Dünyada yaşam başladığından beri üzerinde yaşayan her medeniyetin, imparatorluğun veya topluluğun bir ömrü oldu.

Dünyada yaşam başladığından beri üzerinde yaşayan her medeniyetin, imparatorluğun veya topluluğun bir ömrü oldu. İnsan ve diğer canlılar gibi devletlerin de bir ömrü vardır. Bu ömrün süresi dolduğu zaman yok olmaktan kaçamazlar. İlk insandan beri böyledir, dünyanın ömrünün sonuna kadar da sistem aynı şekilde işlemeye devam edecektir.

Doğduğumuz coğrafya, sınandığımız merkezlerdir. Müslüman olarak bizler bu dünyanın imtihan yeri olduğuna iman ettik. Dolayısıyla bir Müslüman doğduğu toprağın, ülkesinin yer altı kaynaklarının, sınır komşularının, sahip olduğu ekonomik ve sosyolojik tüm koşulların bu sınanmanın bir aracı olduğunu bilir. Müslüman olmayan toplumlar sahip oldukları tüm imkanları dünyada kaos yaratmak için kullanırken Müslümanlar barış ve refahı sağlamanın aracı olarak değerlendirirler. Son cümleden de anlaşılacağı üzere şu an dünya üzerinde gerçekten Müslüman olan ülke bulunmamaktadır. Bize Müslüman ülke olarak gösterilen çoğu ülkenin uzaktan yakından İslam ile alakası bulunmamaktadır. Zira İslam'la örtüşmeyen eylemleri ile bunu defalarca kanıtlamışlardır ancak bu konuya şimdi girmeyeceğim.

Nasıl ki Allah, İblis'i insanlığın en büyük düşmanı ve sınavı olarak dünyaya gönderdi, ona kıyamete kadar izin verdi, insanlar arasında şeytan olmayı seçenlere de aynı şekilde izin veriyor. İblis insana fısıldamak dışında hiçbir müdahalede bulunamıyor. Onun fısıltılarını sevenler, kendi özgür iradesi ile İblis'in izinden gidiyor. Allah'ın, En'am Suresi 112. ayette 'شَيَاطٖينَ الْاِنْسِ' (şeytanlaşmış insan) ifadesi ile tarif ettiği bu insanlar, şeytanın yeryüzündeki gölgesi olarak onun talimatlarını yerine getiriyor. Allah'ın bu tarifine uyan insanlar, şeytanın bedene bürünmüş hali olarak yeryüzünde her türlü kötülüğü yaparak insanlar arasında fitne ve kaos görev edinmişlerdir.

Bu insanların seçimi, kötülükten yana olmasına rağmen Yaratıcı tarafından engellenmemektedir. Zira Allah, kurduğu kusursuz sisteme kolay kolay müdahale etmemektedir. Kötülüğe, zulme, fitneye karşı müdahaleyi de yine insandan beklemektedir.

Son günlerde gündem yeniden İsrail- Filistin olduğundan yine buradan örnek verelim. İsrail'in de bir ömrü var ve bu süresi dolana kadar yok olmayacaklar. Zamanı geldiğinde de hiçbir güç onları korumaya yetmeyecek; tarihte yok olup giden nice imparatorluk gibi..

Bize düşen tek şey o süre içerisinde zulme karşı olan, doğruyu her fırsatta anlatmaya çalışan tarafta yer almaya gayret göstermektir. Özellikle bir Müslüman'ın ağzından çıkan en ufak tepki cümlesi, Allah katında çok büyük önem arz etmektedir. Gerçekten inanarak zulme karşı çıkmak, adaletle hükmedip adaletsizliğin karşısında tepki göstermek, düşene el uzatıp ayağa kaldırmayı denemek, insan dahil her türlü canlının hayatına, haklarına değer vermek, her şartta doğru olanı yapmaya özen göstermek hem insan olmanın hem de 'şeytanlaşmış insan'dan farklı olmanın en önemli kurallarındandır.

İsrail-Filistin çatışması devam ederken ABD Kongre Binası'nda toplanan bir grup Yahudi aktivist, Filistin'e destek gösterisi düzenledi. Birçok Müslümanın yapamadığını yaparak Siyonist Yahudilerin haksızlığı durdurması için tepki gösterdiler. Elbette bu İsrail'in umurunda olmayacak ancak onlar taraflarını belli etmeye çalıştılar.

Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, Gazze'ye yönelik saldırılarla ilgili yaptığı açıklamada 'İsrail ile dış ilişkileri askıya almamız gerekiyorsa alırız. Soykırımları desteklemiyoruz.' ifadeleriyle tepki gösterdi. İsrail, bu açıklamaya sessiz kalmadı ve Kolombiya'ya askeri ihracatı durdurdu. Elbette İsrail ve yancıları, tepki gösteren devletler arasında gücünün yettiklerine karşı hoşnutsuzluğunu belli eden eylemlerde bulunacaktır. Caydırıcı politikalarla kendi yanında yer almaya zorlayacaktır. Korku, toplumları yönetmenin en kolay yollarından biridir. ABD ve İsrail bunu onlarca yıldır müthiş biçimde kullanmaktadırlar. Önemli olan 'her şeye rağmen' onların hegemonyasından kurtulmanın bir yolunu aramak, arayanlara destek olmak, yaptıkları haksızlıklara karşı sessiz kalmamaktır.

Hiçbirimiz İsrail'i ve türevlerini yok etmekle mükellef değiliz ama her birimiz onların yaptığı haksızlık ve zulümden rahatsız olduğumuzu dile getirmekle mükellefiz. Sosyal medyada olmasa bile kendi çevremizde gerektiğinde tarafımızı ispat etmek zorundayız. Vahşeti gösteren videoların altına yazılan yorumlarda gördüğümüz gökten ordular bekleyen hayalperest insanlar gibi davranmayı bırakıp elimizden geldiği ölçüde tepkimizi göstermeliyiz. Hiçbir lider, ordusuz hareket edemez. Kurtarıcı beklemek yerine hangi ordunun mensubu olacağımızı belli etmek zorundayız ki o lider öne çıkabilsin. Topluluklar sustuğu zaman liderlerin harekete geçme gücü olmayacaktır. İslam Peygamberi Muhammed Mustafa (sav), bir hadiste durumu şöyle açıklamaktadır:

"Öyle bir zaman gelecek ki, aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi, kafirler sizin üzerinize üşüşecekler."

Sahabe bunun üzerine şu soruyu sorar: 'Ya Resulallah, o zaman sayımız az mı olacak?'

Hz. Peygamber şöyle yanıtlar: 'Hayır, çok olacaksınız ama sizin çokluğunuz su üzerindeki saman çöpünün çokluğu gibi olacak, ağırlığınız olmayacak. Bir de vehm hastalığına yakalanacaksınız."

Sahabeler, vehm hastalığı nedir? diye sorduklarında ise Hz. Peygamber:

"Dünyayı çok seveceksiniz, ahireti unutacaksınız." diye cevap verir.

Bir avuç zalimin dünyayı parmağında oynatmasının nedeni iyilerin susuyor ve korkuyor olmasıdır. Gazze'de, Arakan'da, Suriye'de, Mısır'da onca Müslüman'ın kanı dökülürken sayıca fazla olan Müslüman aleminden dişe dokunur tek tavır ortaya konmamıştır. Sözde İslam'ın temsilcileri, ABD işbirlikçisi petrol zengini Araplar, Türkiye ve İspanya kadar tepki koyamadılar. Bu yüzden İsrail gibi insanlığa zulmedenler kadar onların kucağına masumları bırakanlar da suçludur. Cahil kalan insanlar kadar eğitimi sadece okullarda diploma vermek zanneden yöneticiler de suçludur. En başta güvenilir ve adaletli olmakla, güzel ahlak örneği sergilemekle, faydalı eğitimle yapılması gereken cihadı, kan dökmek, kafa kesmek zannedenler de suçludur.

Gazze'deki katliam sebebiyle tüm dünya ülkeleri İsrail'e tepki göstermez, yaptığının bedelini ödetmez ise bundan sonra daha fazla kan dökülecek demektir, şimdiye kadar olduğu gibi..

Bize düşen sınandığımız süre içerisinde şahsi olarak yaptıklarımızla ilgilenmektir. Süre istemek, hemen olmasını beklemek, olmayınca ümit kesmek, ilahi düzene öfkelenmek haddimize değildir. Ve hiçbir insan, Allah'tan daha merhametli ve sabırlı değildir.

Allah neden zalimleri durdurmuyor, yok etmiyor sorusuna son ve en önemli cevabı, Nahl Suresi 61. ayette yine Allah veriyor:

'Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle hemen sorguya çekecek ve cezasını verecek olsaydı, yeryüzünde canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; fakat onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir.'