RAMAZAN bizi acelecilik illetinden tedavi eder. Sabırsızlığımızdan kaynaklanan, her istediğimizin hemen olması gibi bir bencilliğin mağduruyuz çoğumuz. Ne var ki, bunun farkında değiliz.

Esasen toplumda bu yapıdaki kişileri onaylamaz, onlara “Acul” der.

Acul; çok aceleci, tez canlı, telaşçı, telaşe memuru, sabırsız olan kişilere denir ve kayıplara nedendir.

Çağımız, hız ve haz çağıdır. Herkesten çok her şeyi elde etmeye odaklı olmakla güdülenmiş insanlar olarak üzerimizdeki yük ağırdır. Sakin kalmayı başarmak için kendimizi güçlendirmemiz elzemdir.

ACELECİLİK güdüsü aklı kullanmamakla sonuçlanmaktadır çoğunlukla. Dürtülerimiz bizi ileri atılmak için dürter. Arzularımız coşkun şelaleler gibi bizi önüne katıp sürükler. İlkel ya da hayvanî denilen bu yönümüzü kontrol edebilmek için yani acile değil ahire odaklanabilmek için bir ayrıştırma, ayıklama gücüne ihtiyacımız vardır. Buna temyiz gücü denir. Aklın doğru yani Kur’an-ı Kerim’in prensiplerine uygun çalıştırılmasıyla elde edilir. Vahiyle kurulan bu ilişki acilden ahire odaklanma konusunda bize hem motivasyon sağlayacaktır hem de sağlam veriler sunacaktır.

ACELECİ olan kişiye “Acilci” diyebiliriz. Her şeyi acildir. Bir nevi “Acil Servis” gibidir. Ona göre her olay acildir ve hemen müdahale edilmeli modundadır. Oysa hekimin sakin olup mevcut yardım bekleyenler arasında doğru bir önem ve öncelik sıralaması yapmalıdır ki, yararlı olabilsin.

Acil kavramı doğru anlaşılmadığında olaylar felaketle sonuçlanır. Hayatına bomba düşmüş gibi bir algının içine yuvarlanır insan. O sebeple yapılması gereken acile değil ahire odaklanmaktır.

AHİRE odaklanmayı başarabilmek için önce sakin olmayı başarmalıyız. Sükûnet zihni dirilik sağlar. Ramazan ayı bize bunu başarabilmek için mühim bir sükûnet alanı açar. Önemli olan bizim buna ne kadar istekli ve hazır olup olmadığımızdır. Hazır olmak doğru tanımlamaları yapabilmekle mümkündür.

ACELECİLİKTEN yani acile odaklanmaktan kurtulabilmek için bunun bir maraz olduğunu düşünmeliyiz. Kalbimizi yaralayan, ruhumuzu sıkıştıran, bedenimizi hırpalayan bir durumdan kendimizi kurtarıp ahire yani sona odaklanmak kendi yararımıza olacaktır.

Bu sebeple hilm üzere olmak kişiye ebedi hayatını kazandırma fırsatı verdiği için sahibi takdir edilmiş, acelecilik üzere olan ve bundan kurtulmak için çabalamayan kınanmıştır ahlak kitaplarında.

ACELECİLİK ibadette afetlere sebebiyet verir. Huşu ve hududan uzak, kulluk şuuru açısından sorunlu bir anlayışla âdet hâline getirilen ibadetlerin alelacele yapılması insanın ubudiyet ambarını kendisinin boşaltmasından farksızdır. Bu ise büyük bir kulluk âfetidir. Hayatın öte yakasında sermaye iflasıdır.

PEYGAMBERLERİN bilindiği üzere öne çıkan iki ana hususiyeti vardır. Biri “Beşir” yani müjdeleyici olması diğeri “Nezir” yani uyarıcı olmasıdır. Müşrikler genellikle acelecilik illetine yakalanmış kişiler olduklarından vadedilen korkutmanın hemen gerçekleşmesi için taşkınlıklar yapmışlardır. Sabırsız olduklarından ahirete de inanmazlar. Olacak olanın hemen olmasını isterler. Kendisini imbikten geçirip eğitemediğinden bu taşkınlıklarını da aşırı cüretkarlık olarak ortaya koyarlar.

Ahire odaklanamadığından acile yenilirler.

AHİRE odaklanmak Allah’a güvenmek demektir. Ahirete gerçek bir imandır. Süresini tam bilmediği uzun bir vadeye sabredip hazır hazları reddederek karşılığını din gününde Allah’tan beklemek, zannedildiği kadar kolay değildir. Kendimizi koruyamadığımız günahlara bu açıdan da bakmalıyız.

FERAGAT ahlakına bürünememiş kişiler için hazır ve mevcut çeldirici hazları elinin tersiyle iterek gelecekte Rabbimizin vereceği ödüle odaklanmak yani acile değil ahire yönelmek çok güçtür. Ramazan bize sabırla feragat ahlakının talimini yaptırır. Aceleciliğin kalbin önüne çekilen kalın bir perde olduğunun bilincine ulaştırır. İmtihan olarak ömrümüze gönderilen sıkıntılarda da acelecilik ederek konuyu tam kavrayıp tanımlamadan hareket ettiğimizde kaybediyoruz. Oysa bizden beklenen o derdin içinde saklı olan dermanı görmektir. Bunların tümünün bizi olgunlaştırmak için bir âyet, bir soru, bir sorun olduğunu fark ettiğimizde ahire odaklanıp gereğini yaparak uğurlama imkânımız olacaktır. Aceleci davranıp derinlikli düşünmediğimizde gelen sorular itidal üzere cevaplanmadığından bir döngü halinde bizi ziyaret etmeyi periyotlar halinde sürdürecektir. Ki, olup biten budur.

DUA ederken bile insan ahire değil acile odaklanır. Duanın kurallarına uymadan yani Efendimizin dua ediş şekline uyum gösterip Cenâb-ı Hakkı tazim ve edeple anıp, şükür ve hamd sunup, kusurlarını itiraf ederek pişmanlıklarını açığa vurup tövbe etmeden hemen acele ile hacetini dile getirip istediğini ilkel biçimde elde etmeye çalışır. Ramazan bizi nasıl dua edebileceğimiz, yakarışımızı hangi ölçülere uygun şekilde ifade edeceğimiz hususunda da pratik yaptırır, eğitir.

ACELECİLİK insani ilişkilerimizi de bozar. Aile düzenini tehdit eder. Çocuklarla olan ilişkiyi zedeler. Sosyal yaşamı zehirler. İş hayatında verimi düşürür. Yargılama ve yaftaya sürüklediğinden kul hakkına sokar. Dolayısıyla muhataba kendisini değersiz hissettirir ve gündelik hayatın akışını sakatlar.

Sosyal mecralarda kısa gönderilerin müptelası oluşumuz yine aceleciliğimizin kötü bir sonucudur. Uzun metinler okuyamıyoruz. Uzunca sohbetler dinleyemiyoruz. Dostlarımızdan bile dertlerini kısaca aktarmasını istiyoruz. Çünkü ahire odaklanmayı unutup acile meftun olduğumuzdan beri yakalandığımız sosyal ağlar bizi boğdu. Bağımlı yaptı.

Ramazan bizim boynumuzdan bu bağı çözüp, ağlardan kurtarıp ahire odaklayarak aculluktan kurtarıp nefes aldırmak için bu sene yine yanımızda, aramızda. Peki, biz neredeyiz?

Ya Selam!