Yurdum insanı gece yarısı güzel uykularında mışıl mışıl uyuyorlardı. O gecenin sabahın da her şey biraz daha pahalanmış ve zamlanmıştı. 1 Eylül sabahı dar/geniş gelirlilerin hepsi yeni sezona zamla girmişlerdi…
Yurdum insanı gece yarısı güzel uykularında mışıl mışıl uyuyorlardı. O gecenin sabahın da her şey biraz daha pahalanmış ve zamlanmıştı. 1 Eylül sabahı dar/geniş gelirlilerin hepsi yeni sezona zamla girmişlerdi…
Sanki bir masalın içerisindeki karekterler gibiyiz? Masalın sonunu yazan biliyor. Bataklığın içine hapsolmuş ördek yavrusunun kurtarılmayı beklediği gibi bekliyoruz 'yaşanılacak' olanları. Herkes ördeği bir an önce kurtarmanın, düştüğü bataklıktan çıkarmanın derdinde, bir o yana bir bu yana koşuştururken, ördeğin oraya nasıl gittiğini ve neden orada olduğunu düşünemiyordu. Haklılardı! Çünkü kriz anında kimse düzgün düşünmez.
Ancak bataklığa düşen ördeğimizin bir hikayesi vardı. İnatçı, söz dinlemez, başına buyruk ve kendini beğenmiş halleri başına çok iş açacaktı. Ne etrafındaki dostlarını, ne doğruyu gösterenleri ne de o na yardım etmek isteyenleri dinliyordu. Arkadaşları ve çevrelerinde ileri gelenlerin; 'tek başına hareket etme, biraz söz dinle ve seni uyarmak için söylediğimiz sözlerimizi yanlış anlama' demelerine rağmen ördek, bataklıklarla dolu karanlık ormana doğru adımlarını sürdürmeye devam etti. Zaman sonra susadığını ve yorulduğunu hissettiğinde durulmuş ve sakinleşmiş su birikintilerinin olduğu tarafa doğru yöneldi. İşte o an olanlar olur! O durulmuş su, devasa bir bataklıktı. Ördeğimiz dengesini yitirip suyun içine düşer ve çıkmaya her çalıştığında daha da dibe doğru çekilmeye başlar. Kendini çaresiz hisseder. Etrafındakileri arar o an ancak kimse yoktur çevresinde. Bekler, bekler ve bekler. Sonra yardım çığlıklarını duyanlar yanına koşarak gelirler. Bir çaba yardım etmeye çalışırlar ancak artık baya dibe batmıştır ördeğimiz. Yardım etmeye çalışanlarda onunla birlikte bataklığa düşeceklerdi neredeyse. Ümitsizlik artıyordu herkes için. Ne yapmalı da çıkarmalıydı bu ördeği battığı çukurdan…
Hikayeme daha sonra devam etmek şartıyla sonlandırıyorum. Ülkece yaşamış olduğumuz 'bugünü kurtar ekonomisi' ile karşı karşıyayız. Okullar açılıyor. Kırtasiye, servis, yurt masrafları artıyor. Mazot'a birgün zam gelirken birgün indirim geliyor. Dengesizlikler halkın aklını, düşüncesini allak bullak etti. Gündelik yaşam sosyolojisi tamamıyla değişti. Kimse ne olacağını bilemeden bekliyor. Beklemeye devam ediyoruz. Yazın sıcak rüzgarları ile hafif hissettiğimiz sermaye boşluğunu güzün sert rüzgarlarında net bir şekilde göreceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Neden böyle oldu?
Şöyle konuşanları duyuyorum; 'Efendim sadece biz değiliz sorun yaşayan, bakın İtalya'ya Japonya'ya ekmek kuyrukları var.'
-'Nereden görüyorsun bunu güzel kardeşim?'
-'İşte haberlerde yayınlandı!'…
Yazık kafana senin! Krizin kriz olduğunu anlamak için oralara bakmaya gerek mi var? İstanbul'un yitik semtlerine, güneydoğunun dar mahallelerine neden bakmıyorsun? Çocuğu üniversite kazanmış bir ailenin 'acaba göndermesek mi, nasıl yapacağız? Sözlerinde neden aramıyorsun krizi? Yazık kafana senin!
Neden böyle oldu?
- Üretimsizliğin acı sonuçları bunlar.
- İstatistik verilerine göre ekonomi paketi açıklamalarının sonuçları bunlar.
- Kapitalist anlayışta liberal piyasa yürütmenin sonuçları bunlar.
- Üretim marjı yüksek istihdam sağlayabilecek fabrikalar açmak yerine, ev yapıp sattığımız için böyle bunlar.
Şu an karşılığı olmayan ne varsa üretiyoruz! Başta Türk Lirası tabi. Piyasada karşılığı olmayan milli liramızı her gün basıp bankalara dağıtıyoruz. Hali ile enflasyonla mücadelede hayal oluyor. Her gün bir açıklama yapılıyor…
'İyi olacağız merak etmeyin. Her şey kontrol altında.' Kaybedilen bir kontrolün kendisi, nasıl kontrol altında? Vatandaş netlik ister/ sever. Küresel anlamda açığa çıkan bu krizin, şirketlerin despotik politikasını, üretimsiliğin ve boş yere harcanan paraların izahını köylü Mehmet kardeşimize/abimize anlatamazsınız! Köylü Mehmet abimize biraz daha bekle seneye daha iyi olacak diyemezsin! Halkın bedel ödediği yetti de arttı.
Acilen tasarruf politikasına geçilmeli. Hiçbir şey yokmuş havasından, her şey yolunda bakışı terk edilmeli! Kamu kurumlarının mesai saatleri yeniden düzenlenmeli. Belediyeler v.s kuruluşlarında yer alan makam araçları en aza indirilmeli. Şehir hastaneleri kapsamında kullanılacak olan ve ona benzer dev yatırımlar bekletilmeli. Ödenek olarak sıcak sermayenin giriş yolları aranmalı. Ekonomik yaptırımlara boyun eğmeyelim fakat bedelini hepimiz ödeyelim. Sadece halkın ödediği
ve bürokrasinin taviz vermediği bedel, bedel değildir. Su uzun süre akışkanlığını yitirdiği için bataklık haline gelir. Bataklık ise basmakalıplaşır, kokuşur ve çürür. Türkiye'nin yeni yarışmasının adı 'zamlarla Türkiye' olmasın! .