İRFAN sadece bilmek değildir. Derin bilmektir. Tanımakla yani ünsiyet ile bilmektir. İrfan aynı zamanda kavramak demektir. Yani bir meseleyi şuura çıkarmak, bilince getirmektir. Ezberlenmiş içeriksiz bilme değildir. Varlık ve olaylara dair, kanıta yani vahye dayalı kesin bilgi ile çok yönlü olarak bilmektir.

Akıl yürütmekten âri bir bilme olmadığı gibi onunla da sınırlı değildir. Burhanî kanıtları görmezlikten gelmez irfâniyet ama kendisini yine de bununla da kayıtlamaz. Müşahededen yani gözlemden de yararlanır ve ilhamı da vahyin yerine koymadan kabul eder ve kendini buna açık tutar. Dolayısıyla bir bütünlüğü ifade eder. Dini, dışsal ve içsel boyut şeklinde bir tarif ile birbirinden ayrıştırmaz. Kabuk ve iç ayrımına tabi tutmaz. Çeper ve öz gibi tasniflerden uzak duran kapsayıcı bir derin bilme hâlidir.

DİNİ, hakikatin kendisi değilmiş veya ondan yoksunmuş ya da sadece onun bir kısım parçasını ifade ediyormuş anlamına gelen “Dinin hakikati, dinin bâtını şudur” gibi parçalayıcı ve dışlayıcı anlatımlardan uzaktır irfâniyet. Ne yazık ki, bu yönde anlatımlar çoktur ve maalesef artık irfâniyet denildiğinde de kabul gören genel yaklaşım da budur.

İRFÂNİYETE mistik bir yaklaşım yakıştırması yapmaktan kaçınmalıdır. Dinin mistik ve felsefi boyutu şeklinde yapılan tarifler, dine yeni bir tarz kazandırmak, yeni bir forma tabi tutmak, farklı normlar oluşturmak gibi gizli maksatlar taşır. Bu yapılagelmiştir ve çok da popülerdir.

Kalbe gelen ilhamları kutsayıp hatta zaman zaman vahiyle eşitlemeyi bırakın, aracısız olması ileri sürülerek ondan üstün varsayımı savunularak insanları Kur’an-ı Kerim’e değil kendisine gelen ilhamlara tâbi olmaya ikna eden akımlar hiç az değildir. Dikkatle bakın, göreceksiniz. İkna sürecinde kullandıkları en önemli argümanları, bunların avam tarafından bilinemeyeceği, onların şeriatta kaldığı, bu bilgilerin ise irfâniyet bilgisi olduğundan kabuktan arındırılmış öz olduğu, ledünni olarak verildiğidir. 

KALP taklit eder. Neleri taklit etmesi gerektiği konusunda dikkatli olmalıyız. Ramazan bizi bu dikkate davet eder. Temyiz gücümüzü açığa çıkartır. Mübarek günlerin başından beri ayrıştırma yetimizi besler. Vahiyden daha fazla yararlanabilmemiz için kalbimizin dikkati olan rikkati harekete geçirir. Ki, yanlış anlayış ve düşüncelerin renklendirilmiş tuzaklarına yakalanmayalım. İmanımızı zayi etmeyelim.

En çok kalbin taklidi vardır. O taklit edilir. Bununla kalbimize yakın görüntüler oluşturularak iman kuşumuz avcının tuzağına çekilir. Ucu sarhoş edici bala batırılan şirk ve nifak oklarıyla aklımız vurulup kalbimizin bulanıklaşmasına odaklanmamıza mâni olunur. Kendisini ayık zanneden sarhoş divaneler gibi orada burada nutuk atarak dolaşıp durmamızın asıl sebebi bu.

İRFÂNİYETE ulaşmış gerçek âriflerin kalbi sabitlenmiştir. Kayganlık zemininden geçilmiştir. Kesinliğe erişilmiştir. O, yaşadığı toplumun kodlarına ârif olmuş ve Kur’an’da anlatılan Nebi kıssalarının verdiği psikolojik ve sosyolojik verilerle hastalıkları tedavi etmekte ve yıkılan kalpleri onarmaktadır.

İRFÂNİYETİ kazanmış olan ârif evvela kendine ârif olmuştur. Agahtır. Marufa uyum açısından kendini kendinden soyutlamış olduğundan toplumla çatışmaz. Onlara şifa dağıtan bir el gibidir.

Ârif’in sınavı ayıklanmış bilgidir. Temelsiz ve dayanaksız bilgiler toplumda kabul görüp maruf seviyesine çıkarılmışsa bile aklın güzel görüp Rabbimizin onaylamadığı bu bilgiyi sosyal kaosa sebep olmadan, maharetle sinelerden temizleyip hayatın dışına atar.  

Ârif, bilinen maruf bilginin zamanla kaybettiği anlamı yeniden doğru şekilde inşa edendir. Sosyal doğruları geliştirip pekiştirir. Ârif topluma karşı rauf olur. Yani Rabbimizin bir esması olan aynı zamanda bu özelliğe sahip olduğu vahiyle bizlere bildirilen Efendimizin izinden giderek vicdanı harekete geçirir. Yanlışların gözden geçirilerek tashih edilmesine fırsat verir.

Ârif kişi insanlara yıkıcı davranmaz. Ötekileştirmez. Etiketlemez. Ayrıştırmaz. Kendisini de başkalarından farklı, yüksek görmez. Bunu hissettirecek her türlü davranıştan uzak durduğu gibi buna sebep olacak kisvelere de itibar etmez. İrfâniyeti libasta değil yüksek düşünce ve erdemde arar. Kendisine zarar eriştirenlere müsamahayla yaklaşır, şiddet içeren karşılıklar vermek yerine vicdanlarında konuyu muhasebe edebilecekleri nurdan çerağlar tutuşturup kendilerine uyanmalarına gayret eder. Kötülükler onu dönüştürmez. O, iyiliklerle toplumu dönüştürür. Nizam ve intizamı öylesine bir muhabbet ve maharetle tesis eder ki, insanlar aşırılıklardan azat olup dengeye gelirler.

ÂRİF melamet ehlidir. Cesurdur. Yapması gerekenleri korkmadan ama usulüne uygun şekilde yapar. Kınayıcıların kınamasından korkup çekinerek yaptığı hizmetinden ve dönüşmekten uzak kalmaz.

Cem-i himmet sahibidir. Allah’ın kullarına çok yönlü yardım eder. Kimin ne ihtiyacı varsa onu karşılar. Muhatabın kişiliğini, yatkınlığını ve o an içinde bulunduğu duygu durumu dikkate alan bir yaklaşımı benimser. İlişkisini fıtratı dikkate alarak tesis edip ilerletir, başkalarının yargısına göre davranmaz.

“MESTLİK gafleti” geçilmiştir. Artık onlara itibar edilmez. Ayıklık esastır ve daima yükselen bir şuur söz konusudur. Mistik gaflet de diyebileceğimiz bu mestlik gafleti geçilmeden kişi gerçekten ârif olmuş sayılmaz. Mânevi sarhoşluk faslı geride bırakılmıştır. Artık gözle değil şuurla bakmaya başlamıştır.

“ZAHİT böbürlenmesi” de geride kalmıştır artık. Kendi ibadetlerini eksen alarak başkalarını değerlendirme, mertebe tayin etme, içten içe gururlanma ve ibadetlerine güvenme gibi uzamış mânevi ergenlik tavırlarına itibar edilmez. Bunlar irfâniyeti tıkar. Ârif olmaya engeldir.

KULLUK yani abd tüccarlığını terk etmektir irfâniyet aynı zamanda. Sevap üzerinden kurgulamaz yaşamını. Her şeye rıza penceresinden bakar ve Rabbimizin hoşnutluğundan gayrı bir tasası yoktur. Tüm kaygıları kovmuştur. Bunlarla vâsıl-ı canan olunamayacağını öğrenmiş, deneyimlemiştir.

ÂRİF akıl ile kalbi birler. Ruh ve bedeni birbirinden ayrı mütalaa etmekten arınmıştır. Birliğe ermiştir.

Zira tüm Ramazan boyunca vahyin nuruyla karanlıklarını aydınlatmış, katılıklarını eritmiş, hastalıklarını şifaya kavuşturmuş, Kur’an ile şeref bulmuş, takva yani sorumluluk bilinciyle hidayete ererek nimet verilenlerle hemdem olmuştur. Arifede kendine ârif olmuştur. Varlık ile bilgi arasına konulmuş yapay ayrımları kaldırıp atarak bütünlemiş, din adınaymış gibi gösterilen konuşmalarda yapılan hileli tuzakları boşa çıkararak canını bayrama taşımıştır.

Ramazan ayının bereketiyle bu yüksek bilince ulaşan canların yarınki arife gününü tebrik ederiz.

Ya Selam!