Batı, neredeyse 200 yıldır küresel güç üzerindeki hakimiyetini korudu. Batı’nın yenilikçiliği, kalkınma, teknoloji, enerji, kültür, ticaret ve güvenlik konularındaki istikrarlı üretim ve başarısı, dünyanın geri kalanına örnek olmuştu. Ancak Batı ülkeleri, kendi ülkelerinde sağladıkları refahı vitrin olarak kullanıp aynı refah ortamını taşımayı taahhüt ederek girdikleri tüm topraklarda, aksine mevcut refahı da bozdu, ülkeleri istikrarsız, güvensiz, yaşanmaz bir hale getirdi. Batı’nın sömürgeciliğini birçok ülke, ayağına pranga takıldıktan sonra fark edebildi.
Dünya çapında en büyük güce sahip olan Batı ülkeleri, güvenliği ve refahı sağlayacak gücü elinde bulundurmasına rağmen tarih boyunca bu gücü kötüye kullandı; kendini daha da zengin ve güçlü kılmak, kendisine hizmet etmeyen ülkeleri ise köleleştirmek için değerlendirdi.
Batı’nın ülkelere sunduğu kalkınma yardımlarının arka planında, o ülkenin kalkınması dışında her türlü amaç vardı. Batı’nın sosyal sorunları ekonomik kalkınmanın üstünde tuttuğu yalanı, Gazze meselesiyle birlikte tamamen ifşa olmuş oldu. Artık tüm dünya Batı’nın kendini beğenmişliğini, insan hakları konusunda çifte standart uyguladığını gördü. Batı’nın, Orta Doğu ve Asya’da yeniden güvenilir ortak statüsünü kazanabilmesinin tek yolu, çifte standartlı uygulamalar yerine küreselleşmeyi benimsemesi gerekiyor ancak onlarca yıldır yaşananlara bakıldığında bunu başaramayacakları ortadadır.
Kültür ve medeniyeti Orta Doğu başta olmak üzere dünyanın geri kalanına taşıdığına inandığımız Batı ülkelerinde, medeniyetin esamesinin okunmadığını tüm dünya anladı. Filistin’de, dünyanın gözünün önünde soykırım suçu işleyen İsrail’in, kendini savunma hakkı olduğunu söyleyerek arkasında duran ve sivillerin bombalanmasına savaş suçu olmasına rağmen ses çıkarmayan Batı ülkeleri, söz konusu Ukrayna olduğunda Rusya’ya dört koldan baskı uygulamış, her türlü kınamayı yapmıştı. Gazze meselesinde ise tabir-i caizse üç maymunu oynayan Batı, çifte standartlı hukuk anlayışıyla dünya kamuoyunda güven kaybetti. Batı’nın, özgürlük, adalet ve hukuk konusunda hiçbir zaman tarafsız olmadığını, olmayacağını tüm dünya anlamış oldu.
Dünyanın en üstün askeri kapasitesine sahip olan ABD, beceriksiz siyasi kararları yüzünden dünyanın tüm ülkeleri için güvenilir olmayan ortak olarak anılıyor. ABD, kendi iç krizi ile mücadele ederken başka kıtalarda kendisine karşı kutuplaşan ülkelerin sayısı da artıyor. Batılı politika yapıcı elitlerin, Orta Doğu ve Asya ülkelerine karşı uyguladıkları küçümseyici, kibirli ve baskıcı tutum, bu bölgedeki devletlerin gelişimlerine önem vermelerini, sanayileşmede hızlanmalarını ve güç birliği yapmalarını sağladı. Özellikle Orta Doğu ve Asya ülkelerinin gelişmesi ve bölgedeki diğer gelişen devletler ve Rusya ile ittifak kurmaları, soğuk savaş zihniyetini üzerinden atamamış Batı’ya tepkilerini kolayca ortaya koymalarını sağladı. Başta kibirli bir ittifak gibi görünseler de küreselleşme hedefinde istikrarlı ilerleyişi sayesinde Küresel Güney ülkeleri, dünyaya Batı’dan daha sempatik görünmeye başladı. Uluslararası ilişkiler açısından da büyük önem taşıyan Küresel Güney, Batı ülkeleri için en büyük rakip haline geldi.
Türkiye ise yıllardır Batı hegemonyasından bunalmış, kendi gücünü kazanmış ve gelişmeye devam eden ülkeler ile sağlam ilişkiler kurarak gücüne güç katıyor. Türkiye ve Küresel Güney’in diplomatik adımları Batı’yı rahatsız etse de gücün, jeopolitik olarak yer değiştirmesini engelleyemiyor.
Tüm bu bilgilerin ışığında Türkiye, küresel olarak barış yanlısı ve savaşan ülkelere sürekli barışı tavsiye ederek kendine taraflar arasında çok önemli bir rol biçmiştir. Türkiye'nin bu rolü hem barış açısından hem de Türkiye’nin güvenliği açısından tüm dünyaya örnek teşkil ediyor. Barışın bu kadar önemli olduğu bir ortamda savaşmak yerine barışı tavsiye etmek hem onurlu hem de doğru bir davranış durumudur. Batı'nın kendini tarih boyunca barış yanlısı gibi göstererek aslında savaşı körükleyen tutumunun yanında, gerçek manada barışın yanlısı olmak tüm dünyanın bu denli krizlerle boğuştuğu bir dönemde gösterilebilecek en iyi örnek siyaset biçimi olarak nitelendirilebilir. Bu duruşu sergileyen örnek ülke ise Türkiye’dir.
Orta Doğu’daki her ülke, her vilayet, her ilçe ancak Türk bayrağı dikilirse huzura ulaşabilir. Orta Doğu toprakları, Osmanlı Devleti himayesinden çıktığı günden beri bölgede sorun, huzursuzluk ve yıkım hiç bitmedi. Filistin, İsrail’i yıkıp oradaki toprakların tamamına hâkim olsa dahi huzur bulamayacaklar. Aynı şekilde Esad Rejimi, Suriye’nin tamamını alsa da Suriye halkı için huzur sağlayamayacaktır. Bu topraklar ne zaman Türkiye’nin himayesinde girerse o zaman huzura erecektir. Aksi halde ne savaşlar bitecek ne de kan duracaktır. Bunu bölgede yaşayan Arap halkın çoğunluğu bilir.
Türkiye, kısa vadede bu hedefine ulaşmak için somut adımlar atacaktır. Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesi bu adımlardan biridir. Büyük güçlerle rekabet edebilmenin tek yolu, dünyanın geri kalanının desteğidir. Türkiye’nin Orta Doğu’da akan kanı ve şiddeti durdurmaya başlaması, bu desteğin Türkiye tarafına geçmesini sağlayabilir.