İsrail’in, Gazze halkına uyguladığı zulüm, akıl almaz boyuta ulaştı. Filistin’de, İsrail zulmünden kurtulmak için ölü olmak da yetmiyor. İşgal ordusu, Gazze’deki mezarlıkları yıktı, gömülmüş cesetleri iş makineleri ile toprak üstüne çıkardı ve Filistinlilerin cesetlerine el koydu. Peki, İsrail’in ölülerle ne alıp veremediği var?
İsrail'in, Gazze halkına uyguladığı zulüm, akıl almaz boyuta ulaştı. Filistin'de, İsrail zulmünden kurtulmak için ölü olmak da yetmiyor. İşgal ordusu, Gazze'deki mezarlıkları yıktı, gömülmüş cesetleri iş makineleri ile toprak üstüne çıkardı ve Filistinlilerin cesetlerine el koydu. Peki, İsrail'in ölülerle ne alıp veremediği var?
Oxford Üniversitesi Hukuk ve Silahlı Çatışma Enstitüsü yöneticisi Janina Dill şöyle söylemişti:
'Ölülere bile huzur verilmemesi fikrinin çok büyük sembolik anlamı var'
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki İsrail bu acımasızlığı son birkaç aydır değil neredeyse 50 yıldır yapıyor. 7 Ekim'den beri ise medyada sıklıkla yer aldığı için birçok insan İsrail ordusunun ilk defa mezarlıkları hedef aldığını ve cesetleri çaldığını zannediyor.
7 Ekim'de başlayan vahşet eylemlerinde İsrail, ölüleri bile es geçmedi. Dünyada barışı, demokrasiyi ve adaleti sağlayacağını iddia eden Batılı devletler, gözlerinin önünde sistematik olarak savaş suçları işleyen İsrail'e göz yumarak uluslararası suç ortaklığına imza attılar.
Uluslararası insancıl hukukun maddelerinden biri şudur: "Ölüler saygılı şekilde ortadan kaldırılmalı ve mezarlarına saygı gösterilmeli ve uygun şekilde korunmalıdır."
1949 Cenevre Sözleşmesi'nin (130) maddesinde de mezarlara saygı gösterilmesi, uygun şekilde muhafaza edilmesi ve her zaman tanınabilecek şekilde işaretlenmesi gerektiği belirtilmektedir.
İşgalci İsrail, öldürdüğü Filistinlilerin yakınlarına ölüm belgesi veya cesetleri nerede tuttuğunun bilgisini bile paylaşmıyor. Bu durum, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi'nin 17. maddesini de apaçık ihlal etmek demektir.
Yıllardır, Gazze'deki birçok mezarlığı kasıtlı olarak hedef alan İsrail, ölülerin kutsallığını hiçe sayarak yüzlerce mezarı yok edip cesetlere el koydu. Mezarlık saldırılarında çoğu ceset dağılıp yok olurken onbinlerce mezar ise ağır hasar gördü.
CNN tarafından yayınlanan bir raporda, uydu ve sosyal medya görüntülerine dayanarak 16 mezarlığın İsrail ordusu tarafından yok edildiğini bildirdi.
İsrail, Filistin devlet yetkilileri ile yapacağı siyasi müzakerelerde koz olarak kullanmak için 1967'den kalma cesetleri bile saklıyor. Birçok Filistinli, öldüğünü bildiği ya da düşündüğü yakınlarının cesetlerine ulaşamıyor. İsrail, türlü girişimlere rağmen Filistinlilere ölen yakınlarının cenazelerini veya bedenlerinden geriye kalanları iade etmeyi reddediyor.
İsrail bunu, Filistinlileri toplu cezalandırma yöntemi olarak kullanıyor.
İsrail, Orta Doğu'daki en büyük organ pazarı
İsrail ordusu, El Şifa ve Endonezya hastanelerinde onlarca cesede el koymuştu. Kasım ayının başında ise toplu mezarlardan cesetleri alıp götürmüşlerdi. İsrail'in rehin tuttuğu ve sonradan iade ettiği cesetlerde böbrek, karaciğer, kalp gibi hayati organların ve korneaların eksik olduğu tespit edildi.
Bunun üzerine Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail'i organ çalmakla itham ederek bağımsız bir uluslararası soruşturma yapılması çağrısında bulundu. Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail tarafından serbest bırakılan cesetleri inceleyen Gazze'deki doktorların raporlarını inceleyerek Filistinlilerin cesetlerinde organ eksikliği olduğunu iddia etti. İade edilen cesetlerdeki eksik organların, organ hırsızlığının kanıtı olduğunu ifade etti.
Euro-Med ayrıca Gazze'de birçok yaralının ölmeden hemen önce ameliyata alındığını, bu ameliyatların organları almak için yapıldığını iddia etti.
Tüm bunları açıklamakta sakınca görmüyorlar çünkü suç olarak kabul edilmiyor. Yahudi inancına göre hayat kurtarmak, tüm dini emirlerden daha öncelikli olduğundan organ nakli ve organ toplanmasına izin veriliyor.
İsrailli Doktor Meira Weiss'in Over They Bodies adlı kitabında yer alan iddialar da kayda değer. Dr. Weiss, 1996-2002 yılları arasında ölen Filistinlilerin organlarının alındığını, bu organların İsrailli hastalara nakledildiğini veya İsrail üniversitelerinde tıbbi araştırmalarda kullanıldığını yazmış. Bu iddiaları İngiliz bir doktor da destekledi.
İsrail televizyonu Kanal 10'da, 2014 yılında yayınlanan bir programda, üst düzey bir İsrailli yetkili şu itirafı yapıyor: 'Yanık yaralanması olan İsrailli askerleri ve cilt kanseri olan kişileri tedavi etmek için Filistinlilerin ve Afrikalı işçilerin cesetlerinden alınan deriler kullanılıyor.'
2009 yılında İsrail Kanal 2'de yayınlanan bir belgeselde ise Adli Tıp Enstitüsü Eski Başkanı Dr. Yehuda Hiss, 1990'larda Filistinlilerin ölü bedenlerinden, ailelerinin izni olmaksızın organ ve deri toplandığını kabul etti. Dr. Hiss, "Korneaları, deriyi, kalp kapakçıklarını ve kemikleri aldık... Neredeyse her şey büyük ölçüde gayri resmi olarak yapıldı ve ailelerden izin alınmadı." dedi. Yapılan tüm işlemlerin gayri resmi olduğunu itiraf etmekten de çekinmiyorlar.
İsrail, dünyanın en büyük deri bankasına sahip ve özellikle Batılı ülkelerden gelen yoğun talebi karşılayan bu deri bankalarında Yahudi bir insanın derisi bulunmuyor. Ayrıca CNN tarafından yapılan araştırmaya göre Siyonistlerin, yasa dışı organ ticaretinin en büyük merkezini oluşturdukları düşünülüyor. Yani İsrail, Orta Doğu'daki en büyük organ pazarıdır.
İsrail, bu tür suçlamaları antisemitik olarak nitelendirerek reddetti. Kabul etmesini de beklemiyorduk zaten…
Siyonist İsrail'in, insanlığa karşı işlediği suçlar saymakla bitmez. Pervasızca işlediği tüm savaş suçlarının yanında organ ve deri hırsızlığını da gizleme ihtiyacı duymuyor. Buna rağmen, her fırsatta dalga geçer gibi inkar ediyor ve gerçekleri söyleyen insanları ırkçılıkla suçluyor. İsrail'in, çaldığı organların müşterileri olan Batılı suç ortakları tarafından korunması doğal değil mi?
Peki, buna dur denilmezse Filistin, Suriye, Afganistan gibi ülkelerden alacağını almış olan Batı, yeni tezgahını nereye kuracak?