AREFE gününü idrak ediyoruz bugün çok şükür.

Bu sene de Rabbimiz bizlere mübarek ayın sonuna ulaşmayı nasip etti. Ne kadar hamd-ü sena etsek az gelir. Seneye kimler kavuşur, kimler hayatın öte yakasına savuşur bilinmez.

DUYGUSAL yakınlık günleridir bayramlar.

Ramazan’la bu hissi tesis edip Kur’an’ın nuruyla ayın sonunu bulanlar duygusal yakınlığın ne demek olduğunu öğrendiler, gördüler, deneyimlediler. Ezan ile yeniden içlerini doldurup yıkadılar. Minareleri gözlediler. Kubbelerin ihtişamıyla bağ kurup kendi kibirlerini ezdiler. Yer yüzü ile gökyüzünün hem yakınlığını hem uzaklığını aynı anda müşahede ettiler. Onların hak ile yaratıldıklarını tefekkür ettiler. Bir yudum suyla duygusal yakınlık kurdular ama ölçülü uzaklıklarını da iftar ezanına kadar sabırla muhafaza ettiler. Kısacası dengede olmayı öğrendiler.

ÖZ DENETİM konusunda başarıya ulaşmak çok mühimdir. Ramazan bunu bir kere daha gösterdi. Hem ilgi hem bekleme hem sevgi hem mesafe hem iştiyak hem frene basma hem acıkma hem sabır hem susama hem bunu kıymetlendirme şeklinde tarif edebileceğimiz bir manevi atmosferde tefekkür ile itidalin ne demek olduğunu fiilen yaşattı.

Kısacası psikolojik ihtiyaçlarımız vardı. Biyolojik ihtiyaçlarımız vardı. Samimi yakınlıklara muhtaçlığımız söz konusuydu. Ne zamansız koştuk ne de yok sayıp duvar ördük. Duygularımızı dondurmadık, öldürmedik. Onları helal olmasına karşın bir süreliğine konulan yasağı kabullenip ertelemeyi, Rabbimizin emrini öncelemeyi başardık. Yani öz denetim eğitiminden geçtik.

ÖZEL GÜNDEMİMİZ vardı.

Bu gündem Kur’an-ı Kerim idi. Rabbimizin buyruklarıydı. Bizi dünyaya çeken onca çeldirici dâvetlere kulak asmadık. Gözümüzü kaydırmadık. Gönlümüzü meylettirmedik. Aklımızı günlük haberlerin akışına dolamadık. Kalbimizi başkalarının gündemlerine nazar edip fesada uğratmadık. Dini, anlamak ve tatbik etmekten çıkarıp tartışma düzlemine çekenlere itibar etmedik. Ekranlarda egosunu ve bilgisini yarıştıran din anlatıcılarına kulak vermedik. Siyaset fırtınalarına kolumuzu kanadımızı kaptırmadık. Kendimize özel bir gündem belirledik. Bu gündemi vahiy, tefekkür, ibadet ve infakla canlı tuttuk.

BİLİNÇSİZ taraftarlıklarımızı törpüledik.

Ramazan bizi bu açıdan yeniden yeşerebilmemiz için budadı. Ferdiyetimizi bencillikten uzak bir kulluk şuuru ile açığa çıkartarak Kur’an’la muhatap kılıp kendimizi onunla aydınlatmak için gayret ettik. Sloganlara değil öze yöneldik. Kur’an benim kitabımdır diyerek bağırmak yerine gereğini yaptık. Talebeliğimizi derinleştirdik. Okumamızı arttırdık. Anlama çabamızı yoğunlaştırdık. Bilinçsiz taraftarlıklarımızdan istifa ederek şuurlu öğrenici olmayı öne çektik ve bu mübarek ayı bunun zemini kıldık.

ŞUURSUZ karşıtlıklarımızı azalttık.

Her şeye gerekçesiz karşı çıkışlarımızın manasızlığını idrak etik. Bunun mühim bir girdap olduğunu kabul ettik ve bizim neşemize, zevkimize, meşrebimize, mesleğimize uymuyor diye dört bir yana kılıç sallamaktan vazgeçtik. Attığımız nutuklara son verdik. Savrulmalarımızı nihayete erdirdik.

KÖKLENDİK Ramazan’la.

Köklendik ama köleleşmedik. Dünyayı kötülemekten vazgeçtik. Geçici oluşunu yalan olarak isimlendirmeyi bıraktık. Rabbimizin izin verdiği kadarıyla önemsedik, tutunduk, köklendik. Köklenmeden fidan veremeyeceğimizi, kendimize ve çevremize faydalı olamayacağımızın bilincine eriştik. Anne karnında varlığımız geçici diyerek göbek kordonuyla bağlanmayı aşağılama gibi yanlış tanımlamaları bırakarak dünyanın hakkını meşru ölçüler içerisinde verdik. Mahsullerini derleyip topladık. Bağ kurduk ama hiçbirine bağımlı olmadık. Esir düşmedik. Ramazan’la bunu deneyimledik.

Aç akladık ama açlığa bağımlı olmadık. Yemek yedik, uyuduk, dinlendik, lezzetlendik, ibadet ettik, niyazda bulunduk, seyahat ettik, dostlarla yârenlik edip köklendik ama hiçbirine köle olmadık.

HATIR saymayı hatırladık.

İnsanlar elbette gelip geçer. Dünya gelip geçici çünkü. Ancak bizimle aynı neşeyi tadanları unutmadık. Aynı dertle dertlenenleri kenara atmadık. Aynı acıyla beraber sancılandıklarımızı yok saymadık. Acımızı azaltanları, kederimizi bölüşenleri, tasamızla tasalananları defterimizden silmedik. Sesimize ses verenleri sevmeye devam ettiğimiz gibi sessizliğimize kayıtsız kalmayıp sessizliğimizi muhabbetle çoğaltanları da sarıp sarmaladık. Aciz hallerimizden ötürü bizi kınamak yerine destek verenlerin altını bir kere daha çizdik. Ramazan bize bunu bir defa daha öğretti, unuttuğumuzdaysa hatırlattı.

RAMAZAN, anlatmaya çalıştığımız tüm bunlar ve daha fazlasıyla bizi bayrama hazırladı. Taşımak için uğraştı. Bambaşka perspektifler açtı. Tefekkür ufuklarına taşıdı. Merhameti tattırdı. İlme ve irfana işaret etti. Vahiyle hemdem kılarak hikmetle buluşturdu. Hakikatin pınarlarının önüne götürdü. Marifet şelalelerinde yudu, yıkadı, pakladı.

Ve işte şimdi tüm bunları anlamışsak, kendimizden kendimizi doğurmuşsak, aklımızı kullanıp kalbimizi çalıştırarak şirk pisliğini üzerimizden atıp ruhumuzu tevhitle birlemişsek bayram edeceğiz.

Ne kadar hak ettiğimiz elbette tartışmalı. Ama niyetimiz halis, gayretimiz, azmimiz, sebatımız yerinde ve devamlıysa Rabbimizin lütfuna niyaz ile yapışabiliriz.

BAYRAM sevinç ve heyecan demektir. Neşelenmektir. Hoş ve sevinç üzere olmaktır. Dostlarla bir arada bulunmak, toplanmak ve muhabbeti harlamak demektir. Kendi özüne, fıtratına dönme ve ona sarılma anlamını da içerir. Yani vahye dönmek, Kur’an ile buluşmaktır.

Eğer tüm Ramazan boyunca bunun derdiyle dertlenmişsek bugün bu neşeyi, sevinci, coşkuyu yaşamak nasibimiz olacaktır. Çünkü bayram sürpriz değildir, bizim ne kadar hazırlandığımızla alakalıdır.

Allah hepimize Kur’an’a ve Fahr-i Cihan Efendimize ihlasla yönelerek gönlünü bayram ettirenlerden olmayı nasip etsin inşallah. İyi bayramlar.

Ya Selam!