İnsan ilişkilerinin ve sosyal dinamiklerin karmaşık yapısını ele aldığımızda, hemen her yerde karşımıza çıkan karakterin kendine özgü dünyasında nasıl bir güç ve yetki arayışı içinde olduğunu gözler önüne seriyoruz bu yazımızda. Kendi içsel çatışmaları ve çevresiyle olan etkileşimleri üzerinden, toplumda karşılaştığımız hırs, kıskançlık ve güç mücadelesinin nasıl şekillendiğine dair bir bakışı olan Cahil’us karakterine merhaba diyelim…
Cahilliği ve mübalağayı abartma yeteneği yüksek olan bir kişi, sosyal yaşamda nasıl tanınır? Örneğin, sürücü koltuğunda olabilir. Kendini sollayan bir aracı, trafiğin doğal bir akışı olarak göremez; bu durumu kişisel bir mesele haline getirir. “Sen kimsin de beni geçebiliyorsun?” diyerek sinirlenir ve öfkesini dışa vurur. Yanında hava atabileceği birisi varsa, durumu daha da abartır ve kendini geçmeye çalışan araca karşı bireysel bir performans sergilemeye çalışır. Sonunda, kornaya basarak geçince rahatlar. Emniyet kemeri ve trafik yasaları onun için gereksizdir; bu kuralları mantıklı bulmaz çünkü kendisini ‘bilge cahil’ olarak görür. Kuralları, hayatın gereklilikleri olarak değil, trafik polisinin ceza kesip kesmediği bir durum olarak değerlendirir.
Cahillik her zaman karşımıza çıkar. Orhan Gencebay’ın "Hatasız kul olmaz" sözüne tepki verir gibi, bu tür insanlar asla hatalı olduklarını kabul etmezler. İyi ve güzel yanlarını abartırken, başkalarının kötü yönlerini büyütürler. Bir taşın üzerine basarlarsa, “Bunu kim koydu?” diye sormaya başlarlar, ama başkaları bir hata yaptığında onları suçlarlar. Onlardan uzak durmak mümkün değil; her yerde, iş yerinde, sosyal çevrede karşımıza çıkarlar.
Bir öğretmenin de cahil olabileceği durumlar vardır. Müfredata sıkı sıkıya bağlı olan ve öğrencileri anlamaktan uzak bir öğretmen, birinci sınıf öğrencileri ile ilgili sorunları yanlış anlamış olabilir. Öğrenci okumakta zorlanıyorsa, öğretmen “Belki bir uzmanla görüşmelisiniz” diyerek durumu büyütür. Veli, çocuğu bir psikologa götürdüğünde, psikolog çocukta bir sorun olmadığını belirtir. Ancak öğretmen hala başka bir yere gitmesini önerir.
Cahiller, bilgilerini abartarak başkalarını ikna etmeyi denese de çoğu zaman başarısız olurlar. Eğitim süreci, bireylere anlam bilgisi kazandırmayı hedeflerken, bazıları bunu başaramaz. Önemli bir mücadele olan ‘anlam bilgisi’ kazandırma çabası, bazen yeterince etkili olamayabilir.
Cahiller, çevrelerindeki insanların duygularını anlamaktan uzaktırlar. Örneğin, fakirlerin yanında zenginlikten söz etmek, hasta olanların yanında sağlık durumunu konuşmak, ya da sorun yaşayanların yanında mutluluğu göstermek hoş karşılanmaz. Bunun yerine, kendilerini öne çıkarmaya çalışırlar ve başkalarının duygularını dikkate almazlar.
Cahilliğe karşı bir tedbir almak mümkün mü? Bazen sadece ‘yakalanmamak’ yeterli olabilir. Cahil olduğunun farkında olmayan biri, bu durumu kabullenebilir ve başkalarını suçlayarak kendini savunabilir. Ama bu durum, kimlerin kimleri bu hale düşürdüğüne dair birçok soruyu da beraberinde getirir.
Cahil biri, devlet işçisi olduğunda da aynı özellikleri taşır. Kendi iş yerine öncelik verir, gösterişli eşyalarla çevresini süsler. “Bunlara ne gerek var?” diye sorulduğunda, “Herkes yapıyor” gibi basit bir cevap verir. Bu durumda, toplumun genel eğilimlerine ayak uydurur…
Odasını, sandalyesini, kaşesini ve isimliğini abartarak sahiplenir. O kurum, sanki devlete değil, sadece ona aittir; evreni, galaksileri ve yıldızları kontrol ettiğini düşünür. Her zaman meşguldür; işi olsa da olmasa da hiç durmaz, sürekli yoğun bir tempoda çalıştığını iddia eder. Ayda bir kez amiriyle karşılaşsa bile, hep bir aciliyeti vardır. Eğer amiri varsa, onun davranışlarını taklit eder; nasıl kaşe vuruyorsa, o da aynı şekilde evraklara kaşe vurur. Amirinin giyinme tarzına uymak için kendi kıyafetlerini de ona benzetir.
Geçici bir yönetici olarak atanırsa, amirlerini geçmeye çalışır. Ancak karşısına çıkan engeller onu şaşırtır; “Bu bozguncu,” der, “kırıp parçalamak lazım” diyerek sert kayalarla mücadele etmeye çalışır. Gururu kırılmış bir şekilde soluğu amirinin yanında alır. Ona nezaket gösterirken, kendisini rakip gördüğü kişilerle kaba bir tavır sergiler. Diğerlerinin de böyle davrandığını düşünür, bu durumu normal kabul eder.
Cahil’us, malayani şeyleri yüceltir ve onları abartır; takım tutar gibi bu düşüncelere sıkı sıkıya bağlı kalır. Kendi varlığı, evrendeki en önemli şeydir. Besin kaynağı, ne süt ne de ekmektir; onun için övgü ve iltifatlar esastır.
Toplumsal kimliğini haksız kıyaslamalar, sebepsiz ön yargılar ve bildimci cümlelerle oluşturur. Yasaklar ve baskılar içindeki kurallarla tanırsınız onu. Kurnazlık, refahın olduğu yerlerde öncelik kazanırken, akıl ise daha müreffeh ortamlarda öne çıkar. Bu iki durumun ayrımını yapabilmek oldukça önemlidir; aksi takdirde sonuç hüsran olur. Hadi onlara merhaba diyelim; çünkü yanıbaşımızdalar…