KENDİ İbrahim’i olmanın ilk basamağı elbette evvela kişinin kendi olabilmesidir.
Ödünç kimliklerle, hazır elde edilmiş paket bilgilerle, mânâsı kavranmamış ezberlerle insan kendi olamadığı gibi kendi İbrahim’i de olamaz.
Kendi İbrahim’i olabilmek evvela özgünlük ister. Bu ise öncelikle bulunduğu hâlin tespiti ve kabulüyle başlar. Ardından mevcut yapılanmasını değiştirmeye ve sağlam verilerle kendisini esaslı bir biçimde inşa etmeye sıra gelir ki, sahih bir niyet icap eder. Gayretle desteklenip sabır ve sebatla süreci kırıksız götürmek hemen ardından gelmelidir. Heves değil azim olmalıdır.
Kendini gerçekleştirmenin ilk adımları olan bu güç depolaması ise hakikat bilgisine yani yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in önüne tüm ön anlamaları ve buna bağlı olarak pekişen önyargılarıyla yüzleşip hesaplaşarak oturmalıdır. Vahiyle sadakat ilişkisi olarak tarif edebileceğimiz bu yaklaşım olmadan kişi ne kendisi olabilir ne de kendisinin İbrahim’i.
Mesele ciddidir, hedef azimdir. Bu sebeple metin olunmalı ve kararlılık gerektiren bir yapılanmaya girişildiği hiç akıldan çıkarılmamalı ki, nefsin ve şeytanın alengirli dolaplarına yüz verilerek kanılmasın.
…
MERKEZLENEREK dış etkilerin tesirinden kurtulmak öncüldür.
Kendilik bilincine ulaşarak kişi “Kendisinin Efendisi” olamadığında başkalarının efendiliğinin hükmüne girmiş olacağından emir neferi olmaktan öteye gidemeyecektir.
Kendisini yönetmek isteyen, nefsin içsel ve dışsal mihraklarının tesirini kesememesi durumunda köleliğe mahkûm olacağından yolu her vakit yokuş olacaktır.
Merkezlenmek ancak vahyin prensipleriyle tam bir uyumlanma ve Fahr-i Kâinat Efendimizin mübarek örnekliğinden şaşmamakla mümkün olur.
…
TÜM Nebi’lerin tam bir put kırıcı olduğu baştan kabul edilerek yüce kitabımızda kıssaları bizlere psikolojik ve sosyolojik örnekler olarak lütfedilmesinin kıymeti bilinmeli ve bu hikayeleri hassasiyet ve yüksek bir dikkatle incelemeliyiz.
Hususiyle de Hz. İbrahim’in bizlere anlatılırken öne çıkan vurguları hesaba katılarak sağlam bir örnek portre ulaştırabilmemiz yürümek istediğimiz bu yolda bizlere mühim bir kılavuz olacaktır.
Kısacası şaşmaz bilgi ve sağlam kanıt olan vahye odaklı bir yapılanma ile ancak kendimizin İbrahim’i olabileceğimize inanmak ve bunun gereğini yerine getirmekten başka çıkar yol yoktur.
…
PUTLARIN hem içimizde hem de dışımızda olduğu hususunda tereddüt edilmemelidir.
Öncelik elbette içeriyedir.
Kişinin kimi zamanlarda putunun kendisinin olabileceğini kabul etmesi işin besmelesidir.
Kendimize kendimiz nasıl put olmaktayız? Sevdiklerimizi hangi süreçlerin yanılgısıyla putlaştırıyoruz? Güç ihtiraslarımız, biricik olma tutkularımız, kendimize temelsiz güvenlerimiz, özgecilik diyebileceğimiz bencilliğimizi sürekli cilalayıp parlatmamız, varlık, kuvvet ve ruhaniyeti kullanarak insanlara hükmetme konusundaki yanlış yüksek motivasyonumuz laboratuvara ilk alınması gerekenlerdir.
Ardından herkes kendi yetiştiği ortam ve beslenme kaynaklarına göre bir önem sıralaması yapabilir.
Güzelliğini, yakışıklılığını, hitabet gücünü, etkileyiciliğini, mesleğinin forsunu, bilinirliğini, dayandığı sosyal kümelenmelere yüklediği anlamları ise ardından ameliyat masasına yatırmalıdır.
Bunlar ve kişinin kendisinin belirlediği kibre yaslanıp putlaşma eğilimi gösteren diğer hususlar her neyse tümünü bir bir neşter vurulmak için hazır tutmalıdır.
Ardından sıra dışarıda olan putlara gelecektir.
…
KENDİ içsel putlarının boynuna ipi atarak onların burnunu yere sürtmeden dışarıdaki putlara yönelmek hem tehlikeli hem sonuçsuzdur. Hatta kişinin kendisini “Put kırıcı” olarak tanımlaması bile içten değildir. Buradan alacağı sahte kudret ile nefsini palazlandırması hassas olunmadığında gözden kaçabilir ve kişinin ayaklarına dolanabilir ki, genellikle görülen budur.
…
İNSAN kendi İbrahim’i olup put kırıcılık yapmak istiyorsa nelere odaklanmalı?
Allah’ı doğru tanıyarak tam bir güven içinde iman etmeli ve vahyi özümseyerek Şanlı Resulümüzün muhteşem örneklerini tüm ayrıntılarıyla öğrenmelidir. Bu ölçüler muvacehesinde kendini bilmelidir.
Doğru verilere dayalı bir “Benlik” tanımlamasını başarmalıdır? Eksikleri ve fazlalıklarıyla yüzleşebilme cesareti göstermeli ve kaçmamalıdır. Kendine karşı hilekâr olmamalıdır. Dürüstlüğü ilke kabul etmeli ve asla bundan şaşmamalıdır. Ne kendine ne de gayrıya zulmetmeli ve başkalarının zulümlerine de müsamaha göstermemelidir. Gerçeğe açık olmalı, kendini sürekli öğrenme ve gelişmeye açık tutmalıdır. Kur’an ile yetkinleşip olayları buna göre yorumlayabilmelidir. Kelimelerle yani hadiselerle sınandığını aklına kazımalıdır. Mücadeleyi göze almalı ve yılgınlık içine düşmemelidir. Kınanmaktan, eleştirilmekten, ötelenip hırpalanmaktan kısacası ateşlere atılmaktan ve gerektiğinde hicret etmekten yani içinde bulunduğu ortamları terk etmekten ürkmemelidir. Güce ve güçlüye değil hakikate boyun eğmeyi başarmalıdır. Şerre karşı savunma mekanizmaları geliştirebilmelidir. Doğruyu yanlıştan çekip çıkaracak sağlam bir muhakeme ve temyiz gücüne erişmelidir. Aklını başkalarına ödünç vermemeli Allah’ın bu nimetini iyi çalıştırarak şükrünü eda etmelidir. Geçip gidenlere, kaybolanlara, sönümlenenlere gönül bağlamamalıdır. Sorgulama bilincini geliştirip aktif tutarak şirk pisliğine bulaşmamalı tevhit üzere yaşayan bir muvahhit olmalıdır.
Kendi İbrahim’i olma ve put kırıcılık hususunda yüce Rabbimiz cümlemize yardım etsin.
Ya Selam!