Sevgili dostlar, bugün yazımıza Preveze’den girecek oradan DOĞU AKDENİZ uzanıp KIBRIS’TA noktalayacağız.

27 Eylül günü, 486’ncı yıl dönümü dolayısıyla Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde Preveze Deniz Zaferini kutlama ve Kaptanıderya Barbaros Hayrettin Paşa’yı anma etkinlikleri yapıldı. Bu kapsamda TCG Anadolu ve 15 savaş gemisi İstanbul Boğaz geçişini icra etti.

Preveze Deniz Savaşı ile Hıristiyan Dünyası Akdeniz'deki hâkimiyetini kesin olarak kaybettiği bir savaş olmuştur. Preveze, Hıristiyan Devletler için olduğu kadar Osmanlı Devleti denizciliği için de bir dönüm noktası oldu kesindir. O zaman kadar esas olarak bir kara imparatorluğu olan Osmanlılar, denizci kimliğiyle artık tarihte sahne alacak ve deniz kanunlarını kendisi yazacaktır.

Bu vesileyle şahsım olarak ben de bu zaferde katkısı olan tüm isimleri ve Kaptanıderya Barbaros Hayrettin Paşa’yı rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.

Mavi vatandan Hayrettin Paşa’nın sildiği Haçlılar, bugün cüret edip tekrar Akdeniz’e demir atmış durumdalar. Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de yeniden sular ısınıyor. Özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tahrikleri ve Emperyalistlerin desteği Türkiye’nin itirazlarına ve haklı tepkilerine sebep oluyor.

Neler oldu, oluyor kısaca bir bakalım.

İsrail’in Gazze başlattığı 7 Ekim 2023 tarihinden önceye gideceğim. Çünkü 7 Ekim ve sonrasında yaşanacaklar KİRLİ MASALARDA detaylıca çalışılmış ve operasyon başlatılmıştı. Plan ve hedef belliydi. Kesinlikle “Hamas” hedef değildi, Hamas ve Hizbullah hedefe gidilen yolda kullanılan bir araçtı.

Peki, hedefte kim vardı?

Haçlıların hedefinde TÜRKİYE vardı!

ABD, 2 yıl önce Eylül ayında Güney Kıbrıs’a yönelik olan silah ambargosunu kaldırarak Doğu Akdeniz denkleminde Türkiye’ye kaşın kilit bir hamle başlatıyordu. ABD’de Ege’de Askeri üsler kurarak ve Yunanistan’la savunma işbirliği anlaşmaları yaparak zaten soru işaretleriyle dikkatleri üzerine çektiği dönemde bu kez de Doğu Akdeniz’de varlık gösterme başlıyor olması pek hayra alamet değildir.

2 yıldır Rum tarafında büyük bir hazırlık yapıldığını takip edenler biliyordur.

Rum Savunma Bakanlığı bütçesinde sadece silahlanmaya:

·         2021’de 143 milyon Euro,

·         2022’de 200 milyon Euro

·         2023’de 253 milyon Euro

·         2024’de ise 553 milyon Euro önerildi ancak şuanda kullanan bu rakamın 300 milyona ulaştığı tahmin edilmekte.

Rum tarafının insansız hava araçları ve saldırı helikopterleri dâhil pek çok silah satın almış durumda.  Amerika Birleşik Devletleri’nin Rum tarafına 30 yıllık silah satış ambargosunu kaldırması ile Rum tarafı silah ve savunma bütçesini yıldan yıla artarak devam ettiğin görmekteyiz. Ayrıca Rum tarafının ortak askeri tatbikatlarını yazmıyorum bile…

Bu gelişmeler sadece Kıbrıs Türk Halkına açık bir tehdit değildir. Beraberinde ana vatan TÜRKİYE ’ye de meydan okumadır.

Devam edelim.

2 yıldır ABD’nin Güney Kıbrıs yönetimine silah ve lojistik desteği tüm hızıyla devam ediyor. Ankara zaman zaman bu adımların hukuksuzluğuna atıf yaparak, itiraz ediyor olsa da pek karşılık bulmuyor.

Ada’da silahlanma hız kesmeden devam ederken, beklenmedik (?) bir anda bir yıl sonra İsrail ile Hamas arasında savaş patlak veriyor… Daha sonrasını zaten hepimiz biliyoruz.

Hamas bahanesiyle İsrail’e destek adına ABD başta olmak üzere Birleşik Krallık dâhil tüm HAÇLI birliği bir anda Doğu Akdeniz’e hücum etmeye başladı. İngiliz Kraliyeti Donanması'na ait olan amfibi hücum gemilerinin Güney Kıbrıs’a demir attığı hatta görgü tanıklarının ifadelerine göre farklı ülkelere ait denizaltılar da gözlemlendiği, ABD’ye ait savaş gemileri, en büyük uçak gemisi vs. tüm küresel aktörler şuan yanı başımızdalar ve bir şeyler planlamaktalar.

Kıbrıs Rum kesiminin silahlandığı ve Akdeniz’de gerilimin tırmandığı günlerden geçerken, Türkiye için yeni tehlikeler de yaşanmıyor değil.

Geçtiğimiz hafta ,ABD ile Güney Kıbrıs arasında uluslararası güvenlik endişelerine karşı "İkili Savunma İşbirliği Yol Haritası" anlaşması imzalandı. Pentagon'un "Avrupa ve Doğu Akdeniz'in istikrar ve güvenliği için önemli" diyerek duyurduğu anlaşma ne anlama geliyor?

Birkaç yıldır zaten Kıbrıs Türk Halkını tehdit eden gelişmelere ek olarak atılan bu adım aynı zamanda Türkiye’nin de reaksiyonunu ölçeme/görme adına zemin yoklamadır.

Bu ABD- Kıbrıs Rum ikili anlaşması bölgede güvenliği ve barışı bozabilecek sonuçlara neden olabilir.  Deniz yetki alanını bozar ve bölgede huzursuzluğa neden olur. Böyle bir durumda gerek Kuzey Kıbrıs gerekse Türkiye sıcak çatışma dâhil bütün tedbirleri almaya zorlayabilir.

Durum ciddi! İsrail bir yandan, ABD güdümündeki Kıbrıs Rumları ve Yunanistan diğer yandan barış iklimini bozuyorlar. Ortadoğu’da savaşı genişletme çabaları içerisinde olan İsrail’in pervasızca hareketleri şuan bile devam ediyor. Bu yazıyı yazmak için klavyenin başına geçtiğim anlarda; İsrail'in Beyrut'ta Hizbullah komuta merkezine yönelik gerçekleştirdiği saldırı haberleri “son dakika” olarak ajanslar tarafından servis ediliyor.

İsrail durmayacak! Siyonistlerle Haçlıların organize olduğu bu savaş kısa zamanda da duracağa benzemiyor. Savaş yayılıyor. Önce Gazze yerle bir edildi, kimse bu canileri durduramadı. Şimdi ise Lübnan’a sıra geldiğini görüyoruz. Eğer durdurulamaz ise sonraki hedefin TÜRKİYE olacağı konusunda hiç şüphem yok.

Aslında cevabını bildiğiniz bir soru sormak istiyorum. Doğu Akdeniz’deki ve Kıbrıs Rum kesimindeki silahlanma, savunma işbirliği anlaşmaları ve savaş filoları sadece Hamas/Hizbullah için midir?

-EVET, Türkiye içindir. Bir ittifak kurulmuş ve bizler için tehlike geliyorum diyor. Yılardır süren bir hazırlığın son aşamalarına geldiler. Planları tıkır tıkır işliyor. Türkiye dışında kimsenin de olanlara yüksek sesle itiraz ettiğini görmüyoruz. Eğer “İran’da var” diyecekseniz bu iddianızı reddediyorum. İRAN’nın bölgedeki rakibi İsrail değil Türkiye’dir. Türkiye’ye karşın oluşturulan ittifakın içerinde İran’da vardır.

Ankara, bu tehdidin farkında ve bu kapsamda hazırlıklarını sürdürüyor. Örneğin tasarruf tedbirleri kapsamında bir nevi “savaş ekonomisi”ne geçilmiş durumda. Savunma için bütçemiz arttırılırken diğer alanlarda kamu tasarrufu üst düzeyde. Ayrıca nisan ayında Türkiye, ‘Avrupa Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması’ndan çekildi ve mayıs ayında ise Cumhurbaşkanına verilen "seferberlik ilanı yetkisi"ne ilişkin ayrıntılar, yönetmelikle güncellendi. Burada ayrıntılı yazamayacağım adımlar da mevcut.

Onların planları varsa bizim de elbette bir planımız ve hazırlığımız mevcut! Ancak asıl istenilen, meselelerin sıcak savaşa dönüşmeden diplomasi ve barışçıl yollarla ateşin söndürülmesidir.