Bir medeniyetin yükseliş ve çöküş sebepleri çok karmaşık olduğu gibi, birçok bilinmeyenleri de içinde barındırır. İki asırdır fetret dönemini yaşayan İslam medeniyeti ve Müslüman halkların geri kalma gerekçeleri sıkça tartışılmakta nedenleri üzerinde kafa yorulmaktadır. Müslümanların yaşadığı medeniyet kriziiç ve dış sebepler ayrımı ile daha net anlaşılabilecektir.
Bir medeniyetin yükseliş ve çöküş sebepleri çok karmaşık olduğu gibi, birçok bilinmeyenleri de içinde barındırır.
İki asırdır fetret dönemini yaşayan İslam medeniyeti ve Müslüman halkların geri kalma gerekçeleri sıkça tartışılmakta nedenleri üzerinde kafa yorulmaktadır. Müslümanların yaşadığı medeniyet kriziiç ve dış sebepler ayrımı ile daha net anlaşılabilecektir.
Dış sebep; hiç kuşkusuz Moğol istilasıydı. İslam’ın en iyi yaşandığı Müslümanların en parlak dönemlerinin merkezi, bilim ve sanatın odağı olan Bağdat yerle bir edilmiş, ırmaklarından günlerce kan ve mürekkep akmıştır.Mâverâünnehir ve Mezopotamya’da 40 milyon Müslümanın kanı dökülmüş, kütüphaneler, âlimler, talebeler, hatta anne karnındaki ceninler bile yok edilmiş. Büyük bir medeniyet bütün birikimiyle beraber imha edilmeye çalışılmış.
İslam, insanları hem dünyaya hem de ahirete hazırlığa davet eden bir dindir. İyiliğe, güzelliğe ve hayra karşı teslimiyeti, ancak; zulme, kötülüğe ve batıl inançlara karşı mücadeleyi emretmiştir.
İslam 610 yılında ilk olarak kabileler tarafından kabul edilmeye başlanmış Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’ in vefatından 100 yıl sonra onun ümmeti, İslam orduları Paris’in önüne kadar gelmişlerdi.
Suriye 634, Hindistan ve Mısır 641, İspanya 710 yılında fethedilmişti.
İslam medeniyeti 685-715 yılları arasında batıda İspanya, doğuda Çin’e kadar, medeniyetinin üstünlüğü sayesinde hâkim olmuştu. 800 yıl Endülüs’e İslam’ın kaynakları hayat vermiş, bugün Ortadoğu’da yaşanan anlaşmazlıklara benzer hadiseler yaşanmaya başlamasıyla bu büyük medeniyet Avrupa’ya veda etmek durumunda kalmıştı.
Daha sonra İstanbul’un fethiyle beraber Osmanlı tekrar Viyana önlerine kadar bu kutlu medeniyetin imkânlarını insanlığa sundu.
Evet, İslam’ın bütün bu şanlı tarihini yok sayıp “İslam terakkiye mânidir” diyebilir miyiz?
Bu başarı İslami yaşamın toplumun her kesiminde yeşermesi ve içselleştirmesinin bir sonucuydu. Bu gün ki medeniyet krizinin iç sebebi İslam’ın yaşanmasından değil onun dışlanmasından kaynaklanıyor. Bu konuyu daha önceki yazılarımızda “Öz zayıfladıkça kabuk önem kazanır” ve “Şekil önemsendi şuur ihmal edildi” başlıklı ikişer bölümlük dört ayrı yazıda etraflıca izah etmeye çalışmıştık.
Yaklaşık 200 yıldır fetret dönemini yaşayan İslam dünyası tekrar eski gücüne kavuşabilecek midir? 1918’de hiçbir bağımsız İslam ülkesi kalmamıştı. Aradan geçen bir asırda İslam coğrafyasında şeklen bağımsızmış gibi görünen, aslen bağımlı onlarca devlet kuruldu. Bu süreçte batı aklı yüceltirken duyguları ihmal etti. Doğu ise aklı ihmal ederek duyguları yüceltti. Paylaşarak mutlu olan bir coğrafya birbirini tüketerek Ümmet bilincini yitirdi.
Kalın Sağlıcakla…