“SOL”

Duasıyla bütün mâniaları aştığıma inandığım muhtereme annemin bir sözü var; “sol sol bakmak, sol olmak”.

Bilirim ki, bütün anneler müşfiktir, candır ve en yakındır.

Yine bilirim ki, bütün anneler hep “anadır” ve duadır.

Bir kısmının muhtemelen öyledir ama benim annem, Latin hurufunu bilmez. Latin hurufu yani Latin alfabesi.

Hani, 1928’de birden bire “Türk alfabesi” oluveren alfabe..

Kırık çizgilerden müteşekkil olan ve gözlerin canına okuyan alfabe. Nasıl olduysa olmuş, bilmem kaç bin yıllık Latin Alfabesi, 1928’de, “bir emirle” Türk alfabesi oluvermiş.

Lafı uzatmayayım; annem latin hurufuyla “oku-ma-yaz-ma” bilmez. Zaten belli olmuyor mu “oku-ma-yaz-ma” deniliyor. Yani, “oku-mayacaksın-yaz-mayacaksın”.

Dikkat ediniz; “oku-ma” deniliyor.

Muhtereme annem Latin hurufunu bilmez. Bu yönüyle, 1930’lu yılların kıstasına göre “cahildir”…

Bin kere hayır. Latin hurufunu okumayana “cahil” diyenlerin tâ kendileridir cahil olan. Atalarımız demişler ki, “Her insan sıfatını söyler” (Külli insanün yegülü sıfatehü).

Benim annem ve annem gibi nice Latin hurufunu bilmeyen elleri öpülesi insanlar vardır ki, Kur’an-ı Kerim’i okurlar ve irfan sahibidirler.

İrfan sahibidirler, irfan….

Türk milletinin genetiğine işlemiş olan İslam anlayışına göre; okumak (oku-ma değil) Kur’an-ı Kerim ile başlar. Bu mübarek zemin üzerine teşekkül eden zihnî yapı, hiç bölücü olur mu? Askerine kurşun sıkar mı?

Oku-ma yaz-ma öğrenmekle “irfan” sahibi olunmuyor.

Etrafınıza bir bakınız, lütfen;

Oku-ma yaz-manın en kaliteli olduğu iddia edilen ve tercihlerde en yüksek puanlarla alınan üniversitelere bakınız; bölücüler oralarda yuvalanmıyor mu? PKK hangi üniversitede yıldönümü “kutladı”? Hangi üniversitenin, (sözüm meclisten dışarı) “hocaları” devlete kurşun sıkanları “kahraman” ilan etti?.

Demek ki, bunlarda oku-ma -yaz-ma var fakat irfan yok.

İlim başka irfan başkadır.

Ahi Evren diyor ki, tatbik edilmeyen ilim sinede yüktür.

İmam-ı Rabbanî hazretleri diyor ki, “ilim-amel-ihlas bir bütündür”.

“Rabbanî’nin veledleri” şeklinde Müslümanlara saldıranların kulakları çınlasın.

Kur’an-ı Kerim okumak irfan sahibi olmanın ilk basamağıdır. İrfan sahibi bir insan, devletine düşman olmaz.

İrfan sahibi bir insan, savcısına, hakimine ve masum halkın üzerine kurşun yağdıranlara dost olmaz.

Dilinden Kur’an-Kerim eksik olmayan dualı insandır.

Söyler misiniz; Şehid savcımız Ahmed Selim Kiraz’ı katledenler oku-ma yaz-ma bilmeyenler miydi? Soruyorum; bunlar kendilerini “sağcı” olarak mı ifade ediyorlardı yoksa “solcu” olarak mı?

İrfan sahibi annem; soğuk, işe yaramaz, sünepe ve mıymıntı tiplere “sol” ifadesini kullanır.

İşte “sol” budur.

Dün, 27 Mayıs darbesinin sene-i devriyesiydi. Sol kalemlerden biri halâ, bu darbeyi methetmekle meşguldü. Ve el’an da öyledir. Dikkat ediniz. Bütün sol cenah, darbeyi , darbeciyi, teröristi, katili velhasıl memleket için ne kadar zararlı unsur varsa hepsini metheder.

Dedik ya “sol”.

1877 tarihinden beri bu ülkede fırkalar var. Yani partiler var. Hiç gördünüz mü yahud duydunuz mu; sol fikirli bir partinin ekseriyeti aldığını? Bunlar, daima marjinaldir. Yani güzelim Türkçe ifadeyle (atalarımızın kullandığı şekliyle) ekalliyettir. Azınlık kalmaya mahkumdur. Zira necip milletimiz sadece Müslüman değildir. Milletimiz, aynı zamanda bin yıldan fazla zaman İslam’a hizmet etmiştir. Ayrıca İslam’ı temsil mevkiinde bulunmuştur. Peygamber sevgisi hücrelerine kadar işlemiş Türk milletinde “sol” ve bölücü unsurlar ekalliyette kalmaya mahkumdur.

Siz bakmayın zaman zaman fabrika hatalarının devlet kademelerinde olduklarına…..

Milletimiz öyle dönemler geçirmiştir. Ama o dönemler mazide kalmıştır.

Unutmayalım ki, Türk devleti 5000 yıllıktır. Bu dönemin bir kısmında milletimizin temel değerleriyle harp halinde olanlar iş başına gelmiş olabilir. Bu devlet bizimdir. Bunlar istisnadır. BİLİRSİNİZ, İSTİSNALAR KAİDEYİ KUVVETLENDİRİR.

“Sol” mefhumunun (Kavram) muhtelif manaları da vardır. En sağdan başlayarak izah etmeye çalışalım. “Sol”, “sağ” mefhumunun mefhu-ı muhalifidir (zıd manası). 9. Ve 10 asırda İslam ile müşerref olan atalarımızın, ulu önderimiz ve sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed’in tavsiyeleriyle her işimize “sağ” ile başlarız.

Bir kısım genetiği bozuk ilahiyatçıların hezeyanlarını dikkate almayınız. Biz, muhterem ecdadımıza layık olmaya çalışanlar olarak sağ elimizle taam etmeyi tercih ederiz. Sağ elimizle suyumuzu içeriz. Sağ ayağımızla yürümeye başlarız.

Bütün yürüyüşlerimiz sağ ayağımızladır.

Ülkemizde lokantalar var (şimdi resturant diyorlar) masada (sofrada değil) çatalı, tabağın sol tarafına koyuyorlar. Benim buna şiddetle itirazım var. Avrupalı için “sol” elle yemenin bir mahzuru olmayabilir. Biz her şeyimizle Avrupalılaşmak mecburiyetinde miyiz? Bırakın, bu hezeyanları 1930’lu yılların fosilleşmiş beyinleri tekrarlaya dursun. Bizim tercihimiz sağdır, sağ…..

Sol elimizle yapılacak işlerimiz de vardır. Tahareti sol elimizle yaparız. Bilenler bilir, ilmihal bilgisi olmayanlar için söyleyelim; Müslüman için taharet, temizlik demektir ve olmazsa olmazdır. Şimdi camilerdeki bir kısım imamlarımız Cuma hutbelerinde felsefe yaptıklarından bu gibi elzem (ilmihal bilgilerine) sıra gelmiyor. Adını vermeyeyim; üniversitenin birinde bir imam var. Cuma hutbesinde selef-i salihine (ilimleri tedvin ederek bize intikal ettiren zatlar- İmam- Azam, İmam-ı Rabbanî vs) esip gürlüyor. Diyanet’te böyle tipleri bünyesinde tutuyor nedense. Adamın bu davranışı şikayet ediliyor. Müfettiş geliyor. Herifler kadrolaşmışlar, müfettiş kendilerinden.

Demek ki, sol elin fonksiyonu var. Var ama talî olarak var. Sağ elimize yardım eder sol elimiz. Solu yok sayacak değiliz ya. Onun da böyle vazifesi vardır. Esas olan sağdır, sağ.

Sağ mefhumu milli şuurumuza işlemiştir. Nasıl ki, biz besmeleli bir milletiz. Satırlardan besmeleyi kaldırsalar da sadırlardan besmeleyi kaldıramadılar ve kaldıramayacaklarsa, sağ mefhumunu da kaldıramadılar ve kaldıramayacaklar.

Milletimizin ezeli ve ebedi ulu önderi Hz. Muhammed’dir.

O kadar.

Ne demiş şair;

Kalbimi ve aklımı sağ elime verdim;

Vazifesi olmasaydı sol elimi keserdim”.