Sağlık alanında yaşanan son günlerde medyada ilk sıralarda kendine yer edinen bebek ölümleri ile kamuoyunun dikkatini çeken canilerin haberleri ile yatıp kalkıyoruz. İnsanlarımız öfkeli, insanlarımız haklı olarak veryansın ediyor!

Çete mensupları kadar denetimde ihmali olanların da bulunması ve cezalandırılması gereklidir. Ölen bebeklerin kanı ve özel hastanelere vatandaşın vergilerinde aktarılan SGK payı kimsenin yanın kâr kalmamladır.

Maalesef bu olaylar yaşandı… Önemli olan acıların yaşanmadan önlenmesidir. Denetimde ihmali olanların da bu kapsamda incelenmesi önemlidir.

Gelelim asıl meseleye!

Bugün değinmek istediğim konu yine sağlık sektörüyle ilgilidir. Denetim mekanizmasının sağlıklı yürütülmediği düşündüğüm sahte ilaç/ takviye gıda terörünü biraz açalım ve risklerini tartışalım istedim.

Bu alanda da mağduriyetler sessizce günden güne çığ gibi büyümekte ancak bizler sadece medyaya yansıyan üç-beş haberden ibaret olduğunu sanmaktayız. Çok geç kalınmadan özellikle takviye gıda adı altında pazarlanan ilaçların içerikleri titizlikle irdelenmelidir.

Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de gittikçe büyüyen internetten ilaç satışı; halk sağlığını tehdit etmeye, ağır sağlık sorunlarına yol açmaya, sonu ölüme varan zararlar vermeye devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri de olayın vahametini doğruluyor ve bu konuda, internetten satılan ilaçların yarısının sahte olduğu belirtiliyor.

İnternet üzerinden ilacın yanı sıra gıda takviyesi, dermokozmetik ürünler, bağımlılık yapan maddeler de rahatlıkla sipariş edilebilmektedir. Pek çok acı olayı beraberinde getiren internet satışları, halk sağlığına zarar vermektedir. Örneğin, “bitkisel, doğal” denilerek internetten pazarlanan zayıflama ürünlerinin hemen hepsinde ilaç etken maddesi “Sibutramin”e rastlanmaktadır. Birçok vatandaşımızın bu ürünlerin kullanımı sonrası hayatını kaybettiğini de üzülerek hatırlatmak isteriz.

Tüm Eczacı İşverenler Sendikasından yapılan yazılı açıklamada, takviye edici gıda adı altında ruhsatlandırılan bitkisel ilaç ve vitaminlerin kullanımının, şehirleşme, yetersiz beslenme, stres ve uykusuzluk gibi nedenlere bağlı artış gösterdiği belirtilmektedir.

Türkiye'de de Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından onaylı, yaklaşık 12 bin "gıda takviyesi" adı altında bitkisel ilaç ve vitaminin bulunduğunu söyleyebiliriz.

Vatandaşlarımız tarafından 'bitkisel' denildiği için 'zararsızdır' diye düşünülerek rahatlıkla kullanılmaktadır. Hâlbuki bu ürünler içinde kimyasal maddeler bulunmaktadır. Üzerlerinde ayrıca 'ilaç değildir' ibaresi son derece yanıltıcıdır. Bunlar ilaç etken maddesi barındıran ürünlerdir. Masumca 'takviye edici gıda' denilmesi son derece yanıltıcıdır.

İlaç formundaki gıda takviyelerinin yeterince kontrol olmadan, saklanma koşulları gözetilmeden kontrolsüzce internette, sosyal medya araçlarında, marketlerde, benzinliklerde satılmaktadır. Piyasa dolaşımı ve ilaca ulaşımı oldukça rahattır.

Takviye edici gıdaların ilaç olduğu ve bunların kontrolünün sadece Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılması tehlikeli bulmaktayım. Bu gıdaların sağlık için uygunluğunun denetiminde Sağlık Bakanlığında onayı mutlaka aranmalıdır. İster kimyasal isterse bitkisel kökenli olsun, tüm ilaçlar eczacılık işidir. Bu tür ürünlerin, Sağlık Bakanlığından ruhsatlandırılması olması gerekendir.

Bu sektörde oldukça büyük rantlar dönmektedir ve yine birileri insanların hayatını hiçe sayıp sadece kendi ceplerini düşünmektedir.

Bugün için ilaç piyasası yasa dışı fiillerin yoğun olarak yaşandığı bir alandır. Son yıllarda, Dünya Sağlık Örgütü’nün tespitlerine göre dünyadaki ilaçların %6’sı sahte ve taklit ilaçtır. Bazı gelişmekte olan ülkelerde ilaçların %50’sinin sahte olduğu; bu oranın Afrika kıtasında %80’lere kadar çıktığı ifade edilmektedir. Sahte ilaçların çoğunun Hindistan ve Çin’de üretildiği ve ayrıca yüzlerce jenerik ilaç üreticisinin olduğu bu ülkelerde kontrollerin de yeterli olmadığı ifade edilmektedir. Bu durum sahte ve taklit ilaç suçları ile mücadelenin ne kadar etkin olması gerektiğini göstermektedir.

Sahte ilaç ile mücadelede en önemli en önemli unsurlardan biri de kamu ile özel sektör kuruluşlarının sürekli iş birliği içerisinde çalışmasıdır. Sahte ilaç ile mücadeleyi sadece marka suçları açısından düşünmek yeterli olmayacaktır. Tekrar belirtmek gerekirse özellikle toplum sağlığı açısından her kesimin bu mücadeleye katılması zorunludur. Caydırıcı birtakım tedbirlerin, özellikle TCK bağlamında, alınması sahte ilaçların üretilmesi ve/veya piyasaya sürülmesi konusunda etkili olacaktır.

Anayasa’mızın 56. Maddesi “… Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir…” der. Yine aynı maddenin 3. Fıkrasında da “Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir…” demek suretiyle devlete de önemli bir ödev yüklemiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun Özel Yasası Özel Hükümler kitabında Topluma Karşı Suçlar konulu üçüncü bölümde 186 ve 187. Maddelerinde “bozulmuş ve değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti” ile ilgili “kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç yapma veya satma” suçları işlenmiştir.

Bu konu ihmale gelmeyecek kadar kıymetlidir. İnsanın kendini koruma içgüdüsü ve ilacın derde deva olacağı umuduyla belki de farkında olmadan ilaç zannıyla zehir satın almaktadır.

Maalesef, bireyler olarak sahte ilaçların tehdidi altındayız. Gazete haberlerinden de görüleceği üzere, her geçen gün sahte ilaç vakaları artıyor. Bu durum sağlığımızın ne kadar büyük tehlike içinde olduğunu da göstermektedir. Söz konusu sorun sadece ülkemize has bir sorun olmayıp diğer ülkelerde de mevcuttur. Ancak beni ilgilendiren kısım bu sorunun var olmasıdır. Bu alanda ciddi bir denetim boşluğu olduğunu düşünüyorum.

Bu kapsamda denetimler ciddiyetle yapılmalı, ilaç terörüne neden olacak unsurlar belirlenip, temizlenmedir. Daha sonra yeni sağlık skandalları ile insanlar gözyaşı dökmemeli ve ülke gündemi bu haberlerle meşgul edilmemelidir.