ABD, Türkiye-Suriye sınır hattına çok büyük oranda askeri yığınak yapmaya devam ediyor.
Askeri teçhizat, lojistik malzeme ve hava savunma sistemleriyle dolu kamyonlardan oluşan ABD askeri konvoyu, Kuzey Irak’tan Suriye’ye girdi. İran’ın, savaşa hazır olduğunu açıklamasının ardından Orta Doğu’daki tüm ülkeler için gergin bekleyiş başladı. Peki, İran ile ABD savaşa girebilir mi?
Orta Doğu’nun en etkin aktörlerinden biri olan İran’ın, ABD ve İsrail ile ilişkileri tarih boyunca karmaşık ilerledi. Orta Doğu için bu üç ülkenin ilişkisi büyük önem taşımaktadır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, Avrupa ve ABD ile ilişkiler, Türkiye’nin bölgesel politikalarını etkiledi.
İran ile ABD ilişkileri ise inişli çıkışlı ilerlemiş, 1979 İran İslam Devrimi sonrasında ilişkiler daha da gerilmiştir. İran’ın nükleer programı, ABD ve İsrail’i huzursuz etmiş, insan hakları ihlalleri ve bölgesel politikaları da üstüne eklenince gerilim giderek artmıştır. ABD ile İran, doğrudan savaşmasa da uzun yıllardır aralarındaki çatışmalar devam etmektedir. Çünkü İran İslam Devrimi sonrasında İsrail ile ilişkileri bozulan İran, tamamen İsrail’i yok etmeyi hedefleyen bir retorik benimsedi.
İran ile ABD arasında doğrudan bir savaşın çıkma ihtimali geçmişte çok düşüktü. Diplomatik çözümler ve arabuluculuk çabalarıyla, tansiyonu her defasında düşürmeyi başarmışlardı. Ancak, İran ile İsrail arasındaki düşmanlığın boyutu giderek artıp tansiyon yükseldikçe, ABD’nin Orta Doğu’daki ülkesi olan İsrail’e sorun çıkaran İran’a karşı baskıları artmaktadır.
Aslında, İran Milleti ve Yahudiler arasında kadim bir dostluk var. Bu dostluk, Yahudi tarihindeki M.Ö. altıncı yüzyılda yaşanan Babil Sürgünü olayında dayanır. Babil Kralı Nebukadnezar, Kudüs’e girip Yahudileri kılıçtan geçirip Süleyman Mabedini de yıkmıştı. Kral Nebukadnezar, Yahudileri Kudüs’ten çıkarıp sürgün amacıyla Babil’e getirmiştir. Bu Yahudilerin yurtlarından edilmelerinin ilk örneğidir.
Sonrasında bölgede Persler yükselişe geçmiştir. Persler, Babil İmparatorluğu’nu yıkmışlar, Kral Nebukadnezar’ın Babil’e sürgün ettiği Yahudileri, yeniden Kudüs’e yerleştirmişlerdir. Yahudiler, Perslerin bu iyiliğini hiçbir zaman unutmamış, aralarında kadim bir dostluk kurulmasına sebep olmuştur. Yahudiler, tarihlerine ve davalarına çok bağlı bir millettir. Bu sebeple kendilerini topraklarına iade eden Persleri, yani İran milletini severler. Hatta İsrail’in kuruluşunun ardından İran, İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden biri olmuştur.
Dolayısıyla İsrail’in asıl sahibi ABD için, İran ayrı bir öneme sahiptir. Ancak İsrail yönetimi ile İran, aradaki ilişkiyi koruyamamış, birbirleri açısından düşmanca bir tarih yazılmasına sebep olacak türden gerilimler yaşatmışlardır. İsrail, İran’ın nükleer programını kendisine ciddi bir tehdit olarak görüyor. İran’ın nükleer silah geliştirmeye çalıştığına inanan İsrail, bunu önlemek için ABD aracılığıyla diplomatik ve askeri baskı uyguluyor. Bununla da kalmayıp İran’ın nükleer tesislerine gizli operasyonlar düzenliyor. İran’ın bölgedeki etkisini kırmak için istihbarat faaliyetleri ve askeri operasyonlar düzenliyor.
Bu da İran’ın güvenlik önlemlerini daha da arttırmasına ve tehdit ile karşılık vermesine neden oluyor. Hatta İsrail’in gücünü zayıflatacak paramiliter gruplara gizlice destek olmasına neden oluyor. İsrail, İran’ın bölgede Hamas ve Hizbullah gibi grupları desteklemesinden rahatsız olsa da İran üzerinde tehdit oluşturarak bu sonuca kendisi sebep olmuş oluyor.
Örneğin İsrail, İran’ın Suriye’deki varlığını zayıflatmak amacıyla Suriye topraklarındaki İran hedeflerine birçok askeri saldırı düzenlemişti. İsrail, İran’ın Suriye’deki askeri üslerini, tesislerini ve lojistik hatlarını hedef almıştı. Bu da İran’ın istihbarat savaşı yoluyla İsrail’e zarar vermesine ve Suriye’deki grupları desteklemesine yol açmıştı. İsrail ise İran’ı durdurmak için sürekli olarak diğer Arap ülkeleri ile iş birliği yaptı.
Son olarak da Şam’daki İran Büyükelçiliğini ve Konsolosluk binasını bombalayan İsrail’in, İran ile ilişkilerinin yeniden düzelmesi bir kenara savaşı kaçınılmaz hale getirecek gibi görünüyor. Zira Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah, İran’ın bu saldırılara mutlaka karşılık vereceğini söyledi. İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Muhammed Cemşidi, Washington’a bir mesaj göndererek ABD liderliğini, Netanyahu’nun tuzağına düşmemesi ve İsrail’e yapılacak misillemeye müdahale edilmemesi konusunda uyardı. ABD ise cevap olarak İran’dan, ABD tesislerini hedef almamasını istedi.
İran Tehran Times Gazetesi’nin manşetinde yer alan cümlede “Göze göz dişe diş, İsrail pişman olacak” ifadelerine yer verildi. Orta Doğu’da kılıçlar çekilmiş durumda. İsrail daha önce de İran’ı hedef almış ve İran misilleme yapacağını söylemiş, harekete geçmemişti. Bu kez saldırıların boyutu kabul edilemez düzeyde arttığından İran’ın karşılık vermesi şart oldu. Nasıl bir misilleme yapacağını kestirmek zor zira ne yaparsa yapsın ABD’yi karşısına almış olacak. ABD’nin herhangi bir misilleme durumunda karşılık vermemesi mümkün olamaz.
İran ve İsrail’i, ABD’nin iki çocuğu olarak görüyorum. İki kardeşin düşman olması, aile üzerinde nasıl bir baskı yaratırsa İran ile İsrail arasındaki düşmanlık da ABD üzerinde aynı baskıyı yaratıyor. Gelecekteki gelişmeler belirsiz ancak ABD, seçim yapması gerekirse İsrail’i seçecektir.
ABD’nin savaş hazırlığı yaptığı hepimizin malumu ancak bu savaşın ilk nerede başlayacağına muhatap ülke karar verecek gibi görünüyor. ABD ve İsrail’in hedefinde tüm Orta Doğu’nun olduğu düşünülürse tüm ülkelerin aynı riskle karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. İsrail ile ABD, elbirliğiyle İran’ı savaşa çekmeye çalışıyorlar. İran ile bir savaşın başlaması durumunda bu durum Türkiye’yi de etkileyecek. Tüm Orta Doğu’yu ateşe atmak istediklerinin farkında olan İran ve Türkiye, olası savaşı engellemek için uğraşsa da kaçınılmaz sona yaklaşıyoruz gibi görünüyor.
Ayrıca ABD’den gelen tüm asker teçhizat, savaş için değil PKK’yı desteklemek için bölgeye gönderiliyor. Türkiye’de meydana gelebilecek herhangi bir iç karışıklıkta PKK üzerinden işgal planını başlatabilmek için hazır bekliyorlar.