"Narsisizm, aynanın karşısında kendini kaybeden ruhların, gerçek benliklerini bulmaları için derin bir yolculuğa çıktığı karanlık bir labirent gibidir."

Değerli okurlarım; Narsizm, insan psikolojisinde önemli bir konumda olan ve toplumsal ilişkileri derinden etkileyen bir olgu olarak karşımıza çıkıyor ve aşağı yukarı hakkında herkesin biraz malûmatı olan bir konu. Fakat bazı karmaşıklar ve yanlış anlamalar var diyebiliriz.  Lafa direk giriyorum. Kendini aşırı şekilde beğenme, eksiksiz ve hatasız görme başkalarından sürekli onay arama ve kendi benliğine aşırı odaklanma gibi özelliklerle tanımlanan narsisist kişilik yapısı, bireyin iç dünyasında derin izler bırakabilir…

Narsizmin başlangıç noktası genellikle çocukluk döneminde yaşanan travmalar, aşırı övgü veya eleştiri gibi faktörlerle ilişkilendirilir. Aşırı ilgili ya da aşırı ilgisizlik durumu yaşanmışsa çocukluk döneminde ilerleyen dönemlerde gün yüzüne çıkar.

Bu durum, bireyin kendisine olan güvensizliğini gidermek amacıyla aşırı özsaygı ve kendini beğenme duygularını geliştirmesine neden olabilir. Ancak, bu durum zamanla kişinin çevresiyle olan ilişkilerini olumsuz etkileyebilir ve yalnızlığa yol açabilir.

İşin sosyal boyutuna gelecek olursak değerli okurlarım; Çağımızda yükselen bir unsur olan sosyal medya ile birlikte narsistik tepkiler daha da belirgin hale geldi diyebiliriz. Narsizmin toplumsal boyutunda dijital çağın etkisi yadsınamayacak kadar etikilidir. Sanal dünyada sürekli beğeni ve takdir arayışı içinde olan bireyler, gerçek hayatta da benzer davranışlar sergileyebilirler ve bu devasa beğeni ve takdir girdabının içerisinde bulunmayı bekleyebilirler. Ki öyle de oluyor! TikTok, İnstagram v.b platformlarda yaşanılan ve oluşturulan eylemlerin fiziki yaşama uyarlanması ya da orada tatbik edilmesinde ciddi sorunlar meydana geliyor.  Bu durumda meydana gelen sonuç bugünün yaşadığımız toplumsal ilişkilerde yüzeysellik ve samimiyetsizlik olarak karşımıza çıkıyor. Stres, kaygı, endişe, vurdumduymazlık ya da fiziki yaşamdan kopuşlar da cabasıdır. Sosyal medyanın bireyler üzerindeki etkileri, yalnızca kişisel duygularla sınırlı kalmayıp, toplumsal ilişkilerin dinamiklerini de köklü bir şekilde değiştirmektedir. Günlük yaşamda insanlar, sosyal medyada kazandıkları beğeni ve takipçi sayıları üzerinden kendilerini değerlendirmeye başlamışlardır. Bu durum, gerçek hayattaki ilişkilerde de yüzeysellik ve samimiyetsizlik yaratmakta; bireyler, sosyal medya üzerinden kurdukları bağlantıları gerçek hayattaki ilişkilerinin önüne koyabilmektedir.

Örneğin, genç bireylerin bir araya geldikleri sosyal ortamlarda, telefonlarına olan bağımlılıkları nedeniyle birbirleriyle etkili bir şekilde iletişim kurmakta zorluk çektikleri gözlemlenmektedir. Arkadaşlarıyla bir kafede oturan bir gencin, sürekli sosyal medya paylaşımlarını kontrol etmesi veya takipçileri için özel anlarını belgelemeye çalışması, o anın tadını çıkarmasını engellemektedir. Bu gibi durumlar, bireylerin gerçek sosyal deneyimlerden uzaklaşmalarına ve anı yaşamak yerine sürekli paylaşım yapma ihtiyacı hissetmelerine yol açmaktadır.,Bir diğer örnek ise influencer kültürü üzerinden verilebilir. Sosyal medya fenomenleri, genellikle mükemmel bir yaşam sunarak takipçilerini etkilemektedir. Bu durum, bireyler arasında bir kıyaslama etkisi yaratmakta; insanlar, kendilerini bu ideal yaşamla karşılaştırarak yetersizlik hissi yaşayabilmektedir. Böylece, gerçek hayatta yaşanan olayların ve duyguların değeri, sosyal medya üzerinden sağlanan beğenilme ve takdir ile ölçülmeye başlanmaktadır. Bu da, bireylerin duygusal sağlığını olumsuz etkileyen kaygı ve stres düzeylerinin artmasına neden olmaktadır.

Ayrıca, sosyal medyanın getirdiği "anlık paylaşım" kültürü, bireylerin yaşadıkları duygusal durumları yüzeysel bir şekilde ifade etmelerine yol açmaktadır. İnsanlar, zorlu anlarında bile sosyal medya üzerinden paylaşımlar yaparak "güçlü" görünmeye çalışmakta; bu da duygusal derinlikten uzaklaşmalarına sebep olmaktadır. Örneğin, bir kişi zor bir dönemden geçerken, bu durumu sosyal medyada paylaştığında, "güçlü" veya "mücadeleci" bir imaj yaratma çabasına girebilir. Ancak bu, gerçek duygusal deneyimlerin bastırılmasına ve bireyin kendisiyle olan bağının zayıflamasına neden olmaktadır. Sosyal medyanın toplumsal ilişkiler üzerindeki etkileri, derin ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Yüzeysellik ve samimiyetsizlik, bu yeni dijital çağın kaçınılmaz sonuçları arasında yer almakta; bireyler, gerçek ilişkilerdeki derinliği kaybetmekte ve sanal dünyanın sunduğu geçici tatmin arayışında kaybolmaktadır. Bu bağlamda, bireylerin sosyal medyayı sağlıklı bir şekilde kullanmayı öğrenmeleri ve gerçek hayattaki ilişkilerine daha fazla önem vermeleri, toplumsal bağların güçlenmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır.

Narsizm, bireyin kendini tanıması ve içsel dengeyi sağlamasıyla aşılabilir bir zorluktur. Bu süreçte destek almak, kendini ifade etmek ve duygularını doğru bir şekilde yönetmek önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki her birey farklıdır ve narsisizmle mücadele süreci de kişiye özgü bir şekilde ilerleyebilir.

Unutmayın dostlar! Narsizm, insanın derinliklerine inen ve toplumsal ilişkileri etkileyen karmaşık bir konudur. Ancak, doğru yöntemlerle ve destekle bu zorluğun üstesinden gelmek mümkündür. Her bireyin kendini keşfetme ve geliştirme sürecinde empati, saygı ve anlayış önemli birer rehber olabilir. Kişiler kendini tanımalı ve kabullenmeli. İnsan olarak hatasız varlıklar olmamız mümkün değildir ve önce insan olduğumuzu hatırlamakla işe başlayabiliriz. Sonra değişen kişilik yapısıyla sosyal normlara uygun düzenli bir toplum meydana gelecektir.