“Bir kısım kimseler de bizi aciz bırakacaklarını zannederek bizim ayetlerimizin hükümsüz kalması için yarışırcasına çalışırlar. İşte onlar için de pek kötü ve can yakıcı bir azap vardır.” (Sebe: 5.)

'Bir kısım kimseler de bizi aciz bırakacaklarını zannederek bizim ayetlerimizin hükümsüz kalması için yarışırcasına çalışırlar. İşte onlar için de pek kötü ve can yakıcı bir azap vardır.' (Sebe: 5.)

Bundan evvelki iki yazımızda ortaya koyulduğu üzere tarihselcilik Allah'ın ayetlerini hükümsüz ve geçersiz bırakmak suretiyle insanları küfre sürükleyen menfur bir projedir. Üstelik insanları başka birçok sapkınlığa da sürükleyebilmektedir.

Halbuki Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın hükmünün baki kalacağı, hiçbir şekilde değiştirilemeyeceği pek çok ayetle vurgulanmıştır. Bazılarını mealen aktaralım:

'Yoksa, Allah'ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var? Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hüküm olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zalimler için elem dolu bir azap vardır.' (Şûra: 21.)

'Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın…' (Nisa: 36.)

Kur'an-ı Kerim'de Allahü Teala'nın ayetlerini hükümsüz / geçersiz kılmak için çalışanlarla ilgili şiddetli tehditler yer almaktadır. İlgili iki ayeti mealen aktaralım:

'Bir kısım kimseler de bizi aciz bırakacaklarını zannederek bizim ayetlerimizin hükümsüz kalması için yarışırcasına çalışırlar. İşte onlar için de pek kötü ve can yakıcı bir azap vardır.' (Sebe: 5.)

'Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarış ederek çalışanlara gelince, onlar Hakkın huzuruna azap içinde yaka paça getirileceklerdir.' (Sebe: 38.)

Allah'ın ayetlerini hükümsüz / geçersiz bırakmaya teşebbüsün nasıl da Allah'ın azabını celb ettiğini buradan anlamak mümkündür. Çünkü böyle bir teşebbüs Allah'ın bazı hükümlerini beğenmemek, onlar yerine kendi uydurdukları ifadeleri koymak, yani ilahlık iddiasıdır. Bu da açık bir şirk, yani Allah'a ortak koşma olayıdır.

I- ALLAH'IN BİNASI OLAN İSLAM'A BEŞERÎ MÜDAHALE ŞİRKTİR

Evet; Allahü Teala'nın gönderdiği, vahiyle sabit olan ve on dört asırdan beri değişmeden, safilik ve ulviliğini koruyarak gelen, kıyamete kadar da böyle geçerli olacak tek hak din İslam'a; mahiyetini değiştirmeye matuf bütün müdahaleler şirk ve küfürdür. Bu, Allahü Teala'nın daha önce peygamber ve kitap gönderilen diğer bütün ümmetlere de tatbik ettiği Sünnetullah, yani Allah'ın değişmez kanunudur.

Kur'an-ı Kerim'de şirkin büyük bir zulüm olduğuna dikkat çekilir:

'Lokman, oğluna öğüt vererek, 'Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür' demişti.' (Lokman: 13.)

Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde haber verilen şirke düşme sebeplerinden konumuzla ilgili olan ikisi şudur:

- Allah'a oğul veya ortak isnat etmek,

- Allahü Teala'nın kitabındaki kelamını, emir ve hükümlerini değiştirmeye kalkmak.

Birincisine örnek, Hıristiyan ve Yahudilerin Allah'a oğul isnat etmesidir. Bu konudaki ayetlerden birkaçını aktaralım:

'And olsun, 'Allah, Meryem oğlu Mesih'tir' diyenler kesinlikle kafir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.' (Maide: 72.)

'And olsun, 'Allah, üçün üçüncüsüdür' diyenler kafir oldu. Halbuki bir tek ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, and olsun onlardan inkar edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.' (Maide: 73.)

'Yahudiler, 'Üzeyr, Allah'ın oğludur' dediler. Hıristiyanlar ise, 'İsa Mesih, Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!' (Tevbe: 30.)

Küfre düşmenin ikinci şekli olan Allah'ın kitabını / kelamını değiştirmeye yönelik menfur girişimlere işaret eden ayetlerden biri de mealen şöyledir:

'Onlardan (kitap ehlinden) bir grup var ki, kitaptan olmadığı halde kitaptan sanasınız diye, (okudukları) kitaptanmış gibi dillerini eğip bükerler ve 'Bu, Allah katındandır' derler. Halbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.' (Âl-i İmran: 78.)

Allah'ın kitabını değiştirmeye teşebbüs öyle bir şenaattir ki, Allahü Teala bunun kötülüğünü ve buna kalkışanlara olan muamelesini, böyle bir cürümü asla işlemeyecek olan Hz. Peygamber (s.a.v.) üzerinden şöyle haber vermektedir:

'Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.' (Hakka: 44 - 46.)

Yahudi ve Hıristiyanlar kendilerine indirilen mukaddes kitapları hem lafız hem de mana olarak bozdukları için, o kitaplar muharref hale gelmiş, ilahî vasıflarını kaybetmiş ve beşerileşmiştir. Onların yaptıkları bu fiiller şirkin ta kendisi idi.

Kur'an'a gelince, Cenab-ı Hak Kur'an'ın lafzının bozulmayacağını ve korunacağını tekeffül etmiştir. (Hicr: 9.)

Ancak bu vaad, Kur'an'ın lafzı içindir; yani mana yönünden tahrifi biraz daha farklıdır. Her ne kadar Kur'an ahkamı ve İslam korunacaksa da, mana olarak Kur'an'ın tahrifine teşebbüs edilebilecek ve bu meyanda birçok insanın itikadı tehlikeye düşebilecektir. Nitekim bu büyük tehlike günümüzde yaşanmaktadır. Bundandır ki her Müslüman yüce İslam'ın kavram ve kurallarının değiştirilmesine karşı çıkarak, dininin savunmasını yapmalıdır. Tarih boyunca İslam uleması da bu ulvi vazifeyi yapmıştır.

Allahü Teala'nın kitabının mana cihetiyle saptırılmasıyla ilgili, Bakara Suresi 174. Ayet bize önemli mesajlar vermektedir. Ayette Allahü Teala'nın kitabındaki kelimelerin manalarının değiştirilmeye veya gizlemeye kalkılabileceği, bunun da bir menfaat / para karşılığında olabileceği; lakin bunu yapanların ahirette çok büyük bela ve musibetlerle karşı karşıya kalacağı anlatılmaktadır.

Ayeti mealen aktaralım:

'Allah'ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.' (Bakara: 174.)

Allah'ın kelamının manaca değiştirilmesi yahut kelimelerin manasının saptırılması konusunda Yahudilerle ilgili şu ayetleri de aktaralım:

'Yahûdîlerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp, Tevrat'ı) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar… Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, îman etmezler.' (Nisa: 46.)

'İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lanetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar...' (Maide: 13.)

Netice olarak anlaşılmaktadır ki Allah'ın kitabını gerek lafız olarak gerekse mana olarak değiştirmeye teşebbüs, şirk ve küfürdür.

İslam açısından bakıldığında elbette ki Kur'an lafız olarak tahrif edilemez, ama mana olarak, yani kelime ve kavramlara Allah'ın muradına ve İslam'ın ruhuna aykırı anlamlar yüklemek suretiyle tahrife teşebbüs edilebilir.

İşte tarihselciler bunu yapmaktadırlar. Kur'an'daki hiçbir lafzı inkar etmeden ve fakat onu toptan indirildiği zaman dilimine mahkûm ederek, kıyamete kadar geçerli bu son hak dini yürürlükten kaldırmaya kast etmektedirler. Bu da düpedüz şirktir, küfürdür.

Hangi yolla olursa olsun, şirke ve küfre düşerek ölenlerin ahirette hiçbir yardımcılarının olmayacağına dair şu ayet-i kerime gerekli ikaz ve ihtarı yapmaktadır:

'Evet, inkar edip de kafir olarak ölenler var ya, onların hiç birinden -kendini kurtarmak için dünya dolusu altın verecek olsa dahi- asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem veren bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur.' (Âl-i İmran: 91.)

II- KUR'ÂN HÜKÜMLERİ VE İSLAM KIYAMETE KADAR GEÇERLİ OLUP ALLAH TARAFINDAN KORUNACAKTIR

Allahü Teala'nın ayetlerinin hükümleri kıyamete kadar geçerlidir; İslam her türlü tahrifattan korunacak; ona beşerî müdahaleye kalkışanların hiçbiri muvaffak olamayacaktır.

Konuyla ilgili Ahmet Gelişgen Hocadan bir alıntı yapalım:

'Allah (c.c.)'ın koyduğu ve kıyamete kadar hükmü baki olan hükümlerin tarih içinde geçerliliğini kaybettiğini (tarihsellik) ileri sürüp de o hükümlerin yerine, din adına keyfi hükümler belirlemek, ayet-i kerimede açıkça belirtildiği üzere apaçık bir şirk ve sapkınlıktır (Şura, 42/21). Allah Teala, Yüce Kitabı'nda, 'indirdiği İslam Dini dışında hiçbir yolun kabul edilmeyeceğini, buna rağmen başka yollara sapanların ahirette hüsrana uğrayacaklarını' açıkça haber vermiştir (Âli İmran, 3/85). Keza, 'İslam ümmetine en büyük nimet olarak dinini tamamladığını ve kemale erdirdiğini, din olarak da sadece İslam Dini'nden razı olacağını' da açıkça bildirmiştir (Maide, 5/3). Yetmedi; Rabbimiz, 'kelimelerini/hükümlerini en doğru ve en adil şekilde tamamladığını ve bunların asla değişemeyeceğini' de apaçık şekilde ilan etmiştir (En'am, 6/115).

Keza Rabbimizin, 'Muhakkak ki Kur'an'ı biz indirdik, onu mutlaka ve mutlaka biz koruyacağız' (Hicr, 15/9) buyurması da İslam'ın hükümlerinin kıyamete kadar baki olduğunun, tebdil ve tağyirden uzak olduğunun açık bir işaretidir. (Bkz. İbn Kesir, Tefsîr, II/547). Zira, hükmü bir devirde geçerli olup da sonraki devirlerde geçerli olmayacak ahkamın, Allah Teala tarafından kesinlikle korunacağının vad edilmesi söz konusu olamaz. Rasülüllah (s.a.v.) Efendimiz'in tahtında bütün ümmete, Allah'ın indirdiği şeriata/dine uyulmasını emrederek, heva sahiplerine asla uyulmamasını emreden (Casiye, 45/15) ayetin yanı sıra, hükümleri mensuh ayetler dışında Kur'an-ı Kerim'in bütün ayetleri de her çağda geçerliliği ifade eden muhkem bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla bu ayetlerin hiç birisinin hükmü, belli bir süre ile sınırlı değildir. Nesh ise, vahiyle birlikte sona ermiştir. Rasülüllah (s.a.v.)'in vefatından sonra Kur'an ve sünnette yer alan bütün nasslar, 'muhkem' hale gelmiştir. Dolayısıyla nesh veya iptal hükmü kabul etmezler, yani kıyamete kadar geçerlidir. (Zekiyyüddin Şa'ban, Usûlü'l-Fıkhi'l-İslamî, s. 345). 'Mevrid-i nassta içtihada mesağ yoktur' (Hakkında nass bulunan bir meselede içtihat edilemez) külli kaidesinin anlamı da budur. O zaman, Rabbimizin bunca açık hükmüne ve beyanına rağmen, din adına hala 'tarihsellik sapkınlığı' neyin nesidir acaba?!..'[1]

III- TARİHSELCİLİK FİTNESİNİN SEBEP OLACAĞI SAPKINLIKLAR

İslam'ı, akaid ve fıkhî hükümler veçhesiyle tarihe mahkûm ederek yürürlükten kaldırmak isteyen tarihselcilerin, -hem icad edip devreye koyanlar hem de İslam coğrafyası içinde müdafaasına kalkışanlar itibariyle- yaptıkları yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmaktır. Tarihselcilik, Allah'a isyandır, Rasulünü inkardır, aklı putlaştırmaktır, heva ve hevese uymaktır, dolayısıyla büyük bir zulümdür.

Gerek tarihselcilik, gerekse İslam'ı imhayı hedef alan başka herhangi bir akım ve proje olsun, bunları yürütenlerin İslam'a nasıl bir suikast kurmaya çalıştıklarını anlatan ayetlerden birkaçı mealen şöyledir:

'Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri halde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkar ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!' (Neml: 14.)

'Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. Öyle ise bizim zikrimizden (Kur'an'dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir. İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.' (Necm: 28 – 30.)

'İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi, aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde kibirlenerek insanları Allah'ın yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yakıcı azabı tattıracağız.' (Hac: 8 -9.)

Bir hadis-i şerifte de Allah hakkında delilsiz olarak tartışmaya kalkanların, müminlerin söylediği sözler gibisini söyleyecekleri haber verilmektedir:

'…Öyle bir zaman gelecek ki, münafık, kafir ve müşrik, müminle Allah hakkında, müminin söylediği sözler gibisini söyleyerek tartışacak.' (Hakim, Müstedrek, IV, 504/8412. Krş. Buhari, İlim 24.)

Hadis-i şerifte, inanmayanların, -münafık, kafir ve müşriklerin- mümin ve Müslümanla Allah hakkında tartışırken, onların söz ve kavramlarını kullanacaklarının haber verilmesi oldukça dikkat çekicidir. Yani demek ki bu inanmayan kesim, müminlerin literatürüyle konuşacak, karşısındakiler onu inanmış zannedecek… Halbuki o, bunu kavramları ve hakla batılı birbirine karıştırarak, kalbinde küfür barındırdığı halde inanmış adam rolüne bürünerek yapacak… Bu tipler zamanımızda ne kadar da çoktur; ama bunları tanımak ve anlamak herkes için kolay değildir.

İşte tarihselciliği meslek edinmiş kimseler, hadiste haber verilen bu yola tevessül ederek Kur'an'dan, İslam'dan bahsediyorlar; ama bunu yaparken de Allah'ın ayetlerini tarihe hapsederek hükümsüz bırakmak istiyorlar. Bu ne korkunç bir felakettir.

Neticede bunların istedikleri -Kur'an ifadesiyle' Allah'ın nurunu söndürmektir. Ama buna asla muvaffak olamayacaklardır. Teminatımız şu ve benzeri ayetlerdir:

'Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.' (Saff: 8.)

Tarihselcilik projesiyle İslam'dan uzaklaştırılan insan ve toplumlar, büyük bir boşluğa düşerek, bunun neticesinde de birtakım sapkın akımlara kapılarak mahvolup gitme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Tarihselcilik insanı hangi badirelere atar, hızlıca buna da bir göz atalım:

- İnkarcılık, yani ateizme sürüklenmek,

- Yaratıcıyı kabul eder gibi görünüp, vahyi ve nübüvveti inkar ederek mesuliyetten kaçanların adresi, deizm felaketine kapılmak,

- Dinlerarası diyalog ve hoşgörü, Chrislam, Ilımlı İslam, Moon Tarikatı ve Kıyamet Tarikatleri denen diğer misyoner örgütlerin ağına düşmek,

- Veyahut da İslam'ı, tarihselcilik felsefesiyle geçmişe hapsettikten sonra çağın ihtiyaçlarına (!) cevap verecek yeni bir din inşa etmeye yani 'dinde reform' hezeyanlarına kalkışmak.

Bunların hepsi de kişiyi iki cihanda bedbaht ve perişan eder.

Gelecek yazımızda tarihselciliği yerle yeksan eden Kur'anî terim ve kavramlara dikkat çekerek bu konuyu inşallah sonlandıracağız.

[1] Ahmet Gelişgen, 'Tarihsellik Apaçık Şirk ve Küfürdür'

Makaleye şuradan ulaşılabilir:

https://ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=551