HEYKELTRAŞ fazlalıkları alır ve sonunda zihninde tasarladığı şey neyse onu ortaya çıkarır. Dışarıdan yüzeysel olarak bakıldığı zaman yapılan işlem tam olarak anlaşılamayabilir hatta bir zayiat olarak bile görülebilir. Oysa gitmesi gerekenler gitmeli ki, kalması lazım gelenler kalabilsin.
HEYKELTRAŞ fazlalıkları alır ve sonunda zihninde tasarladığı şey neyse onu ortaya çıkarır.
Dışarıdan yüzeysel olarak bakıldığı zaman yapılan işlem tam olarak anlaşılamayabilir hatta bir zayiat olarak bile görülebilir. Oysa gitmesi gerekenler gitmeli ki, kalması lazım gelenler kalabilsin.
Sağlıklı ilişkiler kurup yürütebilmemiz için evvelinde kendimizi yontma işlemine tabi tutmamız gerekir.
Yağmurun yüzümüzdeki boyayı ya da kiri yıkayıp götürdükten sonra tenimizin gerçek tonunun ortaya çıkması gibi kişilik olarak negatif yönlerimizi yontmadığımızda hayat hem kendimiz hem de ilişki ve iletişimde olduğumuz kişiler için çekilmez hale gelebilir.
Çocukluk dönemlerimizde ailemiz ve sonraki evrelerimizde arkadaş ve dost bildiğimiz çevre tarafından hakikatten uzak bir şekilde yapılan ego yüklemeleri ne yazık ki bizleri grandiyoz bir yapıya taşıyor.
Bu psikotik bir sanrıdır. Büyüklenme halidir.
Herkesten ve her şeyden daha özel ve önemli olarak kendini görme ve bunun bir gereği olarak ileri seviyede saygı ve yine buna bağlı olarak ileri derecede itaat beklentisi ortaya çıkıyor.
Aranılan bulunamadığında ise ortalık toz dumana dönüyor.
İşte bu sebeple kişinin olgunluk kazanması için kendini yontması, tezyin etmesi, bilgi ve görgü ile donatması, yerindelik duygusunu elde etmesi kaçınılmaz.
Yoksa arkadaş olgunluğuna ulaşılamadığı için kimse yanımızda kalmaz.
Dost olma olgunluğuna erişilemediği için gönül kırıklıkları hasıl olur.
Evlilik olgunluğu elde edilemediği için huzursuz ve yüksek sesli evlilikler ortaya çıkar.
Sonrası ise malum…
Haber bültenlerine ve gazetelerin üçüncü sayfalarına bakmak yeterli.
…
YONTMA işlemi sandığımızdan daha da önemli.
Kişi kendini yontup lazım gelen olgunluğa ulaşıp kişiliği oturmadığında ilişkide olduğu kişileri hoyratça yontmaya girişiyor. Herkesi kendine göre tasarlama cüretinde bulunuyor.
Buradan ise ego savaşları çıkıyor.
Ve hayat yaşanmaz bir duruma sürükleniyor.
…
KENDİSİNİ yontma işlemini tamamlamayan kişiler süreç yönetimi yapamıyorlar.
Duygu sermayelerini iyi işletip geliştirerek iz bırakan ve örnek olan hayat hikayeleri yazamıyorlar.
Aynı güne uyanmanın tadını fark edemiyorlar ve şükürsüzlüğün girdabına yakalanıyorlar.
Ortak zevkler, beğeniler, espriler, hedefler oluşturarak birlikte yaşamanın değerini bilemiyorlar ve bereketini çoğaltamıyorlar.
Kısacası tükenip iflas ediyorlar.
…
KİŞİSEL çekim mekanizmalarından da doğal olarak yararlanmıyorlar kendilerini yontamayanlar.
Âşinalık olarak tanımlayabileceğimiz bir benzerlik ve karşılık bulmaya muvaffak olamadıklarından birbirlerinden doğamıyorlar. Hoşlandıkları benzer yanlarını aynileştirip hadiselere birlikte bakamıyorlar, mutluluğu yakalayamıyorlar.
…
ZIT TAMAMLAYICILIK ilkesi ise kendini gerçekten iyi yontan, eksi ve artılarını tam belleyen ve buna bağlı olarak kendinde olmayanları barındıran bir kişilik ile hiç yapamıyorlar.
Oysa onları diğerine yönelten bu heyecan veren, çeşitlendiren, zenginleştiren aynı zamanda hayata aktif olarak katılmasını sağlayan farklılıklar.
Zıt tamamlayıcılık meselesini tam anlayan kişi ilişkide olduğu şahsın ileri başkaldırı ve ileri itirazlardan beslenebilir ve kendini tahkim edebilir.
Bu onun için müthiş bir çekime dönüşebilir.
Duygusal ve fiziksel yönelimini coşturabilir ve kalbi tatminini yüksek seviyede karşılayabilir. Zira yabancılık ve benzemezlik müthiş sürprizlerle dolu olduğundan heyecan fırtınasını sürekli dorukta tutabilir. Muhtemel stres faktörleri, belirsiz engeller kişiye gücünü takviye imkanı sağlayacağından aşkı kamçılar.
İnsanda kayıp nesneyi yerine koyma güdüsü olduğundan avcılık yönü açığa çıkar ve tamamlanmak için eksiğini gidermek amaçlı olarak muhteşem bir sevda yolcusu haline gelebilir.
Aşk biraz da muhatapta eksik olanı vermek ve kendindeki eksikliği onda var olanı alarak tamamlanmak değil midir?
Açık yaraları birbiri ile sarmaya aşk demiyor muyuz?
Zıt tamamlayıcılık ilkesini benimseyenler 'Aynı açı değil, aynı acı' prensibiyle yol alırlar.
Aşkın nörobiyolojisi üzerine kafa yorup bu alanda çalışanlar elbette daha fazlasını söyleyecekler ama biz kendimizi yontmak yerine şişirmeyi tercih edip öncelediğimiz sürece ne aşina olduklarımızla ne de zıt tamamlayıcılarımızla orta yolu bulup mutlu olamayacağız.
Oysa hayat akıp gidiyor.
Mutlu olmak ise herkesin hakkı.
Bu hakkı kendisinden alarak kendine zalim olmaktan kurtulanlardan olmak niyazıyla.
Ya Selam!