YİNE böyle bir gündü. 17 Mayıs idi. Heyecan her yanımı sarmıştı çepeçevre. İçim içime sığmıyordu. Heyecan başımdan taşıyor, ayaklarım hastane önündeki parkı bir baştan bir başa arşınlayıp duruyordu.

YİNE böyle bir gündü.

17 Mayıs idi.

Heyecan her yanımı sarmıştı çepeçevre.

İçim içime sığmıyordu.

Heyecan başımdan taşıyor, ayaklarım hastane önündeki parkı bir baştan bir başa arşınlayıp duruyordu.

Ne olacaktı? Nasıl olacaktı?

Her şey yolunda gidecek miydi?

Aklımda buna benzer nice deli sorular vardı ve rahat bırakmıyor başımı zonklatıp duruyorlardı.

Daha ne kadar böyle zaman geçirdiğimin farkında değildim. Arada bir hastanenin ilgili bölümüne gelip soruyordum.

Henüz bir haber yoktu.

Parkı arşınlamaya devam ediyordum.

Heyecanım, telaşım arttıkça artıyordu.

Derken adımla seslenildiğini duyduğumda koşarak gittim.

Müjdem verilmişti.

Bir kızım olmuştu.

Şükürler olsun.

Sonsuz şükürler...

Yüce Rabbimin güzelliği adedince...

...

KIRMIZI saçlı olarak gelmişti kızım...

Müthiş bir güzellik.

Tatlı bir eda.

Hoş bakışlar.

Sıkılı avuçlar.

Birkaç gün kaldılar hastanede.

Her defasında yasak olmasına rağmen bir yolunu bulup başka bloklar arası geçişlerden yararlanarak ulaşıyordum.

...

BEREKET olarak gelmişti hayatımıza.

Gerçekten tüm maddi sıkıntılarımız bir bir erimiş kendi suhuletli yoluna girmişti her şey.

Neşemiz olmuştu.

Kederler bir bir uçup yerini sevince bırakmıştı.

Göz aydınlığımız olmuştu.

Işıltılı bakar olmuştuk.

Ailemizde bir muştu kandili yanmıştı.

Her iki ailenin de ilk torunuydu.

İlk heyecan, ilk mutluluk, ilk müjde...

Amcalar ilk kez amca oluyor, hala ilk kez hala oluyordu.

Teyzenin ilk teyze oluşu, dayının ilk dayı oluşu.

Dedeler, nineler yine öyle...

İlkleri yaşatmıştı hepimize onunla yüce Rabbimiz!..

...

CİMCİMEMİZ idi.

Saçları uzadıkça kızıllık daha bir netleşiyordu.

Kucağımızda görenler elleriyle dokunmadan edemiyor ve 'boya mı?' diye soruyorlardı.

'Hayır' dediğimizde daha bir şaşırıyorlar ve bir daha dokunuyorlardı.

Gittiğimiz her yerde oranın maskotu oluyordu.

...

GÜNLER geldi, geçti.

Yaz okulları, ana okulu ve sırasıyla diğerleri...

Sonra meslek kararı: İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü.

Bir yıl İtalya'da Erasmus uygulaması...

Avrupa'nın pek çok yerine seyahatlar.

Mezuniyet...

Annesinin rahmetli olması nedeniyle göremediği mezuniyet...

Yüksek Lisans Eğitimi...

Derken sonrasında Ankara Gazi Üniversitesinde doktoraya başlayıp devam etme...

Ardından Amasya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim görevlisi olarak eğitim ordusunda görev üstlenme...

...

DÜN cimcime derken artık ona Ayşe Nur Hoca diyoruz.

Hayat akıp gidiyor işte.

Acı ve tatlı tortular bırakarak...

Bizi de beraber alıp götürüyor.

Eğitiyor.

Belki de hayat en büyük öğretmenimiz.

Eğiticimiz.

Bazen kanatlandıran, bazen de burnumuzu yere sürten.

Deneyimler kazandıran.

Hiçbir şeyin donuk olmayıp her şeyin akışkan olduğunu belleten bir öğretmen...

...

ÖZLÜYORUM onu.

O günleri...

Ortamıza yatıp uyuma zamanlarını.

Boynumuzdan inmediği vakitleri...

At gibi zıplata zıplata odadan odaya koşuşlarımızı...

Sonrasında radyoculuk oynadığımız vakitleri...

Yengesine Şamşan, teyzesine müşebet, annesine meroş deyişlerini...

...

BİZİ hiç üzmeyen kızım...

Hep gönendiren...

Sevindiren...

Muştulayan...

Birlikte çalıştığı büyüklerinden, hocalarından iyi sözler işittiren...

Çalışma ahlakına ve yaşama prensiplerine sahip olan erdemli kızım.

Seni seviyorum.

Güzellikler, iyilikler niyaz ediyorum, cümle evlatlarla birlikte.

İyi ki, doğdun.

İyi ki, Rabbimin hediyesi olarak geldin.

Işığım oldun.

Sırrım oldun.

Ben senden razıyım.

Allah da razı olsun.

Ya Selam!