇEN gün bir iş arkadaşımla lezzetler üzerinde hasbihal ederken konu döndü dolaştı buralara geldi.

İkimizin de hassas olduğu bir mevzu olduğundan muhabbeti vakit aldı. Semtlere kadar vardı olay.

Arkadaşım Fatih semtinde bir köftecinin dedesinden kaldığı şekliyle dışarıya attığı iki masa ile geleneği sürdürdüğünü söyledi. Bu derme çatma yere pahalı araçlarla gelip şoförünü sıraya sokanlar oluyormuş.

Benim de Sirkeci ve Çemberlitaş’ta buna iki örneğim var. Mekân değişmiyor, mekandaki araç gereç değişmiyor çünkü lezzet değişmiyor. Anlaşılıyor ki, insanlar şatafata değil lezzete geliyorlar.

Devam ettirilen geleneğe de bir nevi şapka çıkartılıp temenna çekilerek saygı gösteriliyor.

BU direnişi elbette herkes yapamıyor.

Batı menşeli bir markanın temsilcisi olup sürümden kazanmak varken dedenin veya babanın o günkü şartlarda kurduğu işletmeyi sırf lezzeti devam ettirmek için nice zahmetlere katlanmak kişide başka özelliklerin, değerlerin olmasını şart kılıyor. Herkes için olası değil yani.

DEVRAN döndü, devir değişti.

Otuzar yıl arayla farklılaşan sosyolojik fazlar da elbette pek çok hususta olduğu gibi burada da etkili oldu.

Artık bırakın ata mesleğini devam ettirmeyi onunla oturup uzun uzun konuşarak, konuşturarak tecrübelerinden yararlanmayı bile düşünmüyoruz.

Yeni nesil olarak kendi âdetlerimizi daha önemli görüyoruz.

Kendi bilgilerimizi daha üste tutuyoruz.

Heveslerimizi, keyfimizi, konforumuzu asla başka şeylerle kıyaslamaya bile tahammülümüz bulunmuyor.

Artık bayramlarda bile eğer tatillere gidilerek uzaklaşılmamışsa eller öpülüp alınlara götürülmüyor.

Kim bilir batı tesiriyle ayıp sayılıyordur.

Şöyle bir fark gördüm; eskiden gurbette olan bizler, kardeşler, gelinler, yeğenler kim varsa cümbür cemaat toplanıp bayrama ata topraklarına, anne babamızın köyüne büyük sevinç ve muhteşem heyecanlarla giderdik.

İş artık tersine döndü. Çekirdek aile önceden planlayarak aileden ayrılıp tatile gidiyor ve eğer unutmamışsa telefonla bayram kutluyor. Hiç olmazsa âdet bu kadarıyla da olsa yerini buluyor.

Uzun süren bayram sabahı kahvaltı sofraları yok artık. Su böreği kokusu evlerden gideli çok oldu. Bayram baklavası mı dediniz? Artık bunun için sinilerle bayram baklavası üreten bir sektör oluştuğundan annelerin yaptığı bayram baklavaları sizlere ömür…

SOSYOLOJİK bir tespit olarak dertlenip bunları anlattığım bir başka arkadaşım hayretler içinde şaşırarak çıkıştı. “Sen ne diyorsun yahu, bunlar ne ki, leblebi çekirdek” dedi.

Anlayamadım ve sordum “Ne demek istiyorsun?”

“Benim kızım ve oğullarım ben kendilerini aramadan asla aramıyorlar. Mecburi bir sebep olup aradıklarındaysa en kısa bir haberleşme şeklinde gerçekleşiyor. Hiçbir duygu barındırmıyor bu konuşmalar. Buna üzüldüm ve daha fazla üzülmemek için bir çözüm geliştirdim ama o daha beter oldu” dedi.

“Nasıl yani?” demeye kalmadı sürdürdü konuşmasını. “Çocuklarıma WhatsApp'tan mesaj atmaya başladım. Elinden telefonu hiç düşürmeyen çocuklarım mesajlarıma saatler sonra dönüyorlar, mesajım mavi tik edilmiyor. En kahredicisi de mesajın ‘Selamlar, selam söyle, öpüyorum, Allah’a emanet olasın’ gibi dua ve temenni cümlelerim hiç mavi tık olmuyor ve asla cevap verilmiyor. Öylece duruyor. Son cümleye cevap vermeye tenezzül bile etmiyorlar” dedi.

Herkesin bir derdi var ve birbirinden farklı.

Arkadaşım bunları aktarınca benim mevzu ettiğim aile meslekleri ve lezzetler meselesini gündem ettiğim için utandım. Bir daha mı, asla.

Ya Selâm!