Brad Pitt’in başrolünde oynadığı Dünya Savaşı Z filminden bahsetmek istiyorum. Birçok filmde işlenen zombi senaryosu bu filmde de işleniyor. Bir anda dünyanın her yerinde pandemi başlamış ve virüs insanları saldırgan hale getirmiştir. Dünyada hiçbir ülke bu tehdidi ciddiye almazken filmdeki İsrailli bir yönetici Hintli bir subayın yazdığı bir bildirinin peşine düşüyor. Senaryoya göre dünyadaki hiçbir ülke bu virüs tehlikesini ciddiye almazken İsrail, bir sur inşa ediyor. Filmin içerisindeki bazı noktaların eleştirisi birçok makalede yapıldı. O nedenle detaylı bir eleştiriden ziyade başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Burada senaryoda dikkat etmemiz gereken yer bu önlemin nasıl alındığı? Filmdeki 10. Adam durumu şöyle anlatıyor; 1932’de Yahudiler toplama kampına götürüleceklerine inanmadılar. 1972’de Olimpiyatlarda öldürüleceklerine de inanmadılar. 1973 Ekim’den önceki ay Arap askeri hareketlerini gördükler ve bir tehdit olmadığına oy birliğiyle karar verdikler. Fakat bir ay sonra Araplar neredeyse İsraillileri denize döküyordu. O gün bir değişiklik yapmaya karar veriyorlar. Bu değişiklik 10. Adam’dı. Dokuzu aynı bilgiye bakıp aynı sonuca varıyorsa 10. Adamın görevi karşı çıkmaktı. Ne kadar doğru bir çıkarım yaptıkları düşünülse de 10. Adam bu dokuz kişinin de yanıldığı var sayımını yapmakta ve derin bir araştırmaya girişmekteydi...
Bir başka filmden daha örnek vermek isterim. Leonardo Di Caprio’nun başrolünde olduğu Başlangıç filmi de dikkat çekici bir örnek. Filmde insanların rüyalarına girerek bilinçaltına fikir aşılaması yapılıyor fakat rüyalar o kadar etkili ki gerçek ile rüyayı ayırt etmek çok zor. Bu nedenle her karakter kendine has bir totem yapıyor. Baş karakterin totemi ise bir topaç. Eğer topacı çevirdiğinde hiç durmadan sürekli dönüyorsa rüyada, eğer bir süre sonra duruyorsa gerçek hayattadır…
Siyasette hakikatin önemi ve eleştiri kültürünün önemi her geçen gün artıyor. Her ne kadar dünyada bazı siyasetçiler Post-Truth (Hakikat Sonrası) etkisinde olsalar da dönüp dolaşıp bir gün hakikatin kapıda belirdiğini görüyor. Hakikate gitmenin en önemli yolu da eleştiri ve gerçeği arayan birinin yanınızda bulunması. Özellikle medya ve dijital medya içerikleriyle karşınıza bir öneri veya durum değerlendirmesi geliyorsa yanınızda alanın uzmanlarının bulunması önemli olsa da esas önem arz eden hem alanında uzman birinin olması hem de eleştiri konusunda geri durmayacak birinin olmasıdır. Tabii ki eleştiri derken “bu olmaz” deyip kestirip atan kişileri kastetmiyorum. Olmaz ise niye olmazı detaylı bir şekilde veriler ile anlatan, olur ise aynı şekilde onu da anlatıp ispatlayan kişileri kastediyorum. Post-Truth’un dünya siyasetinde hakimliğini her gün biraz daha arttırdığını görürken, sonrasındaki zamanlar gürültülü söylemlerle güç kaybına uğrayabilecek siyasetçilerin tek kurtuluş yolu hakikattir.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyüklüğünü bazen unutuyoruz bazen de hamasetle karışık aşırı yükseltiyoruz. İki durum da bizi geriye götürüyor. Kendimizi, konumumuzu, güçlü ve eksik yanlarımızı iyi bilmeli ve şüphesiz daha iyisi için mücadele etmeliyiz. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının her artıyı ve eksiği bilmesi gerekmekte olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Peki Cumhurbaşkanının doğruyu bilmesi için çevresindeki yardımcıları, danışmanları tarafından beslenmesi gerekmez mi? Kesinlikle evet. Muhtemelen çok değerli kişiler alanları ile alakalı bilgi akışını sürekli sağlıyorlardır. Bu durumu eleştirebilmek için elimizde doğrudan bir veri yok. Dışarıdan görüldüğü kadarıyla bazı konularda ya da bize aksettirilen durumlarda eleştiri kültürü oturtulmadan herkes bir şeyleri ya çok övüyor ya da çok kötülüyor. Bu durumun düzelmesi için 10. Adamın önemli olduğu kanaatindeyim. Evet bu kişiye diğer danışmanlar, yardımcılar gıcık olacak belki ama eleştiri kültürünü kabul edip benimsememiz bizim için çok önemli. Hepimizin ortak gayesi devletimizin ve milletimizin iyiliği ise bazen şahsi düşüncelerimize uymasa da hakikati kabullenmeli ve ona göre hareket etmeliyiz.
Doğrudan siyaset ile ilgili konuşmak çok sıradan kalıyor bana göre. O parti şunu demiş, bu parti bunu demiş ve kişisel çıkarlar… Bunların ötesinde burada belirtmek istediğim mesele Türkiye Cumhuriyeti’nin daha iyiye gitmesi ve mümkün olan en iyi şekilde hedeflerine ulaşmasıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı ise ülkenin en üst kademesi olduğu için bazılarımızın parti siyasetinden dışarıya doğru kafasını kaldırıp devletçi ve milletçi bir akılla eleştirilerini yapması gerekmektedir. Hepimizin bir dünya görüşü var ve amacımızın ortak noktası Türkiye Cumhuriyeti’nin yücelmesi ise hem takdir etmeyi hem eleştiri kültürünü kabullenmeyi bilmemiz gerekiyor.