Günümüz insanının en büyük handikaplarından biri, her şeyi hızla tüketmeye alışmasıdır. Gıda, eşyalar, para, zaman, mekân, anılar, hatta en kıymetli değerlerimizden biri olan ailemiz bile bu hızlı tüketim anlayışından nasibini alıyor. Ancak tüm bunlardan da önemli olan, belki de en acı veren şey, insanların birbirini hızla tüketmesi.

İnsanlar artık birbirlerine sadece çıkarları doğrultusunda yaklaşıyor. İşe yaramadığı, menfaat sağlamadığı, beklentileri karşılamadığı anda bir insanı gözden çıkarmak son derece kolaylaştı. Birinin dokuz iyi özelliğini görmezden gelip, yalnızca bir kötü özelliğe takılmak ve onu hayatından silmek, günümüzün en yaygın eğilimlerinden biri hâline geldi.

Peki, bu gerçekten adil mi? İnsanları bu kadar hızlı harcamak, tüketim kültürünün hayatımıza sinsice ne kadar da derinden işlediğini gösteriyor aslında değil mi?

İnsan, Bir Meta Mıdır? Asla!

Bugünün dünyasında, tüketim kültürü yalnızca fiziksel ürünlerle sınırlı kalmadı; duygular, ilişkiler, hatta insanlar bile bu çarkın içine çekildi. Teknolojinin hızla ilerlemesi, sosyal medya platformlarının hayatımızın merkezine oturmasıyla birlikte, insanlar sadece eşyaları değil, birbirlerini de çabucak tüketmeye başladı. Dijital dünyada her şey o kadar hızlı değişiyor ki, bir gün samimi olduğumuz insanlar, ertesi gün tanımadığımız bir yabancıya dönüşebiliyor.

Kıymetli okurlarım,

İnsan ilişkilerinin bir mal gibi kullanılıp atılması, sosyal medyada en net haliyle gözler önüne seriliyor. Bir gün birlikte güldüğümüz, dertleştiğimiz, belki yıllarca yol yürüdüğümüz birini, bir çırpıda engellemek, takipten çıkmak artık olağan bir hâl aldı. Bir an sevip yere göğe sığdıramadığımız insanlar, bir hata yaptıklarında veya bize beklediğimiz bir menfaati sağlamadıklarında hemen gözden düşüyor. Dostlukların, sevgilerin, ilişkilerin bu kadar hızlı tükenmesi, yalnızca modern hayatın bir sonucu mu, yoksa bizim bireysel tercihlerimizin bir sonucu mu?

İnsanlar Neden Birbirini Tüketiyor?

Bu sorunun birden fazla cevabı olabilir elbette birkaç madde de sıralamak istiyorum.

·         Tüketim Kültürü: Kapitalizmin getirdiği alışkanlıklar, insanları nesneleştiriyor. Giydiğimiz kıyafetleri, kullandığımız eşyaları, hatta insanları bile hızla tüketiyoruz. Beğenmediğimiz, işimize yaramayan veya artık “modası geçen” her şeyi değiştirmeye o kadar alıştık ki bu, insanlar için de geçerli oldu.

·         Sabırsızlık ve anında tatmin isteği: Teknoloji, her şeyi parmaklarımızın ucuna taşıdı. Bir şeyi istiyorsak hemen alıyor, birini takip etmek istiyorsak tek tıkla takip ediyor, beğenmediğimizde de tek bir hareketle hayatımızdan çıkartıyoruz. Kolaya alışmak, sabrımızı da köreltti ve insanlar arasındaki bağları zayıflattı.

·         Bireyselleşme ve yalnızlaşma: Dijital çağ, insanları birbirinden uzaklaştırırken sanal bir samimiyet duygusu da yaratıyor. Ancak bu samimiyet, en ufak bir sarsıntıda kırılıyor ve insanlar birer birer hayatımızdan çıkıyor. 

Kıymetli okurlarım,

İnsan ilişkilerinde kalıcılığı yeniden keşfetmemiz gerekiyor artık.

İnsanları tüketmek ve ardından hızla bir kenara atmak, ne yazık ki sonunda hepimizi yalnızlığa sürüklüyor. İnsan, anı yaşarken çevresindekileri de gözetmelidir.

Unutmayalım ki bugün işimize yaramadığı için umursamadığımız insanlar, yarın hayatımızı değiştirebilir. Gerçek değer, birini kusurlarıyla, hatalarıyla sevebilmek ve onun hayatımızdaki yerine kıymet verebilmektir.

İnsanları tüketmek yerine anlamayı, değiştirmek yerine kabul etmeyi seçelim. Çünkü insanlar, eşyalar gibi tükenmez; ama güveni yıktığımızda, ilişkilerimizi kaybettiğimizde, geriye dönüp onları tamir etmek her zaman mümkün olmayabilir.

Sevgili Kardeşlerim,

Son olarak güzel bir aforizmayla kulaklarımıza küpe olacak bir hatırlatma bırakıyorum!

"İnsan, bir eşya gibi tüketenler, gün gelir yalnızlığın raflarında tozlanır."

Sevgi ve Muhabbetle,