Hiçbir şeyin hakikat olmadığı, hakikat diye öne sürülenlerin kitleleri kandırmak için birer nesne olduğu dünyada üstüne bir de dijital medya ile daha da güçlenen yalanlar ve simülakrlar günden güne güçleniyor. Demokrasiyi benimsemekte zorlanmamızın bir nedeni de imparatorluktan gelmemiz denebilir. Krallar, padişahlar soy itibariyle kutsanmışlardı. Onlar Tanrı’dan gelen buyrukla baş olmaysa seçilmişti. Fakat biz insanlık olarak demokrasi ile birlikte Tanrı’nın seçim rolüne sahip olunca ortaya bazı aksaklıklar da çıktı. Aslında bir nevi güç, güç verenin sorgulanmaması üzerine kuruldu düzen. Şöyle ki, halk siyasetçileri seçti ve rolünü kutsadı. Kendini temsili bir Tanrı rolüne koyan insanlık, seçtiğinin hata yapabileceğini kabullenmedi. (Buradaki Tanrı isimlendirmesi temsili bir kutsamayı belirtmektedir, inanç anlamındaki Tanrı’yı değil). Kendi kendini kutsayan insanlığın bir sonraki hamlesi ile içerisindeki düzende kendini haklı göstermek için hakikatten arındırılmış söylemlerdi. Bir bakıma seçtiğinin yalanlarına inanmak için kendini motive etmesiyle alakalı bir durum. Buradaki seçim bütün siyasileri kapsıyor. İster iktidarı seçsin ister muhalefeti, kendi seçtiğini öyle kutsayan bir anlayış var ki bir hata payının olması adeta imkânsız. Eğer ortada çok bariz bir hata ve sıkıntı varsa bunun sebebi kendi seçtiği kişi veya partide olamaz. Bunun sebebi mutlaka birileridir ama kendi seçtiği birileri değildir...

İktidar tarafı için sorunlar dış etkenler tarafından üretilirken, muhalefet için de bütün sorunlar iktidar tarafından üretilmektedir. Sanki biri dışarıdan gelen sorunları engellemek için seçilmemiş ve diğeri iktidarın yaptığı sorunları engellemek için seçilmemiş gibi… Herkesin düşmanı kendine göre ve kendi için. Hiçbir şekilde topluluk halinde bir soruna karşı koyma veya ortak bir akıl ile hareket etme bilinci yok. Kitleler, başlarına evdeyken taş düşse ya komşudan bilir ya da metafizik bir olaydan. Kitleler hiçbir şekilde kendinde suç bulmaz. Evine düşen taşın bakımsızlıktan bacadan ya da çatının kenarından düşebileceğini kabullenmez ki bu ihtimal aklına bile gelmez çünkü. Her sorun siyasiler tarafından olur ama kendi seçmediği siyasiler tarafından. Savunmaları da hazırdır; “Benim seçtiğim gayet iyi. Daha ne yapacaklardı? Nankör müsünüz?”.

Şimdi kitlelerin siyasilere ve yöneticilere atfettiği kutsallığı anladığımıza göre bu işe siyasiler tarafından bakabiliriz. Bir siyasetçi olsam mutlak suretle hakikatin peşinden giderim. Hakikat elbet bir gün ortaya çıkar fakat kitlelerin gündemine girer mi? Girmez. Gündemi ister iktidar kanadı olsun ister muhalefet kanadı olsun istedikleri gibi değiştirebiliyor. Ben hakikat kanadını tercih etsem de elbet bir gün elim sıkışacak değil mi? O noktada siyaseti bırakmayı kaç kişi tercih eder? Sanırım yok denecek kadar az. Diyelim ki ben de bırakmadım ve hakikate karşın kendi lehime bir gerçeklik üretmeye başladım. Peki ama nasıl?

SİYASAL İLETİŞİM SİMÜLASYONU

İlk karakterim iktidar partisinden biri olsun. Bu simülasyonda ortaya bir sorun atalım. Diyelim ki ekonomik bir sorunu dile getirdiler. Günlük hayat ile örneklendirerek gidelim. Mahallemize sütçü geldi ve aşağıya inip 2 litre süt alacağız diyelim. Komşular başladılar söylenmeye “bu sütün fiyatı ne böyle? Neden pahalı? Sizin yüzünüzden!” filan… Önce sorunu anladığınızı göstermeniz gerekir. Sakinleştir ve yönet… “Evet, süt pahalı. Bizim de hatalarımız oldu ama hayvancının, çitliklerin hiç mi suçu yok?”. İlk adımda suçun bir kısmını aldık ama esas büyük sorunu kişi ve şirketlere yıkacağız… her şey adım adım… “Biz o kadar destekleme veriyoruz, kolaylık sağlıyoruz ama üreticiden tüketiciye gelinceye kadar zam üstüne zam. Bizle alakası yok ki!”. Olayı biraz daha detaylandıralım. “Bakın efendim, destekleme veriyoruz, kredi veriyoruz, hibe veriyoruz… Daha ne yapalım? Hayvancı keyfine göre hayvanı besliyor, satıyor sonra da zam üstüne zam.. Mandıralara ne demeli? İstediği fiyata satıyor. Biz ne yapalım?”. Karakterimizin partisine kökten karşı olan biri zaten hiçbir aşamada gelmeyecektir. Bizim amacımız bizden taraftakini lehimizde tutma, kararsız olanı lehimize çekme. O nedenle sorunları hepten reddetmek tersine teperken, belli oranda kabul edip büyük kısmı kişi ve şirketlere atmak tepkiyi de yumuşatacaktır.

Gelelim ikinci karakterimize. Bu simülasyonda karakterimiz muhalefet partisi olsun. Sokakta halk ile konuşurken gelip dediler ki “Sizin belediyeniz de yolları yapmadı, altyapı yapmadı, mahalleyi ışıklandırmadı. Ne işe yararsınız?”. Belli ki belediyede sorun var, hemen tepki göstermeyelim. Topu göğsümüzde yumuşatalım… “Evet haklısınız. Belediyedeki arkadaşlarımızın hataları var. Kusursuz değiliz fakat sadece bizimle mi alakalı? Ödenek gelmiyor. İktidar bizim yerimize kendi belediyelerine para veriyor. Bizim yolumuza, elektriğimize, altyapımıza türlü türlü engeller çıkarıyor. Biz yaparsak halk görür genel seçimde de bize oy verir diye korkuyor!”. Evet, iktidarı öne sürdük ve korkulduğumuzu gösterdik. İktidar için korku öznesiyiz çünkü, biz muhalefeti çok iyi yapıyoruz! Özellikle belirttiği bu son kısmı sürekli farklı şekillerde tekrar edelim… “O kadar olay oldu neden engellemediniz?” diyebilirler. Burada da hemen ters tepki vermeyelim. Çalıştığımızı ve yetişmeye çalıştığımızın altını çizelim… “Hepsine yetişmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarımız araştırmalarını yapıyor. Hepsini meclise taşıyacağız ve davaların da peşine düşeceğiz. Ayrıca sosyal medyada gündem yarattık daha ne yapalım? Herkesin gözünün içine soktuk!”. Gerçek hayattan sanal hayata kusursuz bir geçiş!

Bu gibi söylemleri taraf fark etmeksizin tekrar ve tekrar söyleyelim. Kitleler anlık sorgulamalar yapabilir ama yeterince süre geçerse bırakın gündemde tutmayı, hatırlamayacaklar bile. O nedenle hakikati kendimiz üretebiliriz değil mi? Özellikle sosyal medya ile birlikte sürekli bir bilgi akışı sağlamamız gerekiyor. Partinin ideolojisi doğrultusunda belirgin bir yayın gütmek mantıklı ama bunu kör göze parmak sokarak yapmak kesinlikle doğru değil. Her ne taraftan olursanız olun ılımlı bir medya stratejisi güdülürken alttan alta mesajların verilmesi gerekiyor. Kitleler, “Burası en azından ortadan gidiyor. Buranın paylaşımlarına bakacağım” demesi lazım. Bu şekilde sizin verdiğiniz üstü kapalı mesajlar bir süre sonra lehinize çalışmaya başlayacak ve ara ara konunun ehemmiyetine göre daha keskin paylaşımlar ile araya şoklar atabileceksiniz.

İşte gördüğünüz gibi kitlelerin gündemini ve tepkisi yönetmek o kadarda zor değil, değil mi? Şimdi sizin karar vermeniz gereken bir husus var. Eğer halk iseniz gördüğünüz haberlere ve paylaşımlara sırf kendi ideolojinizden yana diye inanacak mısınız? Yoksa daha bilinçli ve sorgulayıcı olup hakikatin peşinde mi olacaksınız?

Eğer siyasetçiyseniz, kurgularınızı manipüle etmek ve kendi gerçekliğinizi kurmak üzerine mi yapacaksınız? Yoksa hakikatin peşinde halk için mi siyaset yapacaksınız?