Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar bölgesel savaş riski ile daha da derinleşebilecek süreçle karşı karşıyayız. Mevcut ekonomik zorluklar arasında yüksek enflasyon, dış ticaret açığı ve cari açık, yüksek dış borç, işsizlik ve döviz kurundaki dalgalanmalar yer alırken, şimdi bir de bölgesel savaş riskinden konuşur olduk.
Değişen ve gelişen şartlar, Türk ekonomisi aleyhinde cereyan ederken hükümetin bu risklere uygun önlem almaya gayret ettiğini görüyoruz. Son günler de de tartışmalara da neden olan ‘Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ meselesini bu şekilde de yorumlayabiliriz.
Bölgesel savaş ihtimali günden güne büyüyor olması, Türkiye’nin yaşadığı mevcut ekonomik bulanımı daha da dara sokacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Son gelişmeler, maalesef ülkemizdeki ekonomik dengeleri bozacak şekildedir. Özellikle olası bir savaş hali ister istemez ‘savaş ekonomisine’ geçilmesini kaçınılmaz kılar.
Adına “tasarruf tedbirleri” dediğimiz yeni ekonomik model kapsamında, hükümet yetkilileri geçtiğimiz mayıs ayında bir adım atmıştı. Bu kapsamda; kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarından tasarruf sağlanması, bürokratik işlemlerin azaltılması ve kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılması hedeflenmişti. Ancak görülüyor ki beklen/istenilen kaynak yetersiz olmuş ki devlet yetkilileri yeni kaynak üretme arayışına girmişleridir.
Bu ek kaynak ihtiyacı tamamen “Bölgesel Savaş” riskinden dolayı olduğu iyi idrak edilmelidir. Buradan elde edilecek kaynak sadece savunma harcamalarında kullanılacak olması meselenin ciddiyetini ortaya koymaktadır. Bu ek kaynak; ülke ekonomisini düze çıkarmak, alt yapı yatırımları yapmak veya geçici kaynak oluşturarak memur maaşlarını ödemek için hiç değildir.
Savaş ortamında savunma harcamaları hiç olmadığı kadar artar. Artan askeri harcamalar ise kamu bütçesini zorlar. Zaruretten kaynaklı savunma harcamalarında tasarruf edilemeyeceği için kamu maliyesine baskı büyüyecek ve bütçe dengesini bozacaktır. Bütçe açığı oluşacak ve diğer alanlara kaynak aktarımı tamamen durma düzeyine gelecektir.
Bu durumda vatandaşları bekleyen diğer sıkıntılar da zuhur edecektir. Örneğin enerji ihtiyaçları konusunda büyük gerilim yaşanacaktır. Enerjide dışa bağımlı bir ülkeyiz. Savaş halinde enerji tedariki zorlaşacağı gibi enerji fiyatlarında da büyük artışlar kaçınılmaz olacaktır. Enerji olmadan üretim de olmayacağına göre fabrikalar yani üretim sektörü çalışamaz hale gelecek belki de bazı fabrikalara kilit vurulacaktır. Devamında arz talep dengesi bozulacak ve ardından ise “işten çıkarılanlar işçiler” gibi yeni bir sorun doğacaktır.
Bu kadar da değil, bölgesel savaş halinde yabancı yatırımcı ürkecek ve ülkeden beklenmedik sermaye çıkışları yaşanacaktır. Dolar kurunda yaşanacak baskıyı düşünemiyorum bile…
Savaşın kendisi kadar rüzgârı soğuk ve ürkütücüdür. Zaten süregelen göçmen ve mülteci problemine yeniler de dâhil olması, genişleyen bir savaş halinde mümkündür.
Daha fazla ayrıntıya girerek moral bozmak ve kara tablo çizmek istemiyorum. Ancak bu anlattıklarım senaryo ötesinde gerçekleşmesi ihtimal dâhilindedir.
Türkiye, mevcut ekonomik sorunlarla mücadele ederken, bölgesel bir savaşın yaratacağı ek zorluklara karşı hazırlıklı olmalıdır. Bu bağlamda ihtiyaç neyse o yapılmalıdır. Devlet vatandaşından destek istiyorsa bizlerinde bu isteğe cevap vermemiz gerekmektedir.
Vatandaşın yükümlüğü olduğu kadar hükümetin de yükümlüğü mevcuttur. Özellikle arz edilen “Savunma Sanayii Desteği” için ek kaynakların toplanması ve kullanılması yönünde şeffaf olmalıdır. Yapılan eleştiriler ilgililerce dikkatle izlenmeli ve muhataplar bilgi kirliliğinin önüne geçecek şekilde adım atmalıdırlar.
Bu konuda Hazine ve Maliye Bakanın Mehmet Şimşek ''Ülkemizin caydırıcılık gücünü artırmak dışında hiçbir seçeneği yok. Kredi kartlarından savunma sanayiye aktarılacak kaynağın amacı ülkemizin caydırıcılığını artırmak'' içindir demiş ve konuşmasının devamında, “bu paket tamamen Savunma Sanayi Fonu'na gidecek. Bütçe açıklığını azaltmak için yapılmış bir paket değil. Paketin bir kuruşu bile bütçeye girmeyecek. Savunma sanayi bizim için çok önemli. Bu fona Hazine'nin herhangi bir müdahalesi yok…” diyerek bir kısım eleştirellere cevap vermişti. Ancak yine de muhalefet bu destek paketine karşı tavrını sürdürmüştür.
Kamuoyunun da hazır olmadığı ve çeşitli algılara maruz kaldığından dolayı şuan için ertelenen savunma sanayii desteği paketi, muhtemelen bazı maddeleri revize edilerek 2025 yılında tekrardan gündeme getirilecektir.
Her ne şekilde olursa olsun mutlaka savunma/askeri harcamalar için güçlü bir bütçe ayrılmadır. İhtiyaç hâsıl olursa da millet olarak elimizi taşın altına koymalıyız.
Ülkemizin jeopolitik konumu nedeniyle bölgesinde ve dünyadaki önemini daha da artırırken risk ve tehditleri de beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda savunma sanayimizin gelişimi ve güçlenmesi, bir ihtiyaçtan ziyade zaruret haline gelmiş durumdadır.
Bu kaotik ortamda yönetenlerin; devletimizin bekası, ülkemizin ve milletimizin güvenliği için çalışmalarını azim ve kararlılıkla sürdürmesi en büyük ödevidir. Hudutlarımızın güvenliğinin sağlanmasından terörle mücadeleye, Mavi Vatan ve topraklarımızdaki hak ve menfaatlerimizin korunmasından yaklaşan bölgesel savaşlara kadar tüm alanlarda gerekli tedbirlerin alınması elzemdir.
Devleti yönetenler kadar bu topraklarda yaşayanların da bu anlamda sorumlulukları vardır. Aklıselim hiç kimse elbette savaş yaşansın istemez. Savaşın önlenmesi, vuku bulmasından daha değerlidir. Bu kapsamda da “CAYDIRICI” olmak için askeri anlamda güçlü olmalıyız.
Daha önceden de olduğu gibi Anadolu halkı gerektiğinde tüm varlığını devleti için feda eder. Nasıl ki Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde ordunun ihtiyaçları karşılamak için M. Kemal tarafından Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler ya da Ulusal Vergiler- 7 Ağustos 1921) emirleri yayınlanmış ve halka gidilmişse; lüzum görüldüğünde devlet yine halkına gidecektir.
Bugün eğer savaş riski yakın ve büyük ölçüde mevcutsa, bizlerin de vatansever duygularla, İstiklal Marşı ruhuyla hareket etmemiz gerekmektedir. Bu tipte istenilen destek/katkı miktarları, yoksul halktan ziyade daha çok orta ve üst gelir grubunu içine alacak şekilde planlaması, kamuoyunda daha az tartışmaya neden olacaktır. 2025 yılında tekrar gündeme gelecek olan bu destek paketinde bu unsura dikkat edilmesi önerimdir.