Her yıl olduğu gibi, yaz tatilinin ardından adli yılın açılması, yargı dünyasında yeni bir dönemin başladığını müjdeler. Adliye koridorları yeniden kalabalıklaşır, mahkemeler duruşmalarına tekrar başlar ve adaletin terazisi, toplumun vicdanında yeniden yerini bulmaya çalışır. Ancak, bu başlangıç yalnızca bir ritüel veya takvimdeki bir tarih olmaktan çok daha fazlasını ifade eder. Adli tatilin sona ermesiyle birlikte, kanuni süreler yeniden işlemeye başlar; hukukçular, vatandaşlar ve tüm yargı mensupları için yeni bir dönemin kapıları açılır.

Adli tatil, her yıl 20 Temmuz'da başlar ve 31 Ağustos'ta sona erer; toplamda 41 gün süren bu dönemde, yargı süreçleri büyük ölçüde askıya alınır. Tatil süresince, özellikle acil ve ivedilik arz eden işler hariç olmak üzere, mahkemelerdeki duruşmalar ve işlemler durur. Ancak 1 Eylül itibarıyla, adli tatilin sona ermesiyle birlikte, hukuki süreler kaldığı yerden işlemeye başlar ve yargı faaliyetleri tam anlamıyla tekrar faaliyete geçer.

Hukuk ve ceza mahkemelerindeki sürelerin adli tatil nedeniyle uzatılması da yargılamaların seyrini etkileyen önemli bir faktördür. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre, adli tatil sırasında işlemeyen süreler, tatilin sona erdiği 1 Eylül'den itibaren 7 gün uzatılır. Bu düzenleme, taraflara gerekli hazırlıkları yapabilmeleri için ek bir süre tanır ve adil yargılanma hakkının korunmasına hizmet eder. Aynı şekilde, Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında, adli tatil nedeniyle duran süreler, yine tatil bitiminden itibaren 3 gün uzatılır. Böylece, yargılamalarda tarafların haklarının korunması ve süreçlerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi amaçlanır. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 8. maddesinin 3. fıkrasına göre de duran süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren 7 gün uzamış sayılır.

Adalet sisteminin toplum için ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu vurgulamak gerekir. Adli yılın başlaması, hukukun üstünlüğü ilkesinin yeniden hatırlatıldığı, hak ve özgürlüklerin korunması ve toplumun huzurunun sağlanması adına yargının üzerindeki sorumluluğun bir kez daha teyit edildiği bir dönüm noktasıdır. Yargı, toplumun güvenini tesis etmek için var gücüyle çalışmak zorundadır.

Ne yazık ki, son yıllarda adalet sistemimize olan güven, çeşitli nedenlerle zedelenmiş durumda. Mahkemelerin iş yükü, uzun süren davalar ve çeşitli yargısal tartışmalar, vatandaşların yargıya olan inancını sarsıyor. Adli yılın başlaması, işte bu güveni yeniden tesis etmek adına bir fırsat olarak görülmelidir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, adil yargılama hakkının sağlanabilmesi için en önemli unsurlardan biridir. Bu nedenle, yeni adli yılda, özellikle bu konularda somut adımlar atılması gerekmektedir. Yeni adli yıl içinde yapılacak olan yargı reformlarıyla bu sorunların giderilmesini temenni ediyoruz.

Adli yılın başlamasıyla birlikte, hukukun üstünlüğü ilkesinin daha da güçlendiği, tarafsız ve etkin bir yargı sisteminin tesis edildiği bir dönemin başlangıcı olmasını umut ediyoruz. Bu süreçte, tüm hukukçulara, yargı mensuplarına ve avukatlara büyük görevler düşmektedir. Adaletin yeniden inşa edilebilmesi için herkesin ortak bir çaba içinde olması gerektiğini unutmamalıyız.

Adaletin yeniden inşası, sadece yargı mensuplarının değil, toplumun her kesiminin katkısıyla mümkün olacaktır. Yeni adli yıl, hepimize adaletin önemini bir kez daha hatırlatıyor. Bu yeni dönemin, ülkemiz için adaletin güçlendiği, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, insan haklarının ve özgürlüklerinin tam anlamıyla korunduğu bir yıl olmasını diliyorum.