Dünya’nın bütün ülkelerine ticarî, kültürel, insanî gayelerle gidip oralardaki insanlara derdini anlatmak zorunda kalan insanlara acaba zorlanmayacakları, zevkle çalışacakları fıtrî yöntemlerle dil öğretilemez mi? İşte uygulayıp mükemmel sonuç elde ettiğimiz metodun ayrıntıları:

​ Dil öğrenimi, dünyanın en kolay ama en uzun süreli işidir. Fazla akıllı olmayanlar bile özel bir ders almadan dillerini rahatlıkla öğrenebildikleri hâlde fizik, matematik.. için öğretmene ve belirli bir zekâya ihtiyaç vardır. Ümmi bir insanla, profesörün yüzme veya araba kullanma becerisi arasındaki fark, hangisinin daha çok pratik yaptığına bağlıdır. O hâlde dil öğrenimi için gereken sürekli pratik yapılabilecek böyle bir ortam olmadığına göre, suni bir ortam oluşturulabilir. Denizin olmadığı yerde akvaryum kurmak..gibi.

​ Dilin konuşulduğu yabancı ülkede yaşayarak eğitim %100’lük başarı sağlamasına rağmen herkesin yararlanabileceği bir metot değildir. %85’lik başarı sağlayan görerek, duyarak eğitimin bir parçası sayılan dil kursları haftada 10 saatle sınırlıdır. Televizyon ve bilgisayar programlarından günün kaç saatinde yararlanabiliriz. O hâlde oluşturacağımız ortamın pratik ve herkesçe yararlanılabilir olması gerekir. O zaman ortalama başarı %50 de olsa ömür boyu istifade edilebilecek kendi kendine çalışma sistemi, diğer bütün yöntemlerden daha gerçekçi, onları da tamamlayıcı bir metottur. Zira, devamlı yürüyen, az koşup duranı her zaman geçer.

​ ’’80 saatte İngilizce’’ iddiaları aldatmacadan ibarettir. Ancak başlangıç seviyesinde bir şeyler verilebilir. ‘’Yaşam Boyu Eğitim’’in en etkili neticesi dil eğitiminde görülür. Her yaştaki insanın kendi lisanını bir ömür boyu öğrenmeye devam edip sürekli kendisini geliştirmesi gibi, uygun dökümanlar hazırlandığında, iletişimin bütün imkânlarından âzami derecede yararlanarak okuma, işitme, seyretme ve yaşama yoluyla kendi kendimize lisan öğrenebiliriz.

​ Dil öğrenimi mümkün oldukça erken yaşlarda başlamalı. ‘’Atlanta Eğitim Araştırmaları Vakfı’’ dilin en rahat öğrenileceği yaşların 0-7 yaş arası olduğunu söylüyor. 6 yaşını geçtikten sonra başlanılan dil öğreniminde aksan oluşuyor ve öğrenme hızı gittikçe yavaşlıyor. Halbuki doğumdan başlayarak ayrı dilleri konuşan 4 mürebbiyenin yetiştirdiği ve 4 ayrı dili konuşan mahallelerde günlerini geçiren bir çocuk 4 dili aynı seviyede öğrenebiliyor. O hâlde oyalayarak boşa harcadığımız çocuklarımızın bu altın çağlarını dil öğrenimiyle değerlendirebiliriz. Ana okullarında istihdam edilecek birkaç yabancı mürebbiye 5-6 yaşlarındaki çocuklarla gün boyu ilgilenerek zorlama olmadan onlara dillerini öğretmiş olacaklardır. Dikkat edilirse Peygamber Efendimiz (sav)’in sütannesi Halime-i Sâdiye’nin kabilesi Arapça’yı en fasih konuşan kabile idi. Efendimiz de fıtrî şekilde fasih Arapça’yı öğrenmiş oldu. Mümkün olduğu kadar istihdam edilecek mürebbiyelerin kendi lisanını iyi derecede bilen, bulunduğu ülkenin lisanının fasih şekilde konuşulduğu bölgesinde yetişmiş, çocuklarla diyaloğu çok iyi olan konuşkan bayanlardan şeçilmesi gerekir. İki yıllık ana okulu eğitiminde temelini vereceğimiz dili, ilkokul birinci sınıftan itibaren haftada 10 saatle devam ettireceğimiz için tâ üniversiteye kadar bu özel çalışmaların süreceği birbirine bağlı okulların açılması gerekir. Daha lise mezunu olduklarında simultane tercüme yapabilecek seviyeye gelen bu insanlar, iş bulmada, kendi düşünce dünyalarını yabancı ülkelerde ifade etmede hiç zorlanmayacaklardır. Hele doktora için yabancı ülke tercihi yapmayı düşünenlerin âileleri, yabancı dil ağırlıklı özel eğitim tercihlerinde katlanacakları fedakârlığı kat kat geri alacaklarına inandıkları için külfet olarak görmeyeceklerdir.

​ Dil öğreniminde süreklilik esastır. Peygamberimiz’in ilim ve ibadette tavsiye ettiği az da olsa sürekliliği dil öğreniminde mutlaka uygulamamız gerekir. ’’ Taşı delen suyun ağırlığı değil damlaların sürekliliğidir’’ sözünde anlatıldığı gibi, dağ gibi görünen bu mesele küçük parçalara bölündüğünde kum gibi ufalacaktır. Yorgun düştüğümüz günün sonunda ders çalışma metoduyla sınırlı kalan dil öğrenimi başarı şansımızı azaltacaktır. Günün bütün anlarına yayılan, aynı anda uzun süreli çalışma yerine kısa aralıklarla azar azar çalışma tavsiye edilen metottur.

​ Bilgiyi hafızaya almanın çeşitli yolları vardır. Bunlardan biri tekrar. Yapılan araştırmalarda ilk defa karşılaşılan yabancı bir kelime hiç ara vermeden 68 tekrar, belirli aralıklarla 38 tekrardan sonra hafızaya kaydedildiği tespit edilmiştir. Yine araştırmalar insanların öğrendiklerinin yüzde 80’ini 24 saat içinde unuttuklarını, üniversite mezunu bir gencin, sahip olduğu meslekî bilgiden yüzde 10’unu 1 yıl içinde kaybettiğini ortaya koymuştur. Bütün bu veriler eğitimde tekrarın önemini vurgulamaktadır.

​ Dil kurslarının insanı motive etmesi, öğrenimi hızlandırması, ortak çalışma ortamı oluşturması..gibi çok faydaları vardır. Ancak haftada 10 saat gidilen kurslarda öğrenilenler yeterli değildir. Zaman ve para fakiri insanımız bu kursları birkaç yıl içinde terk etmekte ve ümitsizliğe de düşmektedir. Zaten temel bilgileri okullarda alan insanlara ’’Kendi Kendine Öğrenme - Öğretmensiz Eğitim’’ metodunu kavratmak ‘’Öğrenmeyi Öğrenme’’ neticesini hâsıl edecektir ki asıl üzerinde çalışılması gereken budur.

​ İnsanın en fazla harcadığı zaman dilimi boşa geçen vakitler olduğu düşünülürse o anları değerlendirebileceği uygun dökümanların üretilmesi gerekir. ’’Her an dil’’ sloganıyla araba sürerken, kahvaltı yaparken insan bilgisayardan dil öğrenemez; ama kasetten dil öğrenimine ait dökümanlar dinleyebilir. Otobüste, sınıfta kelime kartlarından ezber yapabilir.

​ Duyu organlarıyla öğrenme arasında bir bağ vardır. ’’Göz ile beyin arasındaki sinir hatları, kulak ile beyin arasındakine göre 20-25 kat daha güçlüdür.’’ O hâlde duyu organlarımızın gücünü yeniden keşfederek öğrenme hızımızı birkaç kat artırmamız mümkün. Ayrıca öğrenimi hızlandırmada hafıza tekniklerinden yararlanabiliriz. Four, fourteen, fourty (4,14,40); six, sixteen, sixty (6,16,60) benzerlerini kendimiz kolaylıkla kurabiliriz.

​ Bilgilerin sistematize edilmesi, önemlilerine öncelik verilmesi çok önemlidir. Alfabe yerine Üniversite’de okutulan bir kitap çocuğa ne kadar yararlı olabilir? Bilindiği hâlde tekrar tekrar gündeme gelen bilgiler zaman kaybına sebep olmaz mı? Bu konuda İngilizce öğrenenler şanslı sayılabilirler. Batı’da 300 yıllık mazisi olan köklü kuruluşlar İngilizce’ye ait ilk etapta en önemli 2000, ikinci etapta 5000 kelimeyi tespit etmişler; bunları, benzer ve zıt mânâlarını, sadece fiil değil isim ve sıfat hâllerini de örnek cümleler ve şekillerle bizlere öğretmeye çalışmaktalar. Yani bulguru bulgur olarak değil, çiğ köfte, kısır, pilav olarak sunmaktalar.Her kelimeye kaç mânâ yüklendiğinin anlatıldığı lûgatların yanında, her mânâya kaç kelime tekabül ettiğini nüanslarıyla göstererek bu konuda maharetlerini sergilemişlerdir. Ayrıca günlük hayatta sıklıkla kullandığımız cümleleri de ‘’Kalıp Cümleler’’e dönüştürerek onların ezberlenmesinin benzerlerini kurmada kolaylık sağlayacağını belirtmişlerdir. Bu kelime ve cümleler Türkçeleriyle birlikte kasetlere kaydedilerek boş zamanlarımızda dinlediğimizde çabuk ezberleme ve doğru telaffuz etme kolaylığı sağlanabilir.

​ Yaşayarak eğitim %100, okuyarak, duyarak, görerek eğitim %85, okuyarak, duyarak eğitim %30, sadece duyarak veya okuyarak eğitim %20 civarında başarı sağladığı düşünülürse mümkün oldukça o dilin yaşandığı ortamı oluşturmak gerekir. Amerikalılar Rusya’da vazifelendirecekleri şahısları yetiştirmek için ‘’Küçük Rusya’’ adı verilen kampları kurmuşlardır. Bu kamplarda İngilizce konuşmak yasaklanarak ok işaretlerine kadar Rusça ibareler kullanılmıştır. Günümüzde bilhassa İngilizce’ye karşı yoğun bir alâka duyulduğu için insanlar akın akın yurt dışına, bilhassa Londra’ya dil öğrenmeye gitmektedirler. Londra’da binlerce âile öğrencilere evlerini kiralayarak bu işten para kazanmakta, aynı zamanda kültürel etkileşim de olmaktadır. Bu oldukça pahalı ve bazı yönleriyle sakıncalı bir metot olduğu için ülkemizde ‘’Küçük İngiltere’’leri oluşturmak daha pratik olacaktır. Ayrıca, ülkemizde İngilizce’nin temel bilgilerini öğrenmeden yurt dışına gitmenin ve orada Türklerle birlikte kalmanın başarıyı oldukça azaltacağını da hesaba katmalıyız. İngilizlerin yabancılara dil öğretmek için çırpındıklarını, isteyen herkesle muhabbet ettiklerini zannetmek safdillik olur. İngiltere’de kafelerde bazı yaşlı insanlar bu işi para karşılığı yapmakta, eski askerlik hâtıralarını anlatarak pratik yaptırmaktalar. Anca İngiliz âilenin yanında kalmak ve kursa gitmek dil öğrenimine hız kazandırmaktadır. Halbuki oradaki kursların aynısı burada da var ve daha ucuz. Öyleyse belirli düzeyden sonra oraya pekiştirmeye gitmek daha yararlı olacaktır. Abant, Uludağ..gibi yerlerde açılacak dil kampları insanların hem hoşça vakit geçirmelerini, hem de dil öğrenmelerini sağlayacaktır.

​ Elhâsıl, İngilizcenin öğrenimi de mümkün oldukça Türkçeyi öğrendiğimiz usûlde olduğu ölçüde kolay ve uygulanabilir olduğu için önce bu metodun pratik dökümanları hazırlanmalı, öğretim metotlarına insanlar âşina hâle getirilmeli ve daha sonra da kolayca iskeleti oluşturulan bu binanın içi yavaş yavaş tefriş edilmeli. Unutulmamalı ki insanlar gün boyu kendi dillerini öğrenip geliştirmeye devam ediyorlar. Demek ki bu iş de nefes alma kolaylığına yaklaştırıldığında başarı şansımız artacaktır.