ADAMDI gerçekten… Bana pek çok ilki yaşatan kişiydi.

Köyde geçirdiğim çocukluk dönemlerinde ilk harçlık veren kişiydi. İyi bir paraydı.

Köy yerinde parayla pulla pek işimiz olmadığından gömme duvar dolap içerisindeki kitabımın içine saklamıştım. Bazan açar bakardım. İçime tarif edemeyeceğim bir değerlilik hissi dolardı.

Bu duyguyu bana ilk yaşatan yine sevgili amcam Süleyman Canbolat idi.

İLK elimden tutan ve hiç bırakmayan kişiydi Çelebioğlu Süleyman.

Köyünden kopup İstanbul’a gelen ürkek bir ceylan gibiydim. Türkçem kırık döküktü. Şehre yeni geldiğim pek çokları tarafından hemen anlaşılıyordu.

Harman sonrası o senenin bir ödülü olarak babam tarafından Bedri amcamın yanına katılarak ziyarete gönderilmiştim. Bir gün Süleyman amcam beni alarak İstanbul’u gezdirdi.

O, kendisinin gözüyle İstanbul’u ilk gördüğüm adamdı.

YAKIŞIKLIYDI. Kendine özgü bir yürüyüşü, farklı bir havası vardı. Bakımına özen gösterirdi.

Saçı her zaman taralı, bıyıkları bakımlı, muhakkak takım elbiseli ve kravatlıydı.

Bir zamanlar moda olan uç kısmını bileğine taktığı küçük el çantasını yanından hiç ayırmazdı.

Arkadaşlarıyla pazar günü kıraathane buluşmalarına da camiye de bu şekilde tam tekmil giderdi.

Akşamları Tozlu Parkında nihayetlenen Sakarya Bulvarındaki yürüyüşlerimiz muhteşemdi.

KÜÇÜKLERE saygı gösterilebileceğini ilk onda görüp müşahede ettim.

Her zaman ne düşündüğüme ehemmiyet verir ne anlatırsam sonuna kadar kesmeden dinlerdi.

Tahakküm edici değildi. Baskı kurmazdı. Diyalogdan yanaydı. Yukarıdan bakmadan, ses tonunu yükseltmeden, karşılıklı eşitler arasında müzakere eder gibi muhatap olurdu benimle. İstanbul’a her dönüşümde törenle uğurlanırdım. Muhakkak gelir otobüse veya trene kendisi bindirip uğurlardı.

KÜTÜPHANESİ olduğunu gördüğüm nadir ilk şahıslardandı.

Onun kütüphanesi önüme açılmamış olsa ve serbestçe onları karıştırıp okumamış olsaydım belki de kitaba uzak durabilirdim. Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Yavuz Bülent Bakiler, Agah Oktay Güner, Hekimoğlu İsmail, Yavuz Bahadıroğlu, Vehbi Vakkasoğlu, Ahmet Şahin, Ömer Nasuhi Bilmen, Seyyit Kutup, Abdurrahim Karakoç, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Ali Fuat Başgil, Arif Nihat Asya, Turan Yazgan, Erol Güngör, Halide Nusret Zorlutuna, Nihal Atsız, Mehmet Kaplan, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl, Peyami Safa, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Reha Oğuz Türkkan, Seyyid Ahmet Arvasi, Samiha Ayverdi, Tarık Buğra ve Ziya Gökalp gibi kalem erbabını o sırada tanıdığımı hatırlıyorum. İlla da şunu oku gibi bir zorunlu yönlendirme yapmadan kütüphanesinden istifade ettirmesi aslında pedagojik bir yaklaşımdı.

Gençlik yıllarında şiirler yazan Süleyman amcam bize şiir gibi nasıl yaşanılabileceğini gösteriyordu.

MUHABBET adamıydı. Onunla söz kazanı kendiliğinden kaynardı da haberiniz olmazdı.

Aile kültürünün nasıl kökleneceğini, söz mirasının nasıl sonraki nesillere taşınabileceğini bu ailede gördüm.  Haricen insanlarla da muhabbeti kavi idi. Meclislerde aranan bir insandı.

ADAPAZARI’NA taşınmıştı 12 Eylül 1980 ihtilalinden birkaç ay önce. Babası Çelebi dedem, annesi Kuşha Nenem, kardeşleri Bediş hala ve Bedri amca, eşi Günay yengem, çocukları Seher Şeyma, Süeda Nur, Müberra Nur, Ahmet Kürşat ile sonradan köyden gelerek dahil olan Firdevs bibimle geniş bir aileydi. Günay yengemin rahmete kanatlanması sonrasında aileye dahil olan Aynur yengem ile gördüğüm uyumlu en muhteşem aile örneğiydi.

Her hafta sonu neredeyse Haydarpaşa’dan trene biner giderdim. Eksik kalırdım yoksa. Çocuklar saati bilir gibi pencerede beklerlerdi. Kapı açıldığında tüm ahali ayakta karşılardı ki, tarifi imkânsız bir durumdu. Ve hepimizde bir bayram havası…

ÜSKÜDAR’A ilk onunla gitmiştim. Belki de Üsküdar’ı bu kadar sevmemin kök nedeni budur, bilmiyorum. Öğrencilik yıllarımın velisi idi. Hayır, o, arkamdaki yıkılmaz dağdı.

Güvencem, güvencim, dayanağım, örneğim ve kahramanımdı.

Her bayramın ikinci günü kardeşlerim ve bazan de babamla sabahın ilk nefesini orada alırdık.

Bizim için bayram ancak böyle tamamlanıp bayram olurdu.

ÖNCEKİ gün yine Adapazarı’ndaydık. Uzun süren sağlık problemlerinin ardından hayatın öte yakasına kanat açtı amcam Çelebioğlu Süleyman. Biz ondan razıyız. Rabbim de razı olsun.

Hayatımın her anında ve her alanında onun şefkatli bakışını, muhabbetli konuşmasını, şifalı dokunuşlarını hissedeceğim. İyi ki hayatımda vardın sevgili amcam. Ve hep var olacaksın.

Sensiz hayat daha bir kurak olacak elbette ama senin hatıralarınla ve bıraktığın manevi mirasınla o kuraklığı yine yeşertmeye çalışacağım.

Ya Selâm.