Oysa bu çok yanlış bir düşünce. Bu yanlış düşüncede olan kişiler
senelerce insanlara bilimsel çalışmaların Allah’ın varlığını kabul
etmekle bağdaşmayacağını telkin ettiler. Sanki Allah’a inanmak
bilime karşı gelmekmiş gibi lanse ettiler. Oysa gerçek hiç de böyle
değil.
Aksine bilim her dalıyla Allah’ın varlığını ispat eder. İnsan
vücuduna baktığınızda binlerce mucizeyle karşılaşırsınız. Maddenin
en küçük parçası olan atomdan, içerisinde milyarlarca yıldızı
barındıran galaksilere kadar her şey muazzam detaylarla doludur.
Yeryüzündeki hayvanları, bitkileri, göklerdeki düzeni, deniz
altındaki muhteşem alemi, hatta tek bir sinekteki özellikleri bile
incelediğimizde hepsinin olağanüstü sistemlerle yaratılmış
olduklarını görürüz.
Bütün bu muhteşemliklere karşı olan bir teori var ki, o
yeryüzündeki tüm canlıların, sistemlerin tesadüfen, rastgele
değişikliklerle oluştuğunu öne sürer… Bildiğiniz gibi bu teori
evrim teorisidir. Evrim teorisi bilimsel olmak bir yana 150 yıldır
sadece Allah inancını ortadan kaldırmak için kullanılan ideolojik
bir düşüncedir. Darwin’in evrim teorisini ortaya atmasıyla birlikte
materyalist dünya görüşüne sahip kişiler bu teoriyi dine karşı bir
alternatif olarak gördüler ve bu nedenle var güçleriyle savunmaya
başladılar.
İngiliz araştırmacılar Michael Baigent, Richard Leigh ve Henry
Lincoln evrim teorisinin dine bir alternatif olarak hizmet
ettiğini, şu sözlerle dile getiriyorlar:
Darwin'den bir buçuk yüzyıl önce, bilim dinden ayrı değildi; aksine
onun bir parçasıydı ve nihai amacı da ona hizmet etmekti... Ama
Darwin'in zamanındaki bilim, o zamana dek taşımakta olduğu bu
anlamdan koparıldı ve kendisini dine karşı mutlak bir rakip ve
alternatif bir anlam olarak tanımladı. Artık insanlık, bu ikisi
arasında bir seçim yapmaya zorlanacaktı.( Michael Baigent, Richard
Leigh, Henry Lincoln, The Messianic Legacy, Gorgi Books, London:
1991, s. 177-178.)
Evrim teorisi materyalist bilim adamları tarafından en çok
savunulan teori oldu. Bir çok evrimci de evrimi savunma
nedenlerinin delillere dayalı olmasından değil, sırf ideolojik
olduğu için savunduklarını itiraf ediyorlar. Evrimci D.M.S Watson,
kendisinin ve diğer meslektaşlarının neden evrimi savunduklarını şu
sözlerle açıklıyor:
Evrim teorisinin yaygın kabul gören bir teori olmasının nedeni, bu
teoriyi ispatlayacak yeterli delilin var olması değil, ancak diğer
alternatifin yani doğaüstü yaratılışın tümüyle kabul edilemez
olmasıdır.( D.M.S. Watson, "Adaptation", Nature, sayı 124, s.
233.)
Gördüğümüz gibi sırf yaratılışı kabul etmemek için birçok insan bir
tek delili bile olmayan hatta aksine milyonlarca delille geçersiz
olduğu ispatlanmış bir teoriyi savunmayı tercih ediyor. Bu
örneklerden de çok net anlayacağımız gibi bu kişiler aslında bilimi
değil, materyalist düşünceyi savunuyorlar. Bilimi de bu felsefeye
uydurabilmek için birçok çarpıtmalar yapıyorlar. Allah’ın
yaratışındaki mucizeleri gördükleri zaman da susmayı veya çıkan
sonuçları mantıksız fikirlerle evrime uyarlamayı tercih
ediyorlar.
Amerikalı biyokimyacı Prof. Michael J. Behe, materyalist bakış
açısını savunmayan, bir Yaratıcının varlığını hiç tereddüt etmeden
kabul eden bir bilim adamı. Canlılardaki "tasarımın", yani
yaratılışın varlığını kabul etmeme konusunda direnen bilim
adamlarını 1996 yılında yayınladığı “Darwin's Black Box: The
Biochemical Challange to Evolution” (Darwin'in Kara Kutusu: Evrime
Karşı Biyokimyasal Zafer) adlı kitabında şu sözlerle anlatıyor:
Son kırk yıl içinde, modern biyokimya, hücrenin sırlarının önemli
bir bölümünü ortaya çıkardı. On binlerce insan, bu sırları bulmak
için yaşamlarını laboratuvarlardaki uzun çalışmalara adadılar...
Hücreyi araştırmak için gerçekleştirilen tüm bu çabalar, çok açık
bir biçimde, bağıra bağıra, tek bir sonucu veriyordu: "Tasarım!" Bu
sonuç o denli belirgindi ki, bilim tarihindeki en önemli
buluşlardan biri olarak görülmeliydi... Ama aksine, hücrede
keşfedilen kompleks yapı karşısında, utangaç bir sessizlik hakim
oldu... Peki neden? Neden bilim dünyası, keşfettiği büyük gerçeğe
sahip çıkmıyor? Çünkü, bilinçli bir tasarımı kabul etmek, ister
istemez Allah'ın varlığını kabul ettirmeyi çağrıştırıyor
onlara.
Bir hücreden, devasa büyüklükteki dağlara kadar Allah
yarattıklarında bizlere büyüklüğünü ve yüceliğini gösterir. Allah
bizlere büyüklüğünü göstermek için de bilimi vesile eder. Bilimi,
bilimdeki her detayı da yaratan Allah’tır. Bilim kainatta mükemmel
bir denge olduğunu ve hiçbir şeyin tesadüfen oluşamayacağını
ispatlar. Fakat evrimciler bilimin keşfettiği yaratılış delillerini
kasıtlı olarak görmezden gelirler. Asıl bilimsel olmayan da
budur.
Örneğin Kuran’dan evrenin yoktan var edildiğini öğreniriz. Bilim
ise bu gerçeğin kanıtlarını bulur. Din bize kainattaki tüm
varlıkların Allah tarafından yaratıldığını öğretir, bilim de bu
gerçeğin delillerini ortaya koyar. Allah 1400 sene önce Kuran’da
bize insanın yaratılışını aşama aşama tüm detaylarıyla
bildirmiştir. Bilim ise insanın yaratılış detaylarını ancak son 50
yılda bizlere sunabildi. Allah Kuran’da bize gökyüzünün yedi kat
olduğunu bildirmiştir. Bu bilgi ancak 20. Yüzyıldaki teknoloji
sayesinde tespit edilebildi. Allah Kuran’da yağmurun oluşumunu
safha safha bizlere tarif etmiştir. Bu bilgi de henüz 20. Yüzyılda
bilim tarafından ortaya konabildi.
Rabbimiz Kuran’da birçok ayette yarattıkları üzerinde düşünmemizi
ve bunları araştırmamızı ister. Gördükleri üzerine düşünen ve
araştıran her insan Allah’ın üstün aklını ve ilmini tanımaya
başlar. Bu konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:
Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu
nasıl süsledik?
Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda
sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her
çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen'
her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten
mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla
bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş
tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. (Kaf Suresi, 6-10)
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök
yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir
'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü)
çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık)
görüyor musun?(Mülk Suresi, 3)
İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? (Tarık Suresi, 5)
Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi?
Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi?
(Gaşiye Suresi, 17-20)
Ayetlerden de gördüğümüz gibi Allah insanları dağlar, bitkiler,
gökler, hayvanlar, doğa olayları, insanın yaratılışı ve daha birçok
konu ile ilgili düşünmeye çağırır. Tüm bunları araştırmanın ve
öğrenmenin yolu da bilimdir.
Vicdanlı ve samimi düşünen bir insan yeryüzündeki hiç bir şeyin
tesadüfen olamayacağını bilir, Allah’ın varlığının delillerini
baktığı her yerde rahatlıkla görebilir. Vicdanıyla düşünen bir
bilim adamı da, Allah’ın varlığının delillerine çok yakından şahit
olduğu için, Allah’a olan inancı tam olur.
Sonuç olarak bilim, bazı materyalist bilim insanlarının
savunduklarının aksine, anti-ateist, anti Darwinisttir.