DEFTERİMİ karıştırırken rastladım bu başlığa… Yabancı gelmemişti hiç. Üzerinde tarih yazmamış olduğumdan hafızamdan destek almak durumunda kaldığım için geriye doğru epeyce zorladım kendimi.

DEFTERİMİ karıştırırken rastladım bu başlığa…

Yabancı gelmemişti hiç.

Üzerinde tarih yazmamış olduğumdan hafızamdan destek almak durumunda kaldığım için geriye doğru epeyce zorladım kendimi.

Buldum sonunda. Demek ki, aslında insan tamamen unutmuyormuş.

80'li yıllar.

Ümraniye'de öğrenci evinde kalan, gurbete yolu düşmüş ürkek bir Anadolu çocuğuyum.

Bilgiye açım.

Kimden ne duymuşsam hemen kapıyor ve onu içselleştiriyorum.

Henüz bir nizama oturmuş olmasa bile minik defterime de notlar alıyorum.

İçim içime sığmaz oluyor, taşıp duruyor. Osman Arslan adında bir arkadaşım var.

Yürekli, sahih bir arkadaş.

Sadece onunla paylaşabiliyorum gönlümden taşıp dökülenleri…

Ama heyecan yüksekte olduğu için bir akranla paylaşıp tartışmak rahatlatıyor ama yetmiyor.

Çünkü onay da almak gerekiyor. Yani bir büyüğe sormak lazım geliyor.

Henüz on bir, on iki yaşlarında olan bir çaylağı kim ciddiye alıp dinler ki?

Bu durum zorluyor beni.

Gözüme fırsat bulduğum zamanlar gittiğim Çarşı Camisi çıkışında esans satan beli bükülmüş, nur yüzlü dedeyi kestiriyorum.

Bir de Namazgah semtindeki aynı ismi taşıyan ahşap caminin yaşlı ve babacan bir Karadenizli dedesi var. Bir Ramazan boyunca evinde bana iftar ettiren şakacı bu dedeyle muhabbetimi ilerletiyorum.

Dinliyor beni…

Bir yetişkini dinler gibi, tüm dikkatiyle hem de…

Üstelik anlattıklarımı hiç kesmeden.

Şimdi geriye bakıp düşündüğümde buna nasıl sabredebildiğini hala anlayamıyorum.

Halimden fark ettiğinde 'Anlat Nazarım' diyor. Anlatıyorum.

Bütün mübarek ay böyle geçiyor. Ben anlatıyorum hacı dede dinliyor.

Bayram sabahı artık iftarları mükellef bir kahvaltı ile taçlandırmak gerekiyor düşüncesiyle koluma girip lafa tutarak yine evine götürüyor.

Gurbet bayramlarının insanın içini yakıp sızlatan o ince sızı kalbimi yoklayıp duruyor.

Dilim suskun…

Bakışlarım serin…

Yüreğim hüzünlü…

Sonraki yıllarda başına olmadık bir iş gelerek ortalardan kaybolan bu müşfik dede otuz gün sonrasında konuşmaya başlıyor ilk defa.

Kendiliğinden…

'Uğur'um' diyor 'Nazarım' kelimesini de ekleyerek.

'Üfürülmüş fikirlerden uzak durmak gerek…'

O yaşımda bir şey anlamıştım doğal olarak. O kadar naif bir tarzda ve merhamet yüklü söylemişti ki, gençliğin haşarılığına sığınarak itiraz bile edememiştim.

'Üfürülmüş fikirlerden uzak durmak gerek…'

YILLAR sonra Cağaloğlu'nda sırtında bıçak bileyiciyi yüklenmiş olarak 'Bileyiciii' diye yüksek sesle seslenirken işittim.

Apar topar aşağıya koştum.

İşine koyulmuştu beni fark etmedi ilkin. Kıyafeti farklılaşmış, saçı sakalı karışmış ve tabi daha fazla yaşlanmıştı. Başına gelen acıklı hadiseden sonra kılık değiştirmişti belli ki…

Selam verdim, kendimi tanıttım.

Başını işinden kaldırıp bakmadı bile… Duymamış olabilir diye yineledim ama sonuç değişmedi.

İçim beni hatırlamadığına ikna olmadı bir türlü.

İşi bitirip malzemeyi sırtına vurarak ayrılmak üzereyken 'Üfürülmüş fikirler' deyiverdim.

Döndü ve gözlerini kısarak yüzüme acılı bir tebessümle bakarak yürüyüp uzaklaştı.

Senelerdir bu acıyla birlikte bana emanet olarak bıraktığı cümleyi ruhumun derinliklerinde taşımışım.

Unutmaya çalıştım ama başaramadım.

Ve dün defterim tekrar hatırlattı.

ÜFÜRÜLMEK fena bir durum.

Temeli, dayanağı yok çünkü.

Şişmek, şişirilmek demek…

Kabarmak, kabartılmak demek…

Fikren obez olmayı, hazmedilmemiş bilgilere sahip olduğumuzu işaret ediyor.

Esasen dinden olmayan ama dindenmiş gibi gösterilen nice üfürmelere maruz kalmadık mı?

Maneviyat denilerek manamızı tarumar eden Kur'an-ı Kerime ve Sevgili Peygamberimizin öğretisine tamamıyla ters öğretilere muhatap olmadık mı?

Mitolojik üfürmelerle, vahye uygun olmayan özel üretilmiş menkıbevî hikayelerle kuşatılmadık mı?

Bize gelen kurtulur şeklindeki 'Narsisistik üfürmelerle' bedavadan cennet vaatleriyle karşılaşmadık mı?

Eskilerin 'Menfuh' dediği bu üfürmelerden uzak durmayı gerçek tevhid imanını muhafaza edebilmek bakımından önemsemeliyiz.

Kalbime 'Üfürülmüş fikirlerden uzak durmak gerek' sözünü emanet eden dedeye binler rahmet niyaz ediyorum.

Ya Selam!