“De ki: Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Âl-i İmran: 99.)

'De ki: Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.' (Âl-i İmran: 99.)

Bundan evvelki iki yazımızda İslam'ı -hususiyle de Ehl-i Sünnet'i- hedef alan küresel projelere genel bir giriş yapmıştık.

Bu yazımızdan itibaren bu projeleri teker teker ele alarak, hazırlanışları ve mahiyetleri itibariyle İslam'ı tahrif, tahrip ve imha kastıyla hangi taktikleri kullandıklarını ve de takip ettikleri bu sinsi yolların İslam'ın akaid ölçüleri çerçevesinde ne manaya geldiğini anlatmaya çalışacağız.

Bunlardan ilki olan 'Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü' projesi ile başlayalım:

I- DİNLERARASI DİYALOG VE HOŞGÖRÜ PROJESİ

Esasen biz 03 Mayıs 2022 tarihinde yine bu köşede yayınlanan 'İslam'a Kurulan Tuzak: Dinlerarası Diyalog' başlıklı yazımızda bu konudaki tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaya çalışmıştık.[1]

O yazımızda da belirtildiği gibi Hıristiyan Katolikliğin merkezi Vatikan tarafından devreye konan dinlerarası diyalog ve hoşgörü projesi, kelimenin tam anlamıyla İslam'a kurulan bir tuzaktır. Neden? İzah edelim:

1- Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü İslam'a Kurulan Bir Tuzaktır

Mahiyeti, benimsediği usul ve metodlar dikkate alındığında bu projenin başlıca iki hedefi olduğu görülür. Bunlardan biri Hıristiyanlığın dünya dini haline getirilmesi, ikincisi de bunun bir nevi ön şartı olarak İslam'ın bozulması, adı İslam olan, fakat tahrif edildiği için aslî hüviyetinden uzaklaştırılmış sözde bir dinin gündem edilmesidir.

Onun için projenin adındaki 'diyalog' ve 'hoşgörü' kelimeleri aldatmacadan başka bir şey değildir.

Hıristiyanlığın tarih boyunca İslam'ın karşısına, Yahudilerle işbirliği yaparak 'Küfür tek millettir' prensibini teyit eder bir şekilde çıktığı bilinen bir gerçektir. Bu, Vatikan'ın bu projesinde de geçerlidir. İslam'a kurulan bu dinlerarası diyalog tuzağında Yahudiliğin kaybedeceği bir şeyi yoktur. Ama İslam açısından bakıldığında, onun vahiy kaynaklı tek hak din olma özelliğinin iptal edilmek istendiği anlaşılmaktadır.

Projede İslam'la Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi muharref dinlerin eşitlenmesi temel prensip kabul edilmiştir. Ne var ki hakikatte bu eşitlik söylemi de bir hiledir. Çünkü -aşağıda verilecek delillerde de görüleceği üzere- Hıristiyanlığın 'tek kurtarıcı din' (!) olma iddiasıyla dünya dini haline getirilmesi hedeflenmiştir.

Bu sebeple dinlerarası diyaloga sempati ile bakan veya bu projeyi gönüllü olarak benimseyen sözde Müslümanlar, İslam'a en büyük ihaneti yapmaktadırlar.

Dinlerarası diyalog, 'ortak noktalarda buluşmak' prensibiyle daha işin başında Hz. Peygamber'i (s.a.v.) dışlamış olmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.v.) nübüvvetine inanmayan Hıristiyan ve Yahudiler bu konuyu dinlerarası diyalogda ortak nokta kabul etmezler. Bu ise Müslümanlar nezdinde 'kelime-yi tevhidi parçalamak' demektir. Çünkü kelime-yi tevhiddeki 'Muhammedün Rasülüllah' ilkesi olmadan, gerçek anlamda 'La ilahe illallah' demek de mümkün değildir.

2- Vatikan'ın Dinlerarası Diyalogdan Asıl Maksadı Hristiyanlığı Tek Dünya Dini Haline Getirmektir

Vatikan patentli dinlerarası diyalog ve hoşgörü projesinin bir vitrinlenen, bir de setredilen, gündem edilmemeye çalışılan iki yönü mevcuttur.

Vitrininde, görünen yönünde ne olduğu malum:

Dünyadaki savaş, sorun ve anlaşmazlıkların birçoğu farklı din mensupları arasında yaşanıyor. Dinler uzlaşırsa, bu dinlerin müntesipleri de uzlaşır ve dünyaya savaş değil, barış hakim olur…

Halbuki bu söylemin arkasında gizlenen gerçek, teslis (üç ilah tanıma) şirkine bulaşmış Hıristiyanlığın tek dünya dini haline getirilmesi hedefidir.

Böyle olduğuna dair bazı deliller aktaralım:

1- Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir (II. Paul'ün 1991 yılında ilan ettiği Redemptoris Missio 'Kurtarıcı Misyon' isimli genelgesi).

2- Diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır (1973 yılı Pietro Rossano, Sekreterya'nın yayın organı Bulletin'den).

3- Birinci bin yılda Avrupa Hristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda hedefimiz de Asya'yı Hristiyanlaştırmaktır (Papa II. Paul'un 2000 yılı mesajından).

4- Oryantalist Papaz W. Montgomery Watt'a göre diyaloğun ilk şartı 'Benim dinim son dindir' inancından vazgeçmektir: Dinlerin karşılaştırılması, yani üstünlük ve aşağılık açısından herhangi bir değerlendirmeye gitmemektir. Taraflardan biri 'Benim dinim son dindir' derse, bu olmaz; çünkü buradaki 'son' kelimesi, diğer dinlerden üstün olma veya diğer dinleri geçersiz kılma anlamlarına gelir. Bunun için, 'Benim dinim diğerlerinkinden daha üstündür' inancının terk edilmesi gerekir (1969: Modern Dünyada İslam Vahyi' adlı çalışmasından).[2]

Bu izahlarla Vatikan'ın diyalogdan maksadının ne olduğu açıkça ortaya konmaktadır. Görüldüğü gibi bu maksat, Hıristiyanlığı dünya dini haline getirmektir.

3- Dinlerarası Diyalogun İslam'a Saldırı Yönleri

Araştırıldığında görülecektir ki, dinlerarası diyalog ve hoşgörü projesinin üç önemli şartı vardır:

- Hiçbir din 'tek hak din' olduğunu iddia etmeyecek.

Şimdi tam da burada, bir evvelki yazımızda vurguladığımız İslam'ın temel hususiyetlerini hatırlayalım. Ki onlardan biri de İslam'ın 'tek hak din' olması idi.

Vatikan'ın bu projedeki 'hiçbir din tek hak din olduğunu iddia etmeyecek' prensibinden maksadı elbette ki İslam'dır. Çünkü vahiy kaynaklı bozulmadan kalan tek din İslam'dır. Bu prensiple Yahudilik ve Hıristiyanlık, İslam'la eşit statüye getirilmek istenmektedir. Hem de 'semavî dinler' üst başlığı ile…

Dinlerarası diyalogun İslam'a kurulan bir tuzak olduğunu anlamak için sadece şu ilkeden haberdar olmak yeterlidir. Bu ilke kabul edildiğinde ortada İslam diye bir din kalmamaktadır. Ama sinsilik şurada ki, projenin sahibi Vatikan İslam'ı inkar ettiğini açıkça söylemiyor, ortaya koyduğu prensiplerle İslam'ın imha edilmesine davetiye çıkarıyor, bu projeye kapılan sözde Müslümanları kandırmayı başarabiliyor. Halbuki bu kadar açık bir tuzağı anlamamak için sağır, kör, dilsiz ve hatta akılsız olmak gerekir.

Dinlerarası diyalogun bir diğer prensibi de şudur:

- Diyalog yapılırken hiçbir din, taraftar kazanmaya çalışmayacak.

Bu sinsi prensip de İslam'da bir asıl olan tebliğ hareketini durdurmaya matuftur. Halbuki İslam'ın tebliği, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) niyabeten kıyamete kadar devam edecektir. Bu prensiple tebliğin önü kapatılmış, İslam'ın kolu kanadı kesilmiş olmaktadır. İşte bizim bu projeyle İslam'ın tahrif ve imhasının hedeflendiğini söylememizin sebeplerinden biri de budur. Bu, Müslümanlar açısından tebliğle ilgili yüzlerce ayetin inkar ve iptal edilmesi anlamına gelmektedir.

Enteresandır ki diyalogun şart ve prensiplerini belirleyen Vatikan, bir yandan taraflara bu şartı koşarken, öbür yandan -yukarıda geçtiği gibi- kendi dini olan Hıristiyanlığı tek dünya dini haline getirmeye çalışmaktadır. Bu büyük çelişkinin altını önemle çizmek isteriz. Buradan da anlaşılıyor ki Vatikan, bu projeyi kendi emellerini tahakkuk ettirmek için devreye koymuştur. Bu emelin gerçekleşmesi halinde İslam'ın tahrif olacağında şüphe yoktur.

Ve diyalogdaki üçüncü temel prensip de şudur:

- Dinler arasında ortak noktalar bulunup bu ortak noktalardan hareket edilecek.

Bu meyanda bu proje Müslümanlara 'Allah'ta buluşmak' yahut 'İbrahim'de buluşmak' gibi alternatifler sunmaktadır. Burada hedef Hz. Peygamber'in (s.a.v.) devreden çıkarılması, unutturulması, itibarsızlaştırılması yani açıkça veya zımnen inkar ettirilmesidir. Bu ise kelime-yi tevhidin ikinci aslı olan 'Muhammedün Rasülüllah'ın inkarı neticesini doğurur. Ki bu da, İslam akaidinde en temel küfür noktasıdır.

Vatikan bu teklifiyle aklınca Müslümanları tuzağa düşürmek istemektedir.

'Allah'ta buluşmak' ifadesinin gerçekliği yoktur. Çünkü Hıristiyanlıkta tanrı kavramı 'Baba Rab', 'Oğul Rab' ve 'Ruhü'l Kudüs'ten oluşan bir üçlemeyi ifade eder. Bu, İslam'daki 'La ilahe illallah / Allah'tan başka ilah yoktur' şeklindeki tevhid ilkesini ihlal eden bir şirk yaklaşımıdır.

'İbrahim'de buluşmak' ifadesi ise bir sonraki yazımızda ifade edeceğimiz üzere Hz. İbrahim'in (a.s.) büyük bir istismara konu edilmesidir. Vatikan Hz. İbrahim'de (a.s.) buluşmak fikrinde samimi ise, o takdirde Hz. İbrahim'in (a.s.) Kur'an'da haber verilen duası bereketiyle işaret ettiği Hz. Muhammed'i (s.a.v.) adres göstermesi gerekmez miydi? Elbette gerekirdi. Ne var ki ehl-i kitap, hususiyle de bu projeyi ortaya atan Vatikan, Hz. İbrahim'i (a.s.) istismar etmekte, o ulu'l-azim peygamberin tevhid davasını görmezlikten gelmektedir.

Hz. İbrahim'in yolu, 'haniflik' adıyla bilinen tevhidin ta kendisidir. Ki bu konuyu 'İbrahimî Dinler' bahsinde daha detaylı ele alacağız.

Netice olarak 'İbrahim'de buluşmak' sloganı da Hz. Peygamber'i (s.a.v.) devre dışı bırakmak için öne sürülen sinsi bir taktiktir.

Bu üçüncü prensipte bir başka yanlış da şudur:

İslam, yapısı, mahiyeti, karakteri ve prensipleri itibariyle başka bir dinden hiçbir şey kabul etmez; tebliğ yoluyla bütün insanlığı hakka davet eder. Çünkü Maide: 3'te de haber verildiği üzere İslam 'ekmel'dir, mükemmeldir. Ne fazlası ne de noksanı olmayan, vahiy kaynaklı olup bozulmadan kalan tek hak dindir.

Dolayısıyla dinler arasında ortak nokta arama hikayesi de İslam açısından gerçekliği olmayan bir safsatadan başka bir şey değildir.

SONUÇ

Bütün bu gerçekler çerçevesinde anlaşılmaktadır ki, Vatikan'ın İslam'ı yıkmak, imha etmek için planlayıp devreye koyduğu dinlerarası diyalog ve hoşgörü projesi esasen kültürel bir haçlı seferidir. Tarih boyunca devam eden haçlı seferlerinin ve Hıristiyanlığın yayılması demek olan misyonerliğin legalleşmesi, sözüm ona meşru bir kisve ile yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu, oryantalist bir projedir. Maksadı itibariyle haçlı seferlerinden ve misyonerlikten hiçbir farkı yoktur.

Dinlerarası diyalog ve hoşgörü projesi daha ziyade kültürel platformda yürütülen bir saldırı gibi görünse de siyasî, askerî, hatta ekonomik boyutta da bir tehdit ifade etmektedir. Mesela Papanın BAE, Mısır, Sudan, Irak vs. İslam ülkelerine yaptığı diyalog ve hoşgörü ziyaretleri esasen siyasî yönü de olan bir çıkarma hüviyetindedir. Ki biz bu konudan 'Papanın Irak Ziyareti Yahut İSLAM'A AÇILAN SAVAŞ' adlı yazımızda bahsetmiş idik.[3]

Nitekim son zamanlarda bu siyasî atraksiyonlar gittikçe artmakta, BAE, Suudi Arabistan vs. İslam ülkeleri 'normalleşme' adı altında İsrail'le dostluk anlaşmaları yapmakta ve bu süreç böyle devam etmektedir. Müteakip yazılarımızda bahsedeceğimiz üzere 'Tevhid-i Edyan/ Dinlerin Birleştirilmesi' ve 'Dijital Din' gibi konular İslam'ı imha yolunda yeni projeler olarak gündem edilmektedir.

Bu yazıyla İslam'ı imhaya yönelik küresel projelerden birincisini ana hatlarıyla anlatmış bulunuyoruz. Şunu açıkça ifade edelim ki, kendini Müslüman olarak tanımlayan hiç kimsenin bu projelerden hiçbirinde figüran olma gibi bir lüksü yoktur. Kim bunun aksini yapar bu projelerde yer alırsa İslam'a ve bütün Müslümanlara ihanet etmiş ve ahirette de ebedî helakin ve bedbahtlığın yolunu seçmiş demektir. Şu ayette haber verildiği gibi:

'Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar, mü'minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.' (Nisa: 115.)